HEYBE
Nuh’tan bir gün büyüğüm. Ömür ve saltanat noktasında hased davası gütmüyorum, sadece seyyahlığı bir de ben tadayım diye çıkıverdim yola. Nereye götürüyorsa razıyım; zaten şikayetçi olsam ne işim var gidilmekle tükenmeyeceğini bildiğim yollarda. Yanıma yalnızca heybemi ve heybemde saklı emaneti aldım, aslında yanıma değil de gönlüme aldım seyyahlığım bilinmesin diye. Çünkü “Nereden, nereye ?” sualinin cevabını bilenlerin usanmaksızın bana tekrar tekrar sormalarını istemiyorum. Yollar bitmese de seyahatim bir yerde son bulacağı için yollara olan muhabbetim sadık bir misafir hükmünde. Gayem, heybeme elmas kıymetinde güzellikler almak geçtiğim diyarlardan; çünkü çok lazım olacak o paha biçilmez güzellikler gaip yerlerde ve zamanlarda .
Karınca misali bir hayat benimkisi durmaksızın sürüp gidiyor. Sanî’nin, karıncalara bahşettiği uykusuzluk ihsanından arta kalan bana da nasip oldu desem yeridir. Yoksa dünyalık onca meşgaleyle nasıl başa çıkılabilir ki bu ıssız yollarda , cüz’i irade nefse ve yârenine teslim olduğu nice demleri hatırada tutarken.
Mistik güzellikler var avuçlarımda ve gönlüm bir kuşu avuçlarında tutarken hissettiği nazeninlikle usulca kavramakta âlemlerin idrak edemeyeceği kadar ihtişamlı o güzellikleri . Tıpkı avuçlarım gibi gönlüm de terliyor o hassasiyetten. Aman ha, uçup gitmesin diye ! Bir umutla beklemekteyim. Müsebbip olursam muhakkak sebepleri var eden ihsanlarını esirgemez diye .
Yolum, insanlığın yeşerdiği kudsi diyarlardan geçiyor zaman gözlerimden gönlüme Fıratvari akarken , gönlüm hüzün ve sürurla karışık bir şekilde dolmaktayken ben o nurlu suyun coşkunluğunun getirdiği hayranlıkla dalıyorum uzakların da ötesine. Zira çok sadık bir dostum demişti bana , tıpkı ikizi gibi ahiret dereleriyle besleniyordu gönlüme akan o nur. Gözlerimin sahip olduğu her bir karış toprağa hayat kaynağı olduğu gibi bana da hürriyet muştuluyor durmaksızın. İhtişamlı akışı kimilerine korku peyda etse de kendisi hayatla özdeş olan bu su, hiç korkutmuyor beni. Aksine hayranlığımı gittikçe ziyadeleştiriyor akışıyla. Belki de bitişlere meftun olan zihinlere benim yerime en güzeli cevabı durmaksızın akarak verdiği cevapla sağladığı içindir.
Mevsimlerle örülü zamanın derelerinden çoğu zaman meşakkatlerle geçiyorum, bazen de adım atmak kadar kolay bir ferahlıkla geçtiğim de oluyor. Öteki seyyahlardan duyduğum gibi o denli hoş değil ki bu seyahat, hem de hiç ! Çoğu zaman kırık döküklerle atlatabiliyorum zorlukları, bazen de derin izler bırakıyor bende kabullensek istemesem de. O seyyahlar hangi romantizmi yaşamışlar, merak etmekteyim, acı hakikatlerle karşılaştıklarında yaşadıkları elemlere tasavvufi bakış açılarıyla güzellik vasfı getirenleri saymazsak tabi.
Heybemin ağırlaştığını hissediyorum. Bu, bana aşabileceğim yolların sonuna yaklaştığımı haber veriyor. Acı ; lakin hakikat. Yolların ötesinde, bu geçtiğim âlemlerin Malikinin vefasız bir misafir olan beni şefkatle beklediğini bilmek tarif edilmez bir sıcaklık veriyor her bir zerreme. Tıpkı donmuş buz tabakasının altında yeşeren müjdeci bir çiçeğin açması gibi . Tarif edilmesi namümkün bir sevinç.
Heybemi açıyorum, bir an duraksıyorum. Bin bir zahmetle biriktirdiğim güzellikler parlamıyor, geçtiğim yollardaki kirli toz toprak örtmüş meğerse. Kolay olmuyor parlatmak ; zira sinemle siliyorum her bir parçasını. Acı veriyor hem de çekilebilecek acıların çok ötesinde. Beni daima ayakta tutan ümidimin hiçbir zarar görmemesi o kadar güzel ki . Yoksa nasıl çıkabilirdim Malik’in huzuruna , emanetini ona teslim edemeseydim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.