- 546 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
gel hanım gel
GEL HANIM GEL
Süt ve içecek kutuları.
Kâğıt bardaklar.
Şişe kapakları.
Deterjan paketleri.
Bebek bezi.
İzmaritler.
Sakız.(çok çiğnenmiş)
Tahta parçası.
Kullanılmış mendil.
Pipet.
Gazete parçaları.(20 Mayıs 2011 tarihli adı okunmuyor)
Kaşık.
Kullanılmış ıslak mendil (artık ıslak olarak tanımlanamaz)
Mandal.
Kırık saksı.(içinde kurumuş çiçekler ve toprağı)
Küller.
Çivi.
Ve bir cezve. Neden alt alta sıraladığımı merak ediyorsunuz? Birbiriyle ilgisi olmayan pek çok şeyi nerede bulabilirsiniz, bilin bakalım? Sanırım herkesin zihninde bir yanıt mutlaka oluşmuştur.
Cezaevi’nin köşesinden Beşgöz’e doğru yürürseniz yol boyunca bunların hepsine, hatta daha da fazlasına rastlayabilirsiniz.
“Gel hanım, gel. Her şey bu tezgahta. Üstelik her şey bedava.” diyen bir cazgır eksik. O da olsa sokak tiyatrosu için sahne tamamlanmış olacak.
Bir poşet. Sıkıca bağlanmış ağzı. İçinde göğermiş ekmek dilimleri. Dikkat edince fark ediyorsunuz üç ekmekten fazla olduğunu. Adam özenli bir biçimde elindeki küflenmiş ekmek poşetini çöp tenekesinin kenarına asıyor.
Bu arada adamın fısıltıyla söylediklerini duyuyorsunuz. Ancak seçilmiyor söyledikleri.
Ekmekler yenilebilir durumda iken göstermediği özeni çöp tenekesine yaklaşınca gösteriyor. İhtimal odur ki bu küflenmiş ekmeklerin ziyan olmamasını bir hayvana yem olmasını istiyordur. Burada bir parantez açarak şunu özellikle belirtmek gerekiyor. Küflenmiş ekmekleri hayvanlara yem olarak düşünmek hayvan sevgisinin bir göstergesi değildir. Nimete saygı diye de düşünmeyin sakın. Zira öyle olsa onu küflenecek kadar bekletmezdi.
Çokluk kendini diğer insanlarla bir tutamayan insanların sevgi anlayışını sorgularım. Küflenmiş bir dilim ekmek ikram edilse bize ne düşünürüz? Her canlı temiz bir kapta, temiz bir yemeği hak eder. Aksini düşünmek insanın kendini “insan sanma sanrısı”ndan başka bir şey değildir.
Geçen günlerde Kültürpark’a gitmiştik. Neredeyse oturulacak temiz bir masa bulmak mümkün değil.
Temiz diye oturduğumuz masanın altında avuçlar dolusu çekirdek kabukları. Çöp kutusu tıklım tıklım dolu. Bir kısım atıklar da oraya buraya saçılmış.
Ahrandı Tepesinin yamaçlarındaki çamlar ne güzel görünüyorlar değil mi? Bir sabah ya da akşam serinliğinde giyip spor ayakkabılarınızı bir yürüyün. Her adımda bir sürü çöp göreceksiniz. Neler yok ki? Ne ararsan var. Hatta aramadığınız bile. Günde en az bir kere buraları kullanıyoruz. Ancak ne var ne yok görmüyoruz ya da görüyoruz. Bunlar herkesin kanıksadığı şeyler. Yanılıyor muyum?
Bir şeyin sahiplenilmemesi eksik bir bilincin göstergesidir. Bu sokaklar, bu parklar, bu meydanlar, bu şehir, bu ülke ve bu dünya “kimse”nin değil herkesin malıdır.
Yaşamda her şey bir bütünün parçasıdır. Bir parçadan yola çıkarak bütün hakkında çıkarımlarda bulunabilirsiniz. Düşünün bir damla kanın analizi ile vücuttaki ne çok şey incelenebiliyor.
Bir sokağı da bir şehirden alınmış bir damla kan gibi düşünelim. Onların yaşam felsefeleri, yaşam alışkanlıkları, birbirlerine duydukları saygı, sevgi, özlemleri, hayalleri gelecek nesiller için neler düşündükleri doğaya ve çevreye verdikleri önem. Her şeyi öğrenebilirsiniz.
“Gel hanım gel. Ne ararsan var bu tezgahta. Üstelik de bedava.”
Sevgi, dostluk ve umutla…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.