İKİ ÇOCUK
İKİ ÇOCUK
Derinden bir ah çekti. Kadın güneş dağların ardından yükseldikçe yükseldi. Yürekteki derin bir yarayı dokunur gibiydi. Ah! çekiyordu. Yorgun yol kenarında bir taşın üstüne oturmuş bir kadın gözleri uzak iklimlerin ölü bakışı kimsesizliğin altında ezilen kuru bir ot gibi gelip geçene bakıyordu. Baktığı yeri görmüyordu belki de bir ara kaşlarını kaldırdı buruşuk göz kapaklarının içinde parlayan bir yıldız görmüş gibi şafakladı.
Elini kaldırdı dur nereye gidiyorsun nereye beni bırakıpta diye kendi kendine yüksek sesli düşünceyle konuşuyor zaman zaman gülüyor elindeki değnekle yeri eşeliyordu.
Ara sokakta eski tahta bir kapı önünde her gün beklediği biri olmalıydı. Bir türlü gelmeyen tahta kapı gıcırdayarak aralandı. İçeriden altı yedi yaşlarında bir kız çocuğu çıktı. At kuyruğu saçları her adım atışında sallanıyor. Mavi çiçekli elbisesinin eteklerini elleriyle çekiştiriyordu. Nene nene ne resmi çiziyorsun diye sordu. Yaşlı kadın hiç hiç çomağı öbür eline alıp, yanına çömelen çocuğun saçlarında gezdirdi ellerini..
Nene ne yapıyorsun diye yine sordu çocuk kadın hiç hiç yorum dedi. Kadın çocuk yanına geldiğinden beri gözlerinin içi gülüyordu. Nene neden burda oturuyon neden kimi bekliyon diye ısrarla durup dinlenmeden soru soruyor cevabını beklemeden yine soruyordu.
Kadın çocuğun alnına dökülen saçlarını geri geri eliyle düzeltip tokasıyla saçlarını tutturuyordu.
Çocuk durduğu yerde durmuyor seke seke hoplayıp zıplıyor bir ara nene ben acıktım dedi. Yaşlı kadın elini uzattı Tut elimden dedi bir eliyle duvara dayanıp ayağa kalktı.
Birlikte el ele tutuşup içeri girdiler.
Çocuk az sonra elinde domates salçası sürülmüş yarım ekmekle kapının önündeki kadının oturduğu taşın üstüne oturdu. Ekmeğini büyük bir iştahla yedi. Kadın elinde koca bir sürahi dut şerbeti ile tahta kapıyı gıcırtdattı. Küçük kız nenem dedi. Bana şerbet mi yaptın. Yaşlı kadın koca bir bardak doldurup çocuğa uzattı çocuk büyük bir iştahla içti.
Ardından bi tane daha çocuk ağzına koluna silip nenem dedi seni çok seviyom dedi.
Kadın kollarının arasına sarmaladı küçük kızı çocuk kapı önünde oynamaya devam etti oda çocuktan kalan şerbetten içti.
Kadın kara kara düşüncesi ben ölürsem bu garibe kim bakar diye yine gözleri yolun taa en son noktasında yol beklemeye başladı.
Oğlunun bir an önce gelip torunu alıp gitmesini istiyordu. Hakkın rahmetine kavuşmadan.
Yaz gelince dedi yaz gelince inşallah! Gelecek kınalı kuzumu alıp götürecek babası anası Zeynebim okula gidecek
Zeynebim okula gidecek benim cahil kalmayacak dedi. Kendi kendine dayan dayan yaz gelecek.
Hemde oğlunu özlemişti ölmeden görmek istiyordu.
Bu karamsar düşünceden bir türlü kendini kurtaramadı.
Yaşlı kadın her gün kapı önüne oturup Alamanya’ya giden oğlundan bir haber bekliyor. gözleri gökyüzüne, bakıyor. Rabbına sığınıyor. Yolun sonsuzluğunda bir umut, yere eşelediği toprakta bir yıldır görmediği oğlunun resmini çiziyordu. Hadi gel artık hadi gel . Kuşlar kurtlar ana olmasın dedi.
Kadın çocuğu ünledi. Bu günde akşam gel çocuğum evimize girelim haydi!! İki çocuk hayatı kucaklamış sımsıkı hayata tutunup evlerine girdiler.
Küçük yüreklerinde kuşlar uçtu. Aslında ikisi de aynı rüyada buluştular.
Zeynep Rüyasında Anne ve Babasını gördü.
yaşlı kadında Oğlunu, Gelinini ...
Bir zamanlar gurbete çıkarken çocukları geride bırakan ailelerden bir kesittir, daha bundan fazlazı da var eşlerinden ayrılıp yabancı hanımlarla evlenen bir çok kopmuş aile kimi geri döner. kimi kalırdı. Burada olan çocuklara ve dul kalmış eşlere olurdu. Çoğu o hayatın içinde kaybolup giderdi. Çocukluğumda çevremizde bu tür örneklerden yola çıktım nacizane..
Herkese iyi hafta sonları..
"Gönül gurbet ele gitme ne gelinir ne gelinmez
Her güzele meyil verme ya sevilir ya sevilmez"
Nurten Ak Aygen
23.05.2015
YORUMLAR
NurtenAk
Değerli yorumlarınıza çok teşekkür ederim..
Sağlıcakla kalınız..
Saygı ve selamlar..
Kemnur
NurtenAk
Saygılarımla..