- 519 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tanrı’ya Ne Yapması Gerektiğini Söylemek
Tanrı’ya Ne Yapması Gerektiğini Söylemek
“Tanrı zar atmaz!” diyen Einstein’a meslektaşı diyor; “Tanrı’ya ne yapması gerektiğini söylemeyi kes!”
Tanrı ne yapar, ne yapmaz? Bunu kim bilir? Hiç kimse! Ne isterse onu yapar ve kimse de ona engel olamaz!
Evrende her an, her şey olabilir! Tüm olasılıklar, tercihe açık tutulmuş. Gözlemci, bunlardan birini tercih ettiğinde o tercihi belirleyici rol oynuyor! Yani tercih, sayısız seçenekten bir durumu belirlemek oluyor! Yani tercih, diğer olası durumları iptal edip tercih edileni belirliyor!
Tercihlere sunulan sınırsız durumları kim belirliyor? Madem tercih, sınırsız durumdan izafi olarak tercih edene izafi belirleniyor o halde tercihe sunulan sınırsız bir olası alan var; bunu kim belirliyor? Cevap çok basit; Tanrı belirliyor seçenekleri ve tercihe sunuyor! Şimdi bu sınırsız seçenekler, madem tercihe sunuluyor o halde sınırsız seçeneklerin tamamı Tanrısal! Tanrı, kusursuz ve abes iş yapmaz ise tercihe sunulan sınırsız olasılığın tamamının da Tanrı açısından bir anlamı vardır! Şimdi bizler, sınırsız potansiyelden, olasılıktan bir tercih yaptığımızda bu tercihin Tanrı açısından olumsuz bir yanı olmaz! Olsa zaten seçeneklerde de olmazdı! Hayır da şer de insana izafi belirleniyor! Tercihe sunulan her şeyin bir yansıması, karşılığı var! İnsan tercih ettiğini, kendi açısından olumlu ise “İyi” olarak adlandırıyor! Tercihinin sonucunu da yaşıyor! Bazı “İyi” olarak adlandırdığı tercihin sonucunu beğenmiyor bu sefer de aynı tercihe “Kötü” diyor ve tercih listesinden kaldırıyor! Sorun şurada; bir tercihe “İyi-kötü” belirlemesini kişi bizzat kendisi yapmak durumunda! Çünkü izafiyet var ve birinin “İyi” olarak belirlediği, başkasınca “Kötü” olarak belirlenebilir; bir tercih, zaten sınırsız olası seçeneklerde var ise Tanrı açısından “İyi-kötü” göreceliliği de yoktur! Tanrı’nın, kendi belirlediği ve seçeneklere koyduğu bir seçeneğin tercih edilmesinden hoşnut olmadığını iddia etmek “Tanrı’ya ne yapması gerektiğini söylemek” gibidir!
Konuyu daha da açalım; “Tanrı’ya Ne Yapması Gerektiğini Söylemek” nasıl abes ise Tanrı’nın belirlediği sınırsız olası durumlardan bazılarını seçenekten kaldırmak da aynı kapıya çıkar! Yani Tanrı istemese idi seçeneklere de koymaz idi! Burada bir sorun daha var; insanlar arasında egemen olanlar, kendi istedikleri (Bu genelde egemenlik kurmak ve egemenliğin devamını sağlayacak seçenekler oluyor) tercihleri “Geçerli”, diğer seçenekleri “Geçersiz” kılmak şeklinde olur! Tarihsel süreçte tüm mücadele ve kavgaların da içeriğinde bu saklıdır! Kullanılan araçlar ne olursa olsun görünen şu, egemenlik sağlamak için sınırsız tercih alanının sınırlanmasıdır! Yani ilk insanın sınırsız seçeneklerini ilk sınırlayan ikinci insandır! “Adem mi Havva’yı kandırdı; Havva mı Adem’i kandırdı!” paradoksunun ortaya atılmasının da sebebi bu tercih belirlemesindeki etkidir! Sonrasında ilk egemenler, kendilerini “İlah” olarak belirliyor ve devamında “Yarı insan yarı ilah” daha sonraları da ilahlar göğe postalanıyor ve yerde, önce aracı putlar sonra da aracı insanlar bazı ilahlarla bazı da putlarla olan bağlantı üzerinden belirleyicilik yapıyor! Bu belirleyicilik, “Tanrı’ya ne yapması gerektiğini söylemek” kapsamında ve egemenlerin belirlediği şekilde işlemeye yönelik olmuş!
İnsanlığın toplam belirleme sürecinde, gelenek ve öğretiler etkili olmuş! Sınırsız bir tercih alanı, belirlemeler ile sınırlandırılmış ve bu sınırlı alanda toplumsal hayat devam etmiş. Toplumsal hayatın devamı için yani adaletin sağlanmasına yönelik yapılmış önceleri bu sınırlandırmalar! Yani iyi niyetle! İlk zamanlar, egemenlik kurmak isteyen ve devamı için bazı insanların kendini “İlah” olarak sunması daha sonrasında da ilahlarla aracı insanların çıkması kaçınılmaz bir durum belirlemesi olmuş. Bu egemenliği sağlayacak sınırları çizenler, “Tanrı’ya ne yapması gerektiğini söylemek” gibi bir rol üstlenmişler! İnsanlık geliştikçe, doğal olarak, sınırlarını zorlamış ve farkında olanlar, tüm engelleri reddetmiş! Bu da bazılarına “Korkunç” gelebilir! Bakın insana “Korkunç” gelen sınırsız tercih alanı, Tanrı açısından, Tanrı’nın seçenekler arasına koyduğu şeyler, yani kendi iradesidir! Kendi iradesine anca kendisi müdahale edebilir! Yani O’na ne yapması gerektiğini söylemek şirk olur! Madem O’na ne yapması gerektiğini söylemek şirk olur; O’nun insanlara sunduğu sonsuz, sınırsız tercih listesindeki seçenekleri, insanların tercihinden kaçırmak, sınırlamaya çalışmak da aynı kapıya çıkar!
Son tahlilde; eski zaman kabulleri ve öğretileri üzerinden insan tercihlerini bir döneme dair sınırlamak, insanın tercih listesini sınırlamaktır! Tercih listesindeki sınırsız olasılıklar ise Tanrı’nın bizim tercihimize sunduğu kendi tercihleridir! O listeye müdahale isteği de şiddetle cezalandırılmış! Bu cezalandırmayı tarihsel süreçteki “İlah ve aracı” iddiasında bulunanların sonları ve “Seçilmiş ırk, vaat edilmiş toprak” iddialarının sonuçları açıkça gösteriyor! Irk ve din üzerinden egemenlik kurmak için yapılan sınırlamaların başarısızlığı da açıkça görünür! Din savaşları, hatta din içi savaşlar bunun sonuçlarıdır! Yani Tanrı, kendine ne yapması gerektiğini söylemeyi böyle reddediyor, reddettiği böyle yansıyor!
Hani, “Tanrı zar atmaz!” diyen Einstein’a meslektaşı diyor; “Tanrı’ya ne yapması gerektiğini söylemeyi kes!” Yani Tanrı, ne yapıp yapmayacağına kendisi karar verir! O’na “Şunu yapmaz ya da şunu yapar, şunu ister, şunu üstün kıldı, şunu tutar, şunu tutmaz; şu ırka yakın, şu ırka uzak!” şeklinde, ne yapacağını söylemeyi kesmek gerek!
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.