- 1115 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
ÇOCUKLARIMIZ GÖZ GÖRE GÖRE ELİMİZDEN KAYIP GİDİYOR!!
Geçenlerde tv.de izlediğim bir haberde bir baba çocuğunun,oğlunun katili olmuştu.
Babanın söylediği söz çocuğumu ben öldürdüm sözü ilk anda beynimde şimşekler çakmasına neden oldu,bir anda şok olmuştum.
Bir baba o çok sevdiği biricik evladına nasıl kıyabilirdi?
Gelinen nokta bir babayı bir zamanlar doğduğunda çok sevindiği,kurbanlar kestiği biricik erkek evladını öldürüp bu dünyadan fiziki bedenini çıkarmakla neticelenmişti.
Baba çocuğumun topluma zararlı hale gelmesinde en büyük amil,etken benim,kimsenin hele evladımın bunda bir suçu yoktur diyordu.
***
Bugün anne babalar çocuklarının bir dediğini iki etmiyorlar.
Güya çok seviyorlar.
Beni küçükken annem babam o kadar da sevmezdi.
Altı çocuk yetiştiren annem rahmetlinin okuma yazması yoktu.
Babam esnaf olduğu için bir defa veli toplantısına gelip de durumumu sormadı belki ama her konuda destek oldu.
Maddi manevi bizi destekledi.
Bu kadar olumsuz gibi görünen duruma karşılık okumadık mı?
Hem de ne biçim süper olmasa da öğretmen olduk diğer kardeşlerim idareci oldular.
***
Bugün anne babalar haşa çocuğuna aşırı derece değer yüklüyor.
Bir kelime var aşırı sevgiyi gösteren onu yazmak istemedim.
Bugünlerde kermesdeyim .
Babalar anneler çocuklarının bir dediğini iki etmiyorlar.
Ayakkabıyı çocuk isterse alıyor.
Rengine,markasına,modeline beş yaşındaki,on yaşındaki çocuk karar veriyor.
Almazsa zır zır bağırıyor.
Biz kilteli lastiklerle büyüdük,naylon tişörtlerle büyüdük.
Köydeki akrabalarımız şehre geldiklerinde mavi,yeşil,kırmızı renkli lastiklerine sokakta gezen tamircilere yama yaptırırlardı.
O günlerden bu günlere.
Hangisi güzeldi derseniz o kilteli lastikli günler derim.
O gün ayağımızdaki ayakkabımız,tişörtümüz lastikdi.
Bugün her şey lastik.
Komşularımız,akrabalarımız,arkadaşlarımız,binalarımız,çevremiz o kadar lastikle doldu ki havamız suyumuz bile lastik..
***
Çocuklarını Suriyeli,Filistinli çocukları sevdiğin kadar sev be kardeşim.
Mısırlı Esmanın babasının yerine koy kendini..
Filistinli öksüz Ammarın,yetim Zeynebin yerine koy bir kere de..
Başına varil bombaları atılan Suriyeli anne ol birazda..
Nereye ne zaman düşeceği belli olmayan pis bir bombanın alıp götürdüğü şehit çocukların annesi ol...
Benim çocuğum çok kıymetli..
Allahım mahşerde sorunca Suriyeli Muhammedin hakkını, sen öyle dersin..
O çok sevdiğin evlatların Allahın sana bir emanetidir.
Emaneti veren elbet te bir günde alır.
Verirken verme Allahım demeyeceğin gibi alırken de alma Allahım demeye hakkın yoktur..
***
Bu millete en büyük kötülüğü çocuk eğitimi ile yaptılar.
Neymiş çocuğunuzla arkadaş olun.
İşte en büyük yanlışlık burda yapıldı.
Ne demek çocukla arkadaş olmak,bizim çocukluğumuzda babamızın yanında oturamazdık,sofrada yemek yiyemezdik.
Ne kaybederdik hiç birşey.
Ama babanın ailede bir yeri vardı,babamız gelince ayağa kalkardık.
Vallahi babam bir günde on defa içeriye girse on defa ayağa kalkıp karşılardık.
Şimdi öyle mi arkadaş olduk ya.
O otobüslerde yaşlı amcaya teyzeye yer vermeyen öküzler işte bu anne babası salona girdiğinde ayağa kalkmayanlardır,yanlış mı?
Babasına ismiyle hitap eden,babişko diyen öküzler,hamburgerle,burgerlerle besili öküzler.
Babişko en nefret ettiğim sözcük.
Sanki köpeğine sesleniyor.
Babacığım peder-i alim bununla bu sözü yan yana koyun bakalım.
Mücevher ile basit taş parçası gibi oldular..
Sözüm meclisten dışarı..
Öküz deyince kötü oluyor,tosun deyince iltifat oluyor.
Lafımı geri aldım Tosun efendiler,beyler..
Sanki ne farkı varsa ikisi de hayvan sonuçta...
Baba içerden bir su bana bir bardak su da kendine getir demiyor mu çocuklar?
Kim yaptı bunları biz yaptık dizilerle,kötü ham arkadaş çevreleriyle güzelim Anadolu insanının edebini,örfünü ananesini Batılı olacağız diye terkedip,edepsizliği kendimize örnek aldık.
Kısacası elimizdeki cevherleri,boncuklarla değiştirdik.
Cevherler gitti artık bir daha da gelmez,sevin boncuklarınızı...
***
Evdeki bomba ADSL..!."
’’Çocukların odasına bir çalışma masası, bir bilgisayar, bir de sınırsız internet koyunca her şeyi yapmış olmanın rahatlığını mı yaşıyorsunuz?
“Ayrı odaları, ders çalışmak için bir masaları, bir bilgisayarları ve istedikleri gibi kullanacakları bir internetleri var.” demekle üstünüzdeki sorumluluğun bittiğini sanmayın.
Odasından çıkmayan, gürültü yapmayan, siz televizyon izlerken rahatsız etmeyen çocuk iyi çocuk sayılabilir mi?
İnternet koskocaman bir dünya demektir. Ve siz o kocaman dünyayı çocuğunuzun küçücük odasına getirerek, “İşte sana imkân. Ödevlerini, derslerini istediğin gibi yapabilirsin.” diyebilirsiniz. Ama internet sadece ödev yapmak için kullanılan bir şey değildir ki!
Siz; çocuğunuzun önüne iyisiyle-kötüsüyle milyonlarca bilgiyi, resmi, videoyu koyuyorsunuz ve çekip öbür odaya gidiyorsunuz. Bu kadar şeyin içinden onların “doğru”ları bulmasını bekliyorsunuz. Bu beklenti haklı bir beklenti midir sizce?
Her öğrencinin, her öğretmenin, neredeyse birçok insanın evinde artık ADSL ile bağlanılan sınırsız internet var. İnterneti ve bilgisayarı çocuklara teslim eden birçok anne-babanın bu konuda bilgilerinin olmayışı dikkati çekiyor.
Çocuklar hızlı ve çabuk kavrıyorlar. Birkaç ayda bilgisayar kurdu olabiliyorlar.
Anne ve babaların çoğu çocuklarının interneti nasıl kullandığını, hangi sitelere ne için girdiğini bilmiyor. Öğrenmek amaçlı kullanıldığında birçok kolaylığı beraberinde getiren internetin kullanım amaçlarının başında eğlencenin geldiği hep göz ardı ediliyor.
“Çocuklar internetten ne öğrenebilir ki?” diye sorabilirsiniz. Hayatınızda duymadığınız, görmediğiniz şeyler bir kapı ötenizdedir ve minik bir adresle girebilirsiniz. Çarpık ilişkiler, cinsellik, kumar, porno, chat odaları vs. o kadar yakındır ki; siz o adreslere girmeseniz bile olmadık bir yerde karşınıza çıkarlar.
7-8 yaşından itibaren bir çocuğu böyle bir bataklığa göndermek akıl kârı mıdır? İnternetle büyüyen yeni bir nesil var. Ve bu neslin yanlış yetiştirilme tarzı önümüzdeki yıllarda farklı sorunlar olarak karşımıza çıkacak.
ADSL bugün için güzel bir teknolojik adım. Bunu iyi değerlendirmek gerekir.
Çocuğunuzun ruhunda çarpık ilişkiler yumağının oluştuğunun farkına varamayabilirsiniz. İnternette girdiği sitelerde maddi-manevi zararlar görüyor olabilir. Ziyaret ettiği portallardaki hayat tarzlarını kendisi de benimseyebilir, uygulamak isteyebilir.
“Çocuklarınızı baskı altında tutun.” denilemez. Bu, eğitim açısından da yadırganacak bir davranıştır. Ama çocuklarınızla daha fazla zaman geçirin, bilgisayarı onlara bırakmayın, siz de öğrenin ve en önemlisi denetleyin.
Bu yazıyı okuduktan sonra birçok evde bilgisayarların yerlerinin değişeceğine, ek programlar yükleneceğine ve en önemlisi anne-babaların da bilgisayar öğrenmek için bir sebeplerinin olduğuna karar vereceklerine inanıyoruz. (e-mailime imzasız gelen, doğru ve yararlı bilgiler ihtiva eden bir yazı; ufak tefek rötuş ve düzenlemelerle...!."
Halis Ece
***
Dayaklı eğitim yada eğitimde metod olarak dayak.
Bugün herkes olmamalı diyor.
Olmayınca ne hale geldiğimizi göre göre.
Batı kanunları bizi batırmak için getirilen kanunlara göre dayak olmamalı,eğitim sisteminde şiddete yer yok.
Peki dayak cennetten çıkmadır,
Kızını dövmeyen dizini döver,
Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir,tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir diyen atalarımız boşuna mı söylemişler.
Bizim çocukluğumuzda okulda,evde,camide biraz sıkı,biraz korku,biraz da dayak vardı,biz o şekilde büyüdük.
Kötümü yetiştik asla bugünkü çocuklardan daha iyi yetiştiğimizi söyleyebilirim.
Ders çalışmayan,ana babasının sözünü dinlemeyen,öğretmenine saygısız gençlerin geldiği noktayı gördüğümde eğitimde bir disiplin olmalı diyorum.
Serbestlik tamam da nereye kadar..
Allah cc. encamımızı hayreylesin..
26.05.2015//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Yazınızı okudum, bu saatte Deftere girmek gibi niyetim yoktu inanın ama böyle güzel bir yazı beni adeta içeri davet etti.
Hani her yazının sonunda tebrik edilir ya, bu defa ben sizi başında tebrik etmek istiyorum, çünkü yorumumun sonuna sabrım yok. Biz çocuklarımızı (Kız ya da erkek fark etmez, evlât evlâttır.) kendi ellerimizle yok ediyoruz.
Önce reklâmlarla başlıyoruz...
Güzel müziklerle başlayan, güzel renkli paketlere sarılmış çocukları veya gençleri kandırabilecek kadar ustaca hazırlanmış reklamlar... "Sıcak bir günde insanı ferahlatacak buz gibi reklamlar mesela." Hadi bakalım o anda garip bir çocuğun televizyonu izlediğini düşünün...
Ya da aynı çocuğun az sonra yeniden ekrana gelen dondurma reklamını izlediğini.
Birincisinde sustu, ikincisinde de mi sussun?
-Ana, bizim buralara gökden neden dondurma yagmiy ana?
-Tögbe tögbe, yagmak için senin kafaya bi şaplak istiymiş herhal ogul. Ne bilem ki, git dondurmacıya sor merak edisen.
*
Sonra saygıyla devam ediyoruz...
Gençler büyüklerini de kendi yaşıtı gibi görmek istiyorlar. (O nasıl şey ise.)
Onların yanında oturdukları zaman yaşıtlarının vücut dilleri ile hareket edip, konuşmaya devam ediyorlar.
Bacak bacak üstünde, sigara içenler içtikleri sigaradan size de ikrâm ediyorlar. (Centilmenlik.)
Hepsinin elinde birer cep telefonu, kimsenin kimse ile sohbet etmek gibi bir niyeti yok. (Sohbet!)
-Aşkım, Necati'nin kankisini gördün mü amma da yazdı yan masadakine ha ha ha.
(Yazmak.)
(Büyüklerimin ellerinden öperim, küçüklerimin gözlerinden. Üstüne bir de pul yapıştır unutma ha, sonra bakkalın yanındaki posta kutusuna at. Hafta sonu postacı gelip alır.)
Yazmayı biz böyle bilirdik.
Ya da filmlerdeki gibi: Ayakları soğuktan buz kesip üşüyen insanların, bir okuldan diğer okula okuyup yazma öğrenebilme için kızakla giderken izlerken.
Çocuklarımızı kaybetmeyelim.
Tebrik ve Teşekkürlerimle.
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
PEDAGOJİ EĞİTİMİ ALMIŞ BİR KALEM YAZABİLİRDİ BÖYLESİ GÜZEL BİR YAZIYI. Babalarımızın tutumu aynı, okuma yazma bilmez annelerimizin doğrup büyüttüğü evlat sayısı da (6) aynı... Eh, bir tek adlarımız farklı. Sizinki Hidayet, benimki Kemal... TEBRİKLER HİDAYET BEY. SAYGIYLA...
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
Diyorum ya, pazara çıkarılmayan hiçbir şey kalmadı...
Mesela, şimdi aklıma acayip yarışmalar geldi...
En güzel süs köpeği yarışması gibi...
Yani, çocuklar da bu nevi bir 'kategoride' değerlendiriliyor...
Kucaklanıp durulan, gak dedikçe et, guk dedikçe su verilen, aman üşümesin, aman terlemesin, aman yorulmasın, aman üzülmesin diye pışpışlanıp, pohpohlanan nesil, bana öyle geliyor ki, bilinçaltında bir süs köpeği taşımaya başlıyor...
O yüzden bu kadar kolay çemkiriyor, o yüzden bu kadar istediği zaman 'kaka' yapıyor (nasıl olsa, peşinde poşetle dolaşan bir hizmetçi var!) bir de bunların 'özgürlük' olduğuna inanıyor...
Halbuki, bıraksan doğanın içine, çiçekleri yemeye, ağaç kabuklarını kemirmeye başlar...
Daha ne olacaktı ki, uluorta sevişmenin, karşıcinsle galiz bir dille konuşmanın modernlik olduğunu sanan neslin yaptıkları...
Velhasıl, 'her ağacın kurdu kendi özünden olur'...
Saygılarımla.