- 1030 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İSLAM VE İLİM
İSLAM VE İLİM
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd din gününün sahibi olan Allah-ü teala ya Salat ve selam onun kulu ve resulu iki cihan güneşi ekmeluttahiyat, eşreful mahlukat Sevgili peygamberimizin üzerine ve diğer peygamberlerin üzerine herbiri iman pınarı olan sahabe-i kiramın üzerine ve onların kutlu yolunun takipçileri üzerine olsun.
Konumuz İslam ve İlim
İlmi emreden onu bir ibadet haline getiren tek din İslamiyettir. Allah-u teala ilk insandan günümüze kadar her devirde insanlığın ihtiyacı olan bilgiyi ihsan etmiştir. Bilginin ilk kaynağı Allah-u tealadır. Allah-u tealapeygamberlerine vahyederek bilgiyi insanlara vermiş ve insanların bunları öğrenmesi için teşvik etmiştir.
İnsanların kurtuluşu için en son hak din olarak İslamiyet Allah-u teala c.c. tarafından insanlara gönderilmiştir.. İnsanın uhrevi hayat dediğimiz öteki dünyada felaha ulaşılabilmesi için mutlaka müslüman olması lazım gelir. Fakat müslümanlığın içerisinde mutlaka öğrenmesi gereken bazı kurallar vardır ki bunlar için mutlaka ilim tahsil etmesi gerekir. Bunun içindir ki Allah-u teala Kuranı keriminde ilim sahiplerini ve ilmi övmüştür. Nitekim zümer süresi 9.ayette Allah-u teala şöyle buyuruyor.
"kul hel yestevillezine yağmelune vellezine la yağlemun"
" Deki hiç bilenle bilmeyen bir olurmu"
Başka bir ayette
"Yağrifallahullezine amenu minkum vellezine ütül ilme derecat...."
"Allah içinizde iman edenleri yükseltir. Kendilerine ilim verenler içinde (cennette) dereceler vardır" mücadele süresi. Bu ayetin tefsirinde İbni Abbas r.a. Alimler ve cahiller arasında yediyüz derece fark vardır. Her derecenin arasıda beşyüz senelik yol gibdir..
İşte bu yüzdendir ki Allah-u teala resulune ilk defa "oku" diye emretmiştir. Fakat peygamber efendimizin okuma ve yazması olmadığı için bizzat Allah-u teala tarafından kendi ilmiyle şereflendirilmiştir. Nitekim peygamber efendimize vahyedilen Kuran-ı kerim yeryüzündeki tüm ilimlerin özünü içinde taşır. Bugün yeryüzünde yeni yeni keşfedilen nice hakikatlar peygamber efendimize 1400 yıl önce verilmiştir. Ve onun şahsında tüm müslümanlara verilmiştir. Daha ileride de bu mucizevi bildirileri Kuran-ı kerimden çıkartarak gözler önüne sereceğiz.
Fakat daha önce değinilmesi gereken önemli bir hususta Peygamber efendimizin ilme verdiği önemdir. Bu hususta hem teşvik edici hemde uygulayıcı olmuştur. Nitekim bunun açık örnekleri aşikardır. Bilindiği gibi Bedir savaşının kazanılmasından sonra Peygamber efendimiz Esirlerden okuma yazma bilenlerin Müslümanlardan 10 kişiye okuma yazma öğretmeleri durumunda serbest kalacaklarını vaad etmiştir.
Medine mescidinin yanında ilk islam üniversitesi kurulmuştur. Bunlar suffa denilen yerde kaldıkları için ashab-ı suffa olarak anılırlardı. Bunlara bizzat Peygamber efendimiz muallimlik yapardı. Sayıları 300 civarında olan bu kişiler daha sonraları islamın ilk muallimleri olarak yeryüzünün her tarafına dağılmışlardır.
İslam tarihinde peygamber efendimizi en çok üzen olaylardan biri de Rec-i vakası ve Bir’i maune facisadır.
Adal ve kare kabilelerinden bir heyet medineye gelerek kabilelerinde İslamı kabul edenlerin bulunduğunu söylediler.. Ondan kendilerine İslam’ı öğretecek muallimler istediler. Peygamber efendimiz onların samimiyetine inanarak 6 kişilik bir irşad heyeti göndermiştir. Ancak bu şahıslar Rec-i denilen yere geldiklerinde müslüman muallimlere ihanet ettiler
Huzeyl kabilesini de yardıma çağırarak onları tutuklayıp Mekkelilere satmak istediler. 6 müslüman muallim kılıçlarını çekip bunlarla çarpıştılar dördü oracıkta şehit edildi. Diğer ikiside Mekke de müşrikler tarafından şehit edildi.
O sıralarda Necid Bölgesinden Amiroğulları reisi Ebu Bera peygamber efendimizin yanına gelmişti Kendisi Müslüman olmamışsa da Peygamber efendimize " Ey Muhammed senin durumunu iyi görüyorum memleketim Necid’e Muallim gönderirsen halkımın senin dinine gireceğini umarım. dedi."
Peygamber efendimiz s.a.v. ise gönderilecek Müslümanların hayatından endişe ettiğini bildirdi. Bunun üzerine Ebu Bera gönderilecek kişileri himayesi altına alacağına kimsenin onlara dokunmayacağına söz verdi.
Ebu Bera’nın teminatı üzerine Peygamber efendimiz 70 kişilik bir öğretim kadrosunu Necid’e gönderdi. Başlarına tayin ettiği Amr bin Münzir’e Ebu Bera’nın yeğeni Tufeyl’e verilmek üzere bir mektup gönderdi. Heyettekilerin hepsi suffa da yetişmiş alimlerdi. Yola çıkan heyet Bir-i Maune denilen yere kadar geldi. İçlerinden biri peygamber efendimizin mektubunu Tufeyl’e götürdü. Ancak bu şahıs mektuba bile bakmadan mektubu getireni katletti. Daha sonra diğer müslümanları katletmek için Necid’lilerden yardım istedi. Necidli’ler buna yanaşmadı. Daha sonra Süleyman oğullarının yardımı ile irşad heyeti pusuya düşürüldü. Muallimler kahramanca karşı koydularsa da hepsi kılıçtan geçirildi. İçlerinden yanlız Ümeyye oğlu amr kurtuldu. Amr doğruca medineye dönüp bu acı haberi peygamberimize ve müslümanlara iletti.
Rec-i ve Bir-i Maune facialarını aynı anda alan Müslümanlar Özellikle peygamber efendimiz çok üzüldü. Bir çok işkence ve ağır katliamlara maruz kalan Peygamber efendimiz asla beddua etmezdi. Fakat bu olaylardan sonra Namazların sonunda bu iki katliamı yapanlara beddua etti
Peygamber efendimiz ilim sahiplerini severdi. Nitekim Peygamber efendimiz bir hadisi şerifte
"el ulemayı veresetul enbiya"
"alimler peygamberlerin mirasçılarıdır." buyurmuşlardır.
Yaratılmışlar içerisinde en büyük rütbe peygamberlik rütbesi olduğuna göre Bu rütbeye varis (Mirasçı) olmaktan daha büyük bir şeref düşünülemez. Başka bir hadisi şerifte.
" yestağfiru l alimu ma fissemavati vel arz"
"Yerde ve gökte olan varlıklar alimler için mağfiret diler." buyurmuştur. Yer ve gök varlıkları tarafından kendisi hakkında mağfiret dilenilen bir şahsın manevi değerlerini bir düşünün insanoğlu için bundan daha büyük bir mertebe olabilir mi?
Alim kendi işleriyle uğraşırken yer ve gök ehli onun için mafiret dileğiyle meşguldur. Bilen bir kimse için ne büyük bir kazançtır.
İşte peygamber efemdimizin övdüğü ilmi bir de tüm müslümanlara farz kılmıştır.. Müslümanların ibadetlerinin tümünü yapabilecek kadar Fıkıh bilmesi. Haramları ve Helalleri Namazlarda okuyacak kadar Kuranı Kerim bilmesi Cumhur ulemaya göre şu hadisi şerifin ışığında Farz-ı ayn dır.
"talabul ilmı ferizatun ala külli müslimun"
"İlim öğrenmek her müslümana farzdır."
Bunun için her müslüman mutlaka azda olsa ilim öğrenmesi gerekir. Peygamber efendimiz
"aziz ve celil olan Allah’ın dininde ilim sahibi olanı sıkıntı çektiği şeyden Allah korur ve ummadığı yerden rızıklandırır." buyurmuştur.
Ulemadan Salim ibni Ebul Cad da şöyle diyor; "Ben köle idim. Efendim beni 300 dirhem para karşılığı satın aldı sonrada beni azad etti. Ben Hürriyete kavuştuktan sonra hangi işle uğraşayım diye düşünmeye başladım ve sonunda ilimle uğraşmaya karar verdim. Aradan bir yıl geçmiştiki şehrin valisi beni ziyarete geldi. Ancak benim durumum müsait olmadığı için onu yanıma kabul edemedim o da dönüp gitti"
İşte hadis-i şerifin mucizevi tecelliyatı burada açıkça görülmüştür. Bir köle iken padişahların valilerin ayaklara gelmesine sebep olan insanın ilmidir. ilim insana şahsiyet kazandırır.
Hasan-ül Basri hz.leri şöyle buyurmuştur. "Eğer alimler olmasaydı, insanlar hayvanlar seviyesine düşerdi. Alimler insanları layık oldukları insanlık şerefine yükseltir."
Yahya İbni Muaz şöyle buyuruyor. "İlim öğreniniz Çünki Allah için ilim öğrenmek, İlim sahibine Allah korkusu verir. İlim elde etmek ibadettir. İlmi müzakere etmek tesbihtir. İlmi araştırma yapmak en büyük cihattır. İlmi bilgisize öğretmek sadakaların en geçerlisidir"
Buraya kadar söylediğimiz ayeti kerimeler Hadisi şerifler ve ulemanın sözleri ilmin faziletine dalalet eder.
Peki "faziletin hakikati nedir" Fazilet sözü "fazl" kökünden gelir ziyadelik, fazlalık,üstünlük manaları taşır. İki şey bir işte ortak oldukları zaman birinin payı diğerinden biraz daha fazla olunca "Bu şey ortağından daha faziletlidir" denir İşte bu ziyadelik o şeyin kemalidir.
Mesela "at eşşekten daha faziletlidir " dendiği vakit şu mana çıkarılır. At ile eşşeğin yük taşıma bakımından ortak yanları vardır. Fakat at eşşek e nazaran daha faziletlidir. Çünkü at eşşekten daha fazla yük taşır daha çabuk yürür daha çabuk işini bitirir.
İşte bu misaldeki incelik anlaşılmışsa Faziletin taşıdığı mana da anlaşılmış demektir. Atta bulunan hızlı koşu kabiliyeti gerçekten bir kabiliyettir. Bununla beraber kesinlikle kayıtsız şartsız bir fazilet sayılmaz. Fakat ilim böyle değildir. İlim hiçbir şeyle mukayese edilemiyecek büyük bir fazilet taşır. Onu hiçbir şeye kıyas etme gücüne sahip değiliz. Çünkü İlim Allah-u Tealanın kemal sıfatıdır.
İlim ve o ilmin gereği olan amel yapıldığı takdirde büyük nimetlere ulaştırır. Amele, ancak amelin ne olduğunu bildiren ilimle varılır. Öyleyse dünya ve ahiret saadetinin anahtarı ilimdir. Bundan şu sonuç çıkar ilim amellerin en faziletlisidir. Hulasa olarak ilim alemlerin rabbına yaklaşmaya,melekler derecesine varmaya,üstün ve seçkin cemaat ile aynı seviyeye gelmeye vesiledir. Buraya kadar anlatılanlar ilmin uhrevi ve manevi faydalarıdır.
İlim insanlara dünyada izzet, saadet hakimiyet sultanlara nufuz edip idare etme gibi itibarlar kazandırır. Hatta kalpleri taştan daha katı ve ahmak kimseler de kendilerini alimlere hürmet etmeye zorlalarlar. Bunlarda ilmin dünyevi faydalarıdır.
Allahu teala insanların bilhassa müslümanların ilmi öğrenmeleri ve araştırmaları ve bunlarla Ferdi ve içtimai problemlerini çözmeleri için Kuranı kerimi göndermiştir. Kuranı kerim Allah-u tealanın Rahman isminden nuzul etmiştir.İnsanın ulaşabileceği son noktaya ulaştıracak en son hitaptır.
Modern teknolojinin ulaştığı sanılan noktalar asırlardır Kuranı kerimin aşılmaz ve taklid edilemez lafzında bulunmaktaydı. İnsanlık eğer kurandaki ilimleri ve her asra değişik ufuklar açan yenilikleri hakkıyla anlayabilirlerse bu kendisine başarı olarak yeter.
Kuranı kerim ve ilimler münasebeti mevzuunda düşülen vahim hata, Kuranı kerimi mevcut ilimlerin peşinden koşturmaktır.
Kuran değişik ayetleriyle ilmi yeniliklere dikkat çekerken tüm insanları araştırmaya teşvik etmektedir.
Kuran birçok meseleye ışık tutarken ilk muhataplarına olduğu gibi bu günde akli sınırları zorlamaz. Kuranı kerimin bir mucizesi.
"merecel bahreyni yeltekiyan. beynehuma berzehun la yebğıyan"
"İki denizi salıvermişiz de birbirine kavuşurlar fakat aralarında perde vardır birbirine karışmıyorlar"
Atlas okyanusu ile akdenizin sularının sıcaklık,tuzluluk ve yoğunluklarının farklılığı sebebiyle birleştikleri cebeli tarık boğazında bile birbirine karışmadığı tasbit edilmiştir. Aynı su engeli 1962 yılında Alman bilim adamları tarafından aden körfezi ile Kızıl denizin birleştiği mendep boğazında keşfedilmiştir.
Diğer bir ayeti kerime de
"bela kadirine ala ennusevviye benaneh."
Evet Biz onu (insanı) parmak uçlarına varıncaya kadar bütün incelikleriyle yeniden yaratmaya kadiriz" buyurulmaktadır.
Allahu teala bu ayeti kerime de özellikle parmak uçlarının inceliğini zikretmektedir. Gerçekten 1856 da Genn Gissan adlı bir ingiliz bilim adamının keşfinden sonra 1884 den itibaren parmak uçlarından silinmez kazınmaz kaybolmaz taklidi yapılamaz birer kimlik kartı olarak adli tıpta kullanılmaya başlamıştır.Hiç bir insanın parmak izi bir diğerine benzemez İnsan parmak uçlarındaki izleri yokedemez derinizi kazısanız bile aynı şekilde yine oluşur. Suçluları tanıma vasıtası olarak parmak izlerinin kullanılması vazgeçilmez bir unsurdur. Yeni ilmi araştırmalar neticesinde lazer ışınları sayesinde 40 yıl öncesinin parmak izleri bile alınmaktadır.
Evet görüldüğü gibi nice hakikatlar Kuranı kerimde gizlidir. Bunlar Allahu teala tarafından Peygamber efendimize indirilmiş ve onun tarafından tüm insanlığa yayılmıştır. İlim kaynağı arakolan peygamber efendimizde daha 1400 yıl önce birçok ilmi gerçeği orataya konmuştur.
İnsan vücudunda önce hangi kılların çıktığı ilim 20. yy.da mikroskoplar sayesinde öğrenebilindi. Evet İlk kılların dördüncü embriyonal dönemde görünmeye başladığı ve önce kaşların çıktığı artık biliniyor. Halbuki Hakimin katade den yaptığı rivayette Efendimizin bunu 14 asır evvel haber verdiğini görüyoruz.
Resulullah şöyle buyuruyor.
"Yağ sürünmek isteyen kaşlarından başlasın, çünkü bu baş ağrısını giderir. Kaşlar adem oğlunda biten ilk tüylerdir." buyurmuştur.
İslamın bilgiyi almak ve yaymak için gösterdiği coşkuya Peygamber efendimizin kendi uygulamalarından daha iyi anlıyoruz. Peygamber efendimiz "ilim öğrenmek her kadın ve erkeğin üzerine farzdır." buyurarak bu konuya dikkat çekmiştir. Onun içindir ki bütün islam halifeleri ilme önem vermiştir.
Örneğin Abbasi halifesi Memun Bağdatta bir ilim merkezi olarak Beytül Hikme’yi (hikmet evi) kurmuştur. bu merkeze 200 000 altın dinar ( 7 milyon dolar) harcayarak bir astronomi gözlem evi bir halk kütüphanesi kurdu ve buraya birçok alimi topladı
B.L. Estrange adlı bilim adamı kitabında şöyle söylemektedir.
"Mustansariyye üniversitesinde eğitim veren profesörlere aylık verildiği gibi 300 öğrencisine ayda bir altın dinar veriyordu. Not almak isteyenler için kalem kağıt veriliyordu. Üniversite günlük tıp hizmetini yapar hale geldi hasta olanlara reçete yazardı. İlaçlar üniversite eczanesinden karşılanıyordu ve bütün bunlar 13. yy da oluyordu
Dr. Meyerhof the legacy of islam kitabında
"Müslüman doktorlar Haçlıların tıp hizmetlerinin gülünç ilkel çabalarına gülüyordu Avrupalılar ibni sina hassan bin haytam ve razimi kitaplarından yoksundu"
Avrupada İslam İspanya’ya girdiğinde (13yy.) kolera bakterisi hakkında hiçbirşey bilinmiyordu. Avrupalı insanlar hastalığı günahlara karşı verilmiş bir ceza olarak kabul ederlerken Müslüman doktorlar vebanın bulaşıcı bir hastalıktan başka birşey olmadığını bile ispatlamışlardı.
Muhammed ibni zekeriyya Razi İslamın en ileri gelen doktorlarından biridir. Razi değerini bugün bile 200 eserin sahibidir. Bu eserler 10yy ve 11 yy da yazılmıştır.
Batıda ameliyatı kasaplar yaparken Müslümanlar ameliyatlarda anesteziyi bile kullanıyorlardı. Oysa bunların günümüz teknolojisi ürünü olduğu sanılmaktadır.
Mare Kapp yazıyor;
"kahirede akan çeşmelere çiçekli bahçelere 40 geniş avluya sahip büyük bir hastane vardı Her talihsiz hasta nazikçe karşılanır tedavi edilir ve evine 5 altın para ile gönderilirdi. İspanya Kurtubada 600 cami 900 halk hamamının yanı sıra 40 tane de hastane vardı.
Astronomi
Mesela en mühim meselelerden bir tanesi Ay’a Yıldızlara gitmek değilmi? Bu yıldızlara ve aya gitme konusu Astronomi bilgisini gerektirir Bu astronomi ilminin kurucusu Mülümanlardır. Bunların en meşhurlarından birisi El Battani,dir. Çoğumuz Battani’yi işitmesekte Batlamyusu işitmişizdir. Neden çünkübazı batı aşığı kitaplar öyle yazıyorda onun için Halbuki Batlamyus nerede Battani nerede. Batlamyus güneşin bulunmuş olduğu yerden aynı yere tekrar gelebilmesi için 60 defa dönmesi lazımdır diyor.Yani bir senelik bir zamanın geçmesi, arzın kendi etrafında dönmesi için 260 gün geçmesi gerektiğini söylüyor yani bir seneyi 260 gün sanıyor. Oysa el Battani Batlamyusun bu düşüncesinde yanıldığını bir senenin 365 gün 5 saat 46 dakika 22 saniye olduğunu söylüyor Bu günkü hassas aletlerle yapılan ölçümlerden sadece 2 dakika 22 saniye farklıdır.
Trigonometri
Türkiye de otuz yıl önce yazılmış kitaplarda sinüs kosinüs yerine ceyp taceyp tabirini kullanmışlardır.Ceyp ve taceyp arapça bir kelimedir. İlk defa halife Memun zamanındaki müslüman alimleri mesafe ölçerken bu kelimeleri kullanmışlardır. Avrupalılar haçlı seferlerinden sonra bu kitapları alıyor ve bakıyorlar fakat ceyp taceyp ten birşey anlamıyorlar bunun üzerine lugatı açıp bu kelimelerin karşılığıolan sinüs ve kosinüs kullanıyorlar Bakıyorlar ki Müslümanlar bu ölçüyle akdenizin genişliğini çok hassas bir şekilde ölçüyorlar Onlarda bu ölçüleri kullanmaya başlıyorlar. Fakat her nedense biz son nesil olarak bunları Avrupalıların bulduğunu zannediyoruz. oysa durum öyle değildir. Müslümanlar bu günkü kullandığımız cetvelleri yapmışlardır Horasanlı gıyaseddin cemid bir derece açının sinüsünü 0,017452404437238571 virgülden sonra 18 hane hassasiyetle bulmuştur (not: en son 3 hane peygamber efendimizin doğun tarihidir.)Keza avrupalıların ve bizim kullandığımız pi sayısını eski yunanlılar bulmuştur derler hayır İlk defa bulan ve hassasiyetle hesaplayanlar müslümanlardır. Gıyaseddin cemşit "risaletül muhyitt" adlı eserinde pi sayısı için şu rakamları yazmıştır. 3,141592635589743 virgülden sonra 18 hanehassasiyetle doğru olarak hesaplamışlardır bu gün en hassas aletler de aynı rakamları vermektedir
Cebir ve Logaritma
Bugün Avrupalıların kullandığı sayı sistemi de Müslümanlarındır. Avrupalılar diyorki bu sistemi siz Yunanlılardan aldınız. Halbuki Eski yunanlılarda 60 tan büyük sayı yoktur. Zira onlarda 60 tan büyük rakam yoktur Çünkü yunanlarda ne kadar harf varsa o kadar rakam vardır.
Müslümanlar bakıyorlar ki bu bize yetmez yeni bir sistem getiriyorlar Bu günkü aşari (onluk) sistemi buluyorlar Mesela 1 yazıyorlar sonra arkasına bir nokta koyuyorlar 10 oluyor sonra bir nokta daha 100 oluyor bir nokta daha 1000 oluyor Bu sayede sonsuz rakamı yazabiliyorlar. Dahası bu sistemi getirmekle bu günkü toplama çıkarma çarpma ve bölmeninde temel prensiblerini koyuyorlar.Halbuki eski yunanlılar toplama çıkarma çarpma ve bölme işlemlerini yapamazlar Çünkü onların sayı sistemi buna müsait değildir. Bu çeşit toplama çıkarma yapmak için çubuklarla çalışırlardı.Muhtelif boylarda çubukları alırlar ve bu çubukları uç uca ekleyerek hesap yaparlardı.Müslümanlar bunu inceleyerek yetersiz bulup aşari sistemi getirdiler. Bu ondalık sistem fenni ilimlere ve insanlığa yapılmış en büyük hizmettir.
Cebir (denklemler)
Eskiden denklemler yerine cebir terimi kullanılırdı. Cebir Avrupalılar tarafından değil Müslüman bir alim olan İbn el Cabir tarafından bulunmuştur. Ona nispetle denklemlere de cebir denirdi. El Cabir kitabında birinci derecedeki denklemleri vermiştir. ikinci ve üçüncü dereceden denklemlerin çözümünü vermiştir. Ayrıca kitabında kare kök almayı ve küp kök almayı da göstermiştir. Bizim kullandığımız sıfırı da Müslümanlar bulmuştur.
Bu gün logaritma dediğimiz mefhumu da ilk defa Harezmi adında bir İslam alimi bulmuştur.
Fizik ve Kimya
Bu günki Fiziğin kurucusu İbn Heysem’dir. İbn Heysem Bugünki atom ve atomve molekül teorisini getiren insandır. Kimya İlminin kurucusuda yine Müslüman bir alim olan Cabir bin Hayyam dır (10yy.) . O ilk defa atomun parçalanabileceğini söylemiştir. 9.yy da yaşayan Hayyam Muazzam bir insandır. Cabir bin Hayyam Bugünkü gaylusak prensibini koymuştur. İlk defa labaratuvar kuran ilim adamıdır. İlk defa gözlem ve deney metodunu ilme getiren insandır.Hatta kendi labrotuvarında ilk suni hücreyi yapmış insandır. Avrupalı bilim adamları bile hala onun seviyesine ulşamamıştır.
Tarih ve Coğrafya
Müslümanlar tarih ve coğrafyayı kurmuştur. eskiden tarih hikayelerden ibaretti İlk defa İbni Haldun "Mukaddime" adlı kitabında tarihin bir hikaye ilmi olmadığını, bütün insanların milletlerin yaşayışlarını inceleyen bilim olduğunu belirtti ve ilk tarih kitabını yazdı. Yine ilk defa coğrafi haritayı çizen Müslümanlardır. Hatta Amerikayı ilk keşfedenlerde .Müslümanlardır. Kristof Kolomb venedikte Müslüman kitaplarından batıya doğru gidildiğinde yeni kıtalara rastlanacağını okumuş ve öğrenmiştir. Ve ilk defa Atlantiğe açılma cesaretini göstermiştir. Aylarca gitmiş sonunda gemi çalışanları isyan etmişlerdir. Bunun üzerine gemi çalışanının hatıra defterinde yazdığına göre Kolomb şunları söylemiştir." Öyle çıkışmayın ben devamlı batıya gidildiği zaman yeni karalara rastlanacağı fikrini ve bilgisini Müslümanların kitaplarında okudum Bu karaya mutlaka varacağız çünkü müslümanlar yalan söylemez. Prof. dr Necmettin Erbakan bir konuşmasında şöyle diyor; "Bir profesör, müsbet bilimler sahasında senelerce çalışmış bir kardeşiniz olarak söyleyeyim ki Bütün Müsbet ilimler gelmiş tıkanmışlardır. Bu tıkanıklıktan çıkmanın yolunu bütün her türlü maddi ve manevi düşünce sistemine mutlak surette inanıyorumki ancak Kuranı kerimden almış olduğunuz ışıkla ulaşabiliriz."
İşte yeniden Müslümanların yeniden ilimlerine sahip çıkması için yeniden Allahu tealaya rücu edecek ve yeniden güçlü islam hakimiyetini kuracağız. Bunun için bize düşen görevler ilk olarak Allahu tealanın emir ve yasaklarına harfiyyen uyacak ve ibadetlerimizi aksatmayacağız. İkinci olarak Ders haricinde çok okuyacağız. Hepimiz burada alınan karar gereği konu ile ilgili en azından bir makale bir takvim yaprağı bile okusak o konu hakkında bilgi sahibi olacağız. Üçüncü olarak cemaat ve cemiyete mutlaka önem verecek ve o cemaate hizmet için çalışacağız. Toplantılara katılacak ve fikir belirteceğiz. Ve Allahu tealanın yardımı ile davamızda başarılı olacağız. Konuşmamı Bir ayeti kerimenin duası ile bitiriyorum
"rabbi zidni ilmen ve fehmen elhıkni bissalihin"
Rabbim benim ilim ve anlayışımı arttır ve beni salihler zümresine ilhak et.
son
27/03/1997
Kaynaklar:
Seyyid mucteba rukni musavi lari
Batı medeniyeti ve islam
Prof. dr Necmettin Erbakan
İslam ve ilim
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.