- 507 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ŞEREF MESELESİ
Önce şeref, sonra hayat.
Friedrich Schiller
‘Şeref!’ Nasıl da paha biçilemez değerde bir ahlaki erdem. Sonradan olma değil anadan doğma olan bir ayrıcalık, ebedi bir vicdan huzuru ve insan olmanın simgesi.
Önce ‘şeref’ sahibi olacaksın ki sonrasında hayatı en onurlusundan yaşayabilesin.
Oysa ne olduysa oldu, ‘şeref’ birden bire kayıplara karıştı. Ve çoğunluk bu durumu hiç mesele yapmadı. Diğer her şey gibi bunu da kolaylıkla içine sindirdi. Gerçi sözcük olarak çirkin dillerde, salyalı ağızlarda sakız gibi çiğneniyor durmaksızın o da başka.
Ortalık yıllardır yakası açılmamış küfürler, edep dışı yakıştırmalar, iftiralar, işitilmemiş saçma sapan yeni buluş söylemlerle kaynıyor fokur fokur.
Bunların mucitlerinin büyük bölümü dünün çıplak ayaklı görgüsüz cahili iken, bu günlerin altınla beş-taş oynayan ülke idarecileri.
Devamında her şeye kısa sürede alışan bu toplum. Sonunda bu hayati ve yerine konulamayacak kayba da alıştı ne yazık ki.
Oysa neler neler görmüştü o gözler. Neler işitmişti o kulaklar. Baba-oğul arasında geçen para konuları. Ayakkabı kutuları. İhtilaller. Zulümler. İdamlar. Göz altı ölümler. Yaşı büyütülüp asılanlar. Şerefini ayaklar altına alan ordu mensupları. Ne rezil ve satılmış idareciler. Vatan hainleri. Bozuk düzene meydan okuyan ve ölüm pahasına direnen gencecik ‘çapulcular!
Daha bıyığı terlemeden hayali ihracata başlayan küçük Demirel.
Denizgilleri jandarmaya ihbar eden öz dayı.
Zamanında Evrene alkış tutan zavallı şaşkınlar. Onca aydın ve yurtseveri diri diri yakmaya kalkışanlar.
Tıpkı Şeref gibi Solcu’ lukta yüce bir erdem. Sahip olabilene ne mutlu.
Hep düşünmüşümdür. Bu insanlar nasıl böyle soylu asil cesur vakur derin bilgi sahibi ve şiirsel olabiliyorlar. Ya o şerefli ve iffetli eşleri onlardan geri mi kalıyorlar.
Deniz, 6Temmuz 1966 senesinde girdiği üniversite sınavında iki fakülteyi de kazanmıştı. Fen ve hukuk. Gönlü hukuktan yana olmasına karşın, babası Cemil Bey “Deli Oğlunu” biliyor giderek alevlenen politik iklimde, hukuk fakültesi gibi eylemlerin odağında bir okulun, onu hepten ateşleyeceğini biliyordu. O yüzden hukuk yerine fenni seçmesini istedi. Deniz babasını kırmadı ancak bu seçim içine sinmedi. Sokağın sesi babasının kaygısına üstün geldi.
Şirin bir beldedeki evimizin geniş bahçesinde çok yakın kız arkadaşımla,elimizi uzatsak tutacakmışız gibi gelen pırıl yıldızlı gök yüzü altında; bağımsız bir ülke ve mutlu bir toplumun hayalini kurarken, edebiyatı ve şiiri çok seven Denizin, diğer şairlerin şiirlerinin yanı sıra Ömer Bedrettin Uşaklı’ nın “Deniz Hasreti” ni okurduk karşılıklı.
Şimdilerde birbirlerinden şiir çalma şikayetleri başladı üyeler arasında. Bu eşi benzeri görülmemiş hırsızlar ülkesinde kuyruğundan kulağından üç beş satır yürütmüşler bunun lafı mı olur. Ayrıca bir şair üye de defalarca uyarmasına rağmen şiirlerini çaldığını söylediği bir bayan şairi isim vererek afişe ediyor aynı zamanda o şiiri favori listesine alıyordu!
Ben de öyle şerefsizlere rastladım ki şerefimden utandım.
“Şerefini kaybedenlerin kaybedecekleri başka bir şeyi yoktur.”
Arthur Schopenhauer
Gözümde bir damla su deniz olup taşıyor
Çöllerde kalmış gibi yanıyor, yanıyorum
Bütün gemicilerin ruhu bende yaşıyor
Başımdaki gökleri bir deniz sanıyorum
Nasıl yaşayacağım ey deniz senden uzak
Yanıp sönüyor gözlerimde fenerin
Uyuyor mu limanda her gece sallanarak
Altından çivilerle çakılmış gemilerin?
Sevmiyorum suyunda yıkanmamış rüzgarı
Dalgaların gözümde tütüyor mavi, yeşil...
İçimi güldürmüyor sensiz ay ışıkları
Ufkunda yükselmeyen güneşler güneş değil
Bir gün nehirler gibi çağlayarak derinden
Dağlardan, ormanlardan sana akacak mıyım?
Ey deniz, şöyle bir gün sana bakacak mıyım
Elma bahçelerinden, fındık bahçelerinden?
ESENLİKLER.
YORUMLAR
Merhabalar çok değerli Kemnur;
Doğrusu bu ya, yorumunuzu görünce sonsuz sevindim. Deftere katıldığım günlerde çalışmalarıma ayna tutan önemli ve güzel yorumlarınızı çok özlemişim meğer. Ben de sizi her fırsatta aradım sordum. Değerli çalışmalarınızı okuyor ancak yorum düşecek kadar yeterli bulmuyorum kendimi. Bir ara yazdıklarınızı kitaplaştıracağınızdan söz etmiştiniz. Gerçekleşti mi?
Düdüklü Tencerede Kıymalı Bamya VE Sokak Bilgeleri yazılarıma rastladıkça sizi daha çok seviyor ve hatırlıyorum ayaklı kütüphane bilge üstadım. Her şey bir yana, vefa ve içtenlik çok başka bir şey.
Selam ve sevgilerimle.
Merhabalar açık yürekli güzel ve zengin kalemli kardeşim.
Ne diyor Aşık VEYSEL: Koyun kurt ile gezerdi fikir başka başka olmasa.
Siyaseti sevmiyorsun biliyorum. Ancak dünya maalesef siyaset ve ekonomi üstüne kurulu.
İstesen de uzak duramıyorsun. Bu çok kolay ve yüzeysel bir yaşam biçimi olur.
Bir de şu var ki, görünen köy kılavuz istemez. Her şey bu denli açık seçik ortadayken bunları görmezden gelmek, bana dokunmayan yılan bin yaşasın demek olur ki bu da çok tehlikelidir.
Devrimcinin görevi devrim yapmaktır. der Che GUEVARA. Lakin gel gör ki, bunca bencil cahil korkak onursuz ve kendini öümsüz sanan güruhun ağırlıkta olduğu bir toplumda bunu başarmak hiç de kolay değil görüldüğü gibi.
O güzel insanlar ki uzun yıllar onursuz yaşamaktansa, ölüme gülerek onurluca koşmayı yeğlediler.
Huzur mutluluk ve esenlikler dilerim tüm ailenize.
" Üzgünüm şeref şuanda zindanda. Umarım bir an önce sahip olduğu topluma kavuşur."
Ömrüne bereket canların canı Maybul. Ne güzel ne doğru söylemişsin.
Ben de sana Deniz GEZMİŞ'in çok sevdiği Ahmed ARİF ''in dizelerini yolluyorum sevgi ve teşekkürlerim eşliğinde.Üzgünüm şeref şuanda zindanda. Umarım bir an önce sahip olduğu topluma kavuşur.
Üzgünüm şeref şuanda zindanda. Umarım bir an önce sahip olduğu topluma kavuşur.
Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
Siyasi yazıları sevmiyorum da,
nedense sizin yazdıklarınız hiç sevimsiz gelmiyor.
Aslında,
konusuna çok itibar etmiyor,
yazılan bir çok cümleye katılmıyorum aslında.
Ama,
bu anlatılanları ilginç kılan bir durum var.
Odur işte beni etkileyen.
Samimiyet...
İş olsun diye değil, hissederek kaleme almak.
Bu konuda çok başarılısınız.
Deniz Gezmiş zamanlarında,
ortaokul sonlarda bir öğrenci idim galiba.
olan biten ile çokça ilgim yoktu.
Sonradan bildik, öğrendik.
Memleketimizin bir genç insanının asılması üzücü bir olay.
Sadece Deniz Gezmiş değil, daha niceleri var.
Fikirlerini beğenirsiniz, beğenmezsiniz,
bir genç cana kıymak ne kötü şeydir.
Ancak,
başka bir cana kıymışlar ise( ki bu konuda bilgi sahibi değilim)
hak ettikleri cezayı almaları normaldir.
Bu,
tüm bireyler için geçerlidir.
Her türlü fikir mücadelesine evet,
devrimi kanla gerçekleştirmeye hayır.
Ve,
bizler biliyoruz ki;
devrimler kansız gerçekleştirilemez.
En çarpıcı örneği Bolşevik ihtilali ve Atatürk devrimleridir bu durumun.
Ya devrimi gerçekleştirirsiniz,
ya da canınızdan olursunuz.
Değişmez kural maalesef bu.
Ne demeli?
Keşke ölümler hiç olmasa.
Şerefsizlikler de.
Kime göre ,neye göre ? Tanımlamaya çalıştığımız kelime dahi zamanla tanımını değiştirebiliyor. Çoğunluğun gösterdiği insan ya da insanlar,hangi suça bulaşmış olurlarsa olsunlar an'lık çıkarlar için baş tacı sayılabiliyor.Her dönemin şerefli insanları dönemleri bitince akıllarda,anılarda,yazılarda idam edilebiliyor. Oysa yaşadığımız dönemde ya da yaşattıkları dönemde neden görülmezler ? Çünkü kısacık çıkarlar ve o çıkarların önüne arkasına koyulan ahlaki değerler,öç alma duygusu körlüğün her dönem yaşanmasına neden....
Kim ne derse desin ,toplum cahil bırakıldığı sürece, o toplum gerçeği göremez. Çünkü düşünemez. Toplum olarak sağlam bir ahlak yapısına sahip olduğumuzu düşünür ve bununla övünürüz. Oysa o ahlak yapısının içini yozlaşmayla doldurduğumuzun farkına asla varmak istemeyiz. Belki de işimize gelmiyordur.
Hak-hukuk-adalet günümüzde nedense güçlü düşünce sahiplerinin yanından çok dini sömürü aracı olarak kullananların yanında görülüyor. Din bu düşünce sahiplerini haksız olmalarına rağmen haklı gösteriyor. O gösteri sahnesi izleyicileri maalesef bu yanılgıyı bilgileriyle değil, dini hisleriyle onaylıyor. Durum böyle olunca şeref maalesef şerefsizlerin elinde esir kalıyor.
Üzgünüm şeref şuanda zindanda. Umarım bir an önce sahip olduğu topluma kavuşur.
Saygılar,sevgiler
Şerefli olmakla şerefsiz olmak arasında ki mesafenin kıldan ince olduğu bir toplumda şerefsizler şereflileri daha çok itham etmekte şerefsizlikle. Benim BOP eşbaşkanı olduğumu söylüyorlar. Bunu ispat edemezlerse şerefsizdirler, alçaktırlar; ispat ederlerse de biz herşeye varız. Nedense biz her şeye varız demek yerine biz de şerefsiziz diyemiyor. Kıvırma payı yani...ne demiş atalar, balık baştan kokar... Devrim Denizeri baş değil, ama iyi yazıların usta kalemi. Onu saygıyla selamlarım...
DEVRİM DENİZERİ
Doğrusu bu ya, yorumunuzu görünce sonsuz sevindim. Deftere katıldığım günlerde çalışmalarıma ayna tutan önemli ve güzel yorumlarınızı çok özlemişim meğer. Ben de sizi her fırsatta aradım sordum. Değerli çalışmalarınızı okuyor ancak yorum düşecek kadar yeterli bulmuyorum kendimi. Bir ara yazdıklarınızı kitaplaştıracağınızdan söz etmiştiniz. Gerçekleşti mi?
Düdüklü Tencerede Kıymalı Bamya VE Sokak Bilgeleri yazılarıma rastladıkça sizi daha çok seviyor ve hatırlıyorum ayaklı kütüphane bilge üstadım. Her şey bir yana, vefa ve içtenlik çok başka bir şey.
Selam ve sevgilerimle.