- 911 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TARİH ÖRNEKLERİYLE DOLU
Üstelik Kuranda da, sıklıkla geçmiş kavimlerin ya da krallarının azgınlıklarının sonuçları, ibret alınsın, bir daha tevessül edilmesin diye dile getirilmekte ama umursayan da pek azınlıkta!
Oysa Karun kadar zengin olsak da, götürebileceğimiz birkaç metre kefen; o da kısmet olursa! Özellikle de kapitalizmin büyülü rüyalarına, azgın çağlayışına, bitmez tükenmez açlığına kendini kaptırarak, her gün bir adım daha helake yaklaşılmış olunacağını hiç akıldan çıkartmamak gerek.
İbret alabilmek için de, en büyük örnek olan, kapitalist ahlakın içsel ve dışsal şımarıklıklarını bütün çıplaklığı ile sergilemiş olan Karun’un yaşamı ve sonunu iyi bilmek gerek.
(Karun, Musa’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti.
Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demişti ki; şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez. Karun ise, “O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi’ demiştir.
Bilmiyor muydu ki, Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü kimseleri helak etmişti. Günahkârlardan günahları sorulmaz. (Allah onların hepsini bilir.) Derken Karun, ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı.
Dünya hayatını arzulayanlar, “Keşke Karun’a verilenin benzeri bizim de olsaydı, hakikat şu ki, o çok büyük bir devlet sahibidir” dediler.
Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler: Yazıklar olsun size, iman edip iyi işler yapanlara göre, Allah’ın mükâfatı daha üstündür.
Ona da ancak sabredenler kavuşabilir. Nihayet biz, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı kendisine yardım edecek avenesi olmadığı gibi o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildir. Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler, “Demek ki Allah, kullarından dilediğine rızkı çok da, az da verir. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi, demek ki inkârcılar iflah olmazmış” demeye başladılar. (Kasas, 76-82) )
Hz. Musa’nın bir rivayete göre kuzeni, bir başka rivayete göre de, eniştesi olan Karun, başlarda Hz. Musa’ya samimiyetle inanıyor, gündüzleri oruç tutup, gecelerini ibadetle geçiriyor, diğer zamanlarda, Hz. Musa’nın yanından hiç ayrılmıyordu. İlimle donatılmış olan Hz. Musa’dan epeyce şey, özellikle de Kimyayla ilgili önemli bilgiler öğrenmişti. Bu sayede, bazı madenleri altına çevirebilip epeyce de zengin olmuştu. Bir başka rivayete göre ise, yalvararak çok istemesi üzerine, kendisine her dokunduğunu altına çevirebilecek bir özellik verilmişti… Öyle ki sadece hazinelerinin anahtarı, bir rivayete göre 70, bir başka rivayete göre, 100 deveyle taşınabiliyordu…
Zenginleştikçe şımardı, kibirlendi, ibadetlerini önce gevşetmeye, daha sonra da ihmal etmeye başladı, en sonunda da tamamen terk etti. Hz. Musa’dan da her geçen gün biraz daha uzaklaşmaya, ondan nefret etmeye, düşman olmaya başladı, onu gözden düşürmeye çalıştı…
Diğer ibadetlerini terk ettiği gibi, zekât da vermemeye başlamıştı. Hz. Musa, ona Allah’ın emri olan zekâtı vermesini hatırlattı. Karun zekâtını hesap edince, önüne büyük bir rakam çıktı. Bunu vermek istemedi. Hz. Musa, kendisine ne kadar nasihat ettiyse de, hiç kâr etmedi. Zekât diye bir şey kabul etmiyordu. Hatta Hz. Musa’ya karşı gelerek, kendisinin haklı olduğunu ispata çalıştı. Hz. Musa’yı söz düellosuna çağırdı. Karşılıklı konuşalım, kimin haklı olduğu ortaya çıksın diyordu…
Öyle ileri gitti ki fahişe bir kadınla, büyükçe miktarda para karşılığında, Hz. Musa’ya iftira atması için anlaştı.
Hz. Musa konuşurken müdahale edilecek ve o kadınla zina ettiği söylenecekti.
Bir gün, Hz. Musa’nın halkına zinanın haram olduğunu ve cezasını anlattığı sırada, Karun müdahale etti…
- Ya Musa, sen de zina etsen bu ceza sana da tatbik edilecek mi?
Hz. Musa, kim suç işlerse işlesin cezalanacağını söyledi.
Bunun üzerine Karun: Ya Musa, sen işte şu kadınla falan vadide zina etmişsin. İstersen kendisi söylesin, hatta karnındaki çocuk da sendenmiş dedi.
Konuşması için kadını ayağa kaldırdı. Kadın, “Bu adam sizlere yalan söylüyor, inanmayın buna, bu sizlerin sandığı gibi biri değil, benimle para karşılığında birlikte oldu, zina yaptı” dedi. Çok şaşıran ve üzülen, tabii utanç da duyan Hz. Musa, çabuk toparlanıp kızgınlıkla sordu kadına: Yalancı kadın, ne zaman ben seninle birlikte oldum, hiç utanmaz mısın sen iftira atmaya, ne alıp veremediğin var benimle, amacın ne senin?..
Hz. Musa’nın o haline ve düştüğü duruma üzülen kadın pişman olup özür diledi, herkesin duyacağı şekilde yüksek sesle gerçeği anlattı…
Hz. Musa, bu duruma çok kızdı ve Karun’a: Ey Allah’ın düşmanı! Bunları, zekât vermemek için mi yapıyorsun? Beni mahcup etmekteki gayen nedir? dedi.
Sonra da, “Allah’ım, Karun’un yaptıklarını sen biliyorsun” dedi ve onun aleyhinde duaya başladı…
O sırada Cebrail: Ya Musa, Allah yeri senin emrine verdi, dedi. Hz. Musa da yere, “Ey yer, bunu yut” diye emir verdi.
Bunun üzerine toprak, Karun’u önce dizlerine kadar, sonra yavaş yavaş tamamen yutmaya başladı. Karun bu arada Hz. Musa’ya yalvardıysa da Hz. Musa hiç aldırmadı. Böylece, adamlarıyla beraber gömüldü gitti. (Ölüm şeklinin aslı böyle midir bilemiyorum. Bu konuda da farklı anlatımlar var lakin hepsinin ortak olduğu nokta şu ki sonunun çok kötü olduğu, acılar içinde feci bir şekilde can verdiği…)
Bunun üzerine Allah Hz. Musa’ya şöyle seslendi: Ey Musa, Karun sana dört defa yalvardı, af diledi ama sen affetmedin. Benden hiç af dilemedi, bana hiç yalvarmadı, şayet benden bir kez af dilese, bana bir defa yalvarsaydı, ben onu affederdim! Bu da, Allah’ın rahmetini, merhametini, bağışlayıcılığını örneklemek için anlatılır!
Karun toprak tarafından yutulduktan sonra, bazıları konuşmaya başladılar: Musa, Karun’un mallarını ele geçirmek için, onun aleyhine beddua etti ve mallarına kondu.
Bunu duyan Hz. Musa: Ya Rabbi, onun mallarını da yere batır dedi.
Karun’un malları da yere battı.
Tarihçi Teberi, gerek efsane, gerekse çeşitli rivayetlerde adı geçen bu kişinin Musa zamanında yaşayan farklı bir kişi, yani Kroesus-Krezüs-Kroisos(Her kaynakta farklı yazılmış) olduğundan bahisle, Arap, Yahudi ve Pers medeniyetlerinde Karun şeklinde anılmasının sebebi olarak, Musa Peygamber zamanında yaşamış olan Karun kadar zengin olmasından kaynaklandığı görüşünde olduğunu belirtmiştir.
Gerek Kuranda, gerekse rivayetlerde ve efsanelerde anlatılanlar böyle. Yerin dibine mi batmış, yoksa feci bir şekilde ölmüş de, bu ölüş biçimi nedeniyle, teşbihen mi böyle bir ifade kullanılmıştır, orasını bilemiyorum ama tarihe baktığımızda, Kroesus-Krezüs-Kroisos ya da Karun’un bir mezarı var. O nasıl oluyor, onu anlamış değilim. Sembolik mi, hayattayken yaptırmıştı da, topraktan çıkartılıp oraya hazinesiyle birlikte sonradan mı gömülmüştü, mezarı adamları ve hazinesiyle birlikte toprağa gömüldüğü yerin üzerine sonradan mı yapılmıştı onu da bilemiyorum. Bu konuda net bir bilgiye ulaşamadım. Belki de o mezarda yatan Karun değil diye geliyor aklıma ama mezarda bulunan kafa tasını inceleyen bilim adamları, Karun olduğunu ifade ediyor!..
Karun, yanında götürmek amacıyla mıdır, bencillik boyutlarını aşarak, kimseye kalmasın diye midir bilinmez, belki de, Allaha da rüşvet verebilirim zannıyla, servetinin büyükçe bir kısmını da yanına almayı vasiyet mi etmiştir, yoksa ondan yana olanlar mı bu veya başka bir amaçla hazinesini de gömmüşlerdi yanına bilemiyoruz. Bazı kaynaklarda hazinesi diye geçiyor, bazılarında ise, yakınlarının hediye olarak getirip mezarına bıraktığı… Almıştı ya da yanına koymuşlardı, bu yanı önemli değil ama götürebileceği yer, mezarından öte olamazdı!..
O devasa servet, ne kendisine, ne de asırlar sonra, mezarından çalanlara fayda sağlamadı, üstelik hem dünyalarının, hem de ahiretlerinin mahvına sebep oldu…
Tünel kazıp Karun ve Kraliçenin 2.500 yıllık mezarlarına girerek, hazinesini çalıp, Amerika’ya satılmasına vesile olunanlarından, ancak 45.000 tanesi, yasal süreç sonunda geri alınarak, Türkiye’ye getirilmişti. Uşak Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Karun Hazinelerinden, bu gün elde kalanların sayısı, 35 bin 573. Yer sıkıntısı nedeniyle de, ancak % 10’u sergilenebilmekte…
Anlıyoruz ki 9.427 adedi yine bir şekilde yok olmuş, demek ki insanoğlu asla ibret almıyor, doymazlığı sınır tanımıyor!..
Lafı fazla uzatmadan, hazinede bulunanlardan birkaç örnek vermek istiyorum.
Kolyeler.
Küpeler.
Çeşitli takılar
Altın makaralar.
Elbise süsleri.
Akik, oniks gerdanlıklar.
Tabaklar, çanaklar, vazolar, testiler.
Sapı "insan vücudu" şeklinde olan bir tas.
Paralar.
Mücevher yapımında kullanılan kalıplar…
Gerek Lidya Kralı Kroisos Kroesus-Krezüs ya da Karun’un, gerekse eşi Kraliçenin mücevherlerini çalıp satanların akıbetini ise, ancak İlahi adaletle açıklamak mümkün.
Mezar odasına girenlerden biri Güre Köyü’nden Durmuş Ersoy. 125 parça eser onun evinde saklanmış... Yakalandığında, eserlerin çoğu ABD’ye kaçırılmış.
Hapis yatıp çıkmış, çok zengin olan bu Durmuş Ersoy, otobüsler almış ama günün birinde felç geçirmiş, yatalak hale gelmiş, acılar içinde kıvranarak ölmüş! Ölmeden önce de, vücudu çürümüş!
Bir oğlu, bayram günü boğazı kesilerek, bir oğlu trafik kazasında, üçüncü oğlu da Avusturya’da yine geçirdiği trafik kazasında ölmüş!
***
Karun Hazineleri’ni soyanlardan bir diğeri de, yine Güre Köyü’nden Ordulu Mustafa imiş…
Tek olan oğlu intihar etmiş, eşinden ayrılmış, sonra kayıplara karışmış, köye döndüğünde perişan haldeymiş!
***
Bir tek demirci Osman kalmış Güre Köyü’nde. Aklı gidip geliyor, kimseyle görüşmüyor, kendi, kendine bir şeyler konuşuyor, sürekli, "Bir yerde 40 deve yükü altın var, altının yerini biliyorum" diyormuş. Ne dediğini, ne yaptığını bilmiyormuş hiç!
***
Mezar soyguncularının bir diğeri, Ali Bayırlar’ın da başına gelmeyen, çekmediği rezillik kalmamış, acılar içinde, inleye, inleye ölmüş!
Görüldüğü gibi, mezarlara girip mücevher çalanların başına hep benzer şeyler gelmiş. Kimi evlatlarını kaybetmiş, kimi akıl hastanesine düşmüş, kimi altını tutamaz, gördüğünü tanıyamaz hale gelmiş, kimi acılar içinde can çekişerek ölmüş!
Özetle Karun kadar zengin olup da, şükür ve bu serveti hayra dağıtmak yerine, kibirlenip neredeyse Allah’ı unutmak da, onun mezarındaki devletin hazinesine ait olması gerekenleri çalıp satmak da (Tabii ki devlet hazinesinden çalmak da aynı şey) hayır getirmiyor, aksine akıbetleri hep aynı, hep hüsran, hep felaket oluyormuş!..
Allah’ın takdiri... Allah’ın adaleti denilen şey bu olsa gerek!
Halk arasındaki söylemce de sopası!!!
Tabii ki bunlar, sadece dünyadaki cezalandırılışları!..
Ya hesap günü?!!
p.r.alkan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.