Kedimin Sadakati
Toplumumuzda yaygın bir kanaat var kedinin nankör bir hayvan olduğuna dair. Oysa kedi nankör olsa bile insanın nankörü kadar zarar veremez. Yeri gelmişken Sahabeden Ebu Hureyre’yi (RA) yad ederek sözlerime devam edeyim. Bilindiği üzere Kedilere olan aşırı sevgisi yüzünden Peygamber Efendimiz(SAV) bu ismi lutfetmiş ona. Kedi Babası anlamında gelen Ebu Hureyre’yi. Kendi adıma kedilere duyduğum şefkatin Ebu Hureyre ile ortak olmasından memnunum. Yalnız, ben de şu anda evimizde beslediğimiz kedimizi tanıyıncaya kadar girizgâhta ifade ettiğim yaygın kanaate kısmen de olsa katılıyordum. (kedilerin nankörlüğü hususu) Lakin kedimizin tanık olduğum davranışları bu kanaatimin tamamen değişmesine neden oldu.
Sabahları işe gideceğim zaman kapının önüne yatıp gitme diye miyavlaması, akşam kapıda karşılaması sevgi gösterisinde bulunması , eve geç kaldığım zaman kapının önünde ben gelinceye kadar beklemesi; yaygın kanaatin aksine bir durum olduğu ve bu yaratılmışa haksızlık edildiğini düşündürüyor bana.
Şimdi size ismini Efe verdiğimiz ve adını söyleyince hemen yanıma gelen kedimizin fiziki betimlemesini yapayım biraz da. Efe, beyaz renkli bir Ankara kedisi. Işıl ışıl gözleri ile bir pars edasıyla yaklaşır çağırdığım zaman yanıma. Kuyruğunu dikip sallamaya başlar. Kıvrıl Efe dediğim zaman ayaklarını toplayarak hemen yan üstü yatar . Elimin tersi ile başını ve boynunu sıvazlayınca mırıl mırıl ses çıkarmaya başlar. Sevmemden hoşnut olduğunu ifade eder kendince.
Bilgisayarda yazı yazdığım zamanlarda gelip klavyenin üstüne yatar ve benimle ilgilen der adeta. Hemen yazı yazmayı bırakır onunla konuşmaya başlarım. Sanki söylediklerimi anlar ve kuyruğunu sallayarak ve mırıldayarak hoşnut olduğunu bildirir. Bazen oynadığı bir oyuncağı dolabın altına, kapının altından içeriye kaçırır. Hemen gelip miyavlayarak oradan çıkarılmasını ister. Yardımcı olduğum zaman ön patileri ile üzerime atlayarak teşekkür eder. Artık onunla ortak bir dil oluşturduk. Ben onun bir kısım davranışlarını okuyabiliyorum, o da benim ses tonumdan ve vücut dilimden ne demek istediğimin çoğunu anlayabiliyor.
Ortaokul sıralarındayken Türkçe kitabımızda bir okuma parçası vardı kedi ile ilgili ve orada kedisinin kavun yemeyi sevdiğini söylüyordu kedi sahibi bir çocuk. Bizim kedimiz Efe de yeşil zeytini çok seviyor. Zeytin kavanozunu açar açmaz kokusunu alıp yanıma koşuyor, zeytin vermemi istiyor. Çekirdeğini çıkardığım zeytini ikram ettiğim de zevkle yemeye başlıyor. Siyah zeytin de yiyor; ama yeşil zeytini daha çok seviyor.
Efe’yi bir veterinerin muayenehanesinde sahiplenmeyi beklerken gördüğümüzde çiroz gibi bir şeydi. Şimdiyse oldukça irileşti; yalnız sevimliliğinden bir şey kaybetmedi. Çağırdığım zaman tombul tombul koşarak gelmesi bile görülemeye değer. Efeyle tek sıkıntımız kilosunun fazlalığı, biraz kilo vermemiz gerekiyor. Şöyle sırım gibi olmalı diye düşünüyorum. Bazen sokaktaki zayıf kedileri gördüğüm de onlara imrenmiyor da değilim hani. Efe de böyle ince zıpkın gibi olsa diyorum. Yalnız tek tesellim tombulluğuna rağmen çevik ve hareketli olması.
Başka bir şikayetim de Buse adlı diğer kedimizi çok hırpalaması . Buse zayıf nazenin bir kedi. Efe gibi obur değil. Yemeğini kibar kibar yer. Efe gibi kilolu da değil. İkisi de bizimle çok iyi anlaşıyor; ama birbirleriyle zaman zaman sıkıntı yaşıyorlar. Yemek yerken ve su içerken birbirlerine çok anlayışlılar. Bu durum da beni çok mutlu ediyor. Bir kitapta okumuştum. Kedilerin kapalı kapıları hiç sevmediğini. Bunu gerçekten de tecrübe ettim. Evde kapalı duran kapıyı açmamız için kapının önüne gelip miyavlayarak yalvarıyor her iki kedimiz de. Kapıyı açınca koşarak içeri giriyorlar. Buseyi de başka bir yazıda anlatmayı düşünüyorum adı geçtiği için onun da bir özelliğini söylemek isterim Efe ile mukayese için. Efe yeşil zeytin seviyor, Buse de Karpuz suyunu çok seviyor. Yaz geliyor ya, Busenin mevsimi geldi diyebiliriz artık...
Biz Efe’ye efe bize çok alıştı. O bizsiz biz onsuz yapamayız. Efe bana bağlı olduğu kadar eşime ve oğluma da bağlı. Akşamları bizden ayrı bir yerde durmuyor. Bizim oturduğumuz yerde yanımızda duruyor. Biz de bu durumdan şikayetçi değiliz. Günün yorgunluğunu ve stresini Efe’ye dokununca atıyoruz üzerimizden. O yüzden nankör diyemiyoruz ona…
Ankara, 30.05.2015 İ.K
YORUMLAR
Neler konuşacağını merak ettiğimiz, bilgilendirmesini umduğumuz ve öylece hayatımızı kolaylaştırmasını istediğimiz (bir) insana karşılık, sadece kendi olan bir hayvanın hissettirdiği canlılığın daha önemsiz sayılamayacağı ilginç değil mi?...
Bir hayvanın tamamladığı benliğimizin o tarafının daha insanca bir var oluşu üretmesi, hayatı anlamlandırmada belki daha çok kolaylık sağlıyor bize...
Sürükleyici, keyifli bir anlatımdı... Tebrikler...
Saygılarımla.
Kedi seven biri olarak bu yazıya tebessümle bakıyorum.Asil ,sevgi dolu ve karakterli hayvanlar onlar.Sınırları var ve aşılmasını da istemezler.Fakat diyalog kurmakta mahirdirler.Nankör mü ? Hayır.Sadece minnetleri yok kimseye.Biliyorlar ki Rezzak olanın eliyle geliyor ne geliyorsa önlerine . :)