- 526 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
ÖYLESİNE BİR GÜN...
Uzun zaman geçti üzerinden çok uzun bir zaman hem de.
Gerçi sıradan bir tutarsızlıkla ahkâm kesilebilmekte hem de dem vurulurken o gel-gitlerden muzdarip olunası bir ruh hali ile iştigal etmek olsa da tek derdim.
Yeni öğrendim oysa bir günahkâr olduğumu. Ki günahımın boyutu ve işlevselliği yüzüme vurulurken peyder pey kopup gitmek nasıl da olası hem süreçten hem mekândan.
Sürecin izafi yansıması ise farklı uzantıları ile mütemadiyen çalmakta benden pek çok şeyi üstelik ve asılıp kalıyorum darağacına istemsiz ve isteksiz.
Sevmek, kırılgan bir zarafetle durmakta başköşemde çalıntı rollerle köşe kapmaca oynarken sefil duygularım…
Aşk’tan bahsetmekte yeşil saçlı kız. Dudağındaki piercing ve elini tutan, her yerinden zincirler sarkan sevgilisi yüzünde gölgeler oynaşırken bir dikişte bitirdi elindeki içeceği.
Havasından suyundan mı ne bugün herkes pek bir berduş. Ya efkarlılar ya âşık ya da hava çarpmış belli ki. Bir teki bile tekabül etmese de duyumsadıklarıma ben de oldukça farklıyım son zamanlarda.
Çakılı kalmamak adına boyuta ve durağanlığına sürecin sıklaştırıyorum adımlarımı gayri ihtiyari. Acelem varmışçasına hızlanmak keyif verici. Gerçi bu saatten sonra kaçıracağım fazla bir şey kalmadı ama…
Şaşırma kabiliyetimi yitirmemiş olmam bile şaşırtıcı. Öyle ya, henüz keşfetmediğim ne çok dünya var. Korkum belki de zamanın daralması her geçen dakika üstelik çalarken ömrümden.
İstanbul’un kalabalık bir semtinde yine trafiğin yoğun olduğu bir saate denk gelmişim.
Yeni bindiğim dolmuş kaplumbağa hızında ilerlemiyor bile.’’Keşke binmeseydim, ne işim var bu keşmekeşte’’ demeye kalmadan atıyorum kendimi dolmuştan dışarı ani bir kararla.
‘’Arabayla bir saatte gideceğim yere yürüyerek yarım saatte varırım’’ diye kestirmeden yaptığım hesap pek bir hoşuma gitmiş olmalı ki gözüme iliştirdiğim bir kafede soluklanıyorum. Oldukça kalabalık doğrusu. Ne Bgelen var ne giden… Belli ki onlar da trafiğe takılmış olmalı. Beş, on dakika derken yarım saat geçiyor. Yok, yok var bende bir terslik bugün. ‘’Bu kadar beklediğin yeter’’ demesiyle iç sesimin kendime geliyorum aniden.
Hani baş başa kalacaktım kendimle… İyisi mi koşar adımlarla terk etmek mekânı.
Tam bir şehir bezginiyim. Kalabalığın teferruatı bir yana o gürültü kirliliği çalıp götürüyor ömürden.
Nereden aklıma geldiyse Charles Baudelaire’nin çok sevdiğim bir sözü düşüyor zihnimin derinliklerinden:
‘’Bütün meslekler insan ruhunu kemirir durur. Bir tanesi hariç: Şairlik…’’
Çalıştığım mekânlar geçiyor gözümün önünden bir bir, değiştirdiğim işlerin yanı sıra o meslekler: Külfeti ağır gelen ne varsa ve içimde depreşen…
Başarısız girişimlerimin batık yatırımcısıyım ne de olsa. Allah’tan sermayeyi kediye yüklemedim de…Ya şimdi…Tutar yanım olsa keşke!
Altı üstü Harikalar Diyarında gezintiye çıkmış milenyumun çakma Alice’yim. Gülümsüyorum belli belirsiz ardından alçak sesle bir kahkaha patlatıyorum. Yanımdan geçen adam tuhaf bir şekilde bakıyor yüzüme. Üzerine alınmış olmalı. Hemen ciddileşip rotamı tayin ediyorum.
Ruhumu kemiren tahta-kurdu yine iş başında. Hırsım, kariyer odaklı planlarım ve para pul telaşım daha dün gibi aklımda oysa.Değişen ne çok şey var tek sabit kalan ‘’kelaynak ruhum.’’
İstem dışı gülümsüyorum yeniden ama tek farkla: Acı acı…
Aklımdan uzun bir mısraya tekabül eden kelimeler hoş bir esinti ile sıkıştırıyor beni köşe başına ılık bir bahar akşamında. Yanımda kâğıt kalem de yok ki. ‘’İlhamla beslenen havadan nem kapan her kim ise hadi uzatın elinizi’’ dememek için zor tutuyorum kendimi. Ne çok şey demek geliyor içimden. Dün olduğu gibi ve yarın da olacağı gibi. Ne çok şey var ne çok şey içimde saklı kalan.
Hala kalamadım kendimle baş başa her ne kadar görüntü ‘’Bayan Issızı’’ çağrıştırsa da. Gerçi memnunum halimden ama gel de anlat bu melankoliyi oysa mutluyum kendi içimde. Nefes aldığım için mutluyum ama bir o kadar kaygılı: ‘’Ya yarına erişemezsem…’’
Ve mutluyum düşündüğüm için ama bir o kadar tedirgin:’’Ya gün gelir Alzheimer olursam…’’
Mutluyum sevdiğim için ama ödlek… Sevdiğimi söyleyemediğin o kadar çok insan var ki.
Ah, ben… Elalemin nabzına göre şerbet vermek ya da kula kulluk etmek… Bunları beceremediğim için bir o kadar da kızgınım kendime.
Süslü püslü ne giyinmeyi becerdim ne de kelimeleri giydirmeyi.
Asil olmalı duruşun. Muktedir olmalı o asalete. Biraz durağan biraz telaşlı belki de ama kendisi olmalı insan. Kendim olmalıyım taviz vermeden, taciz edilmeden ve dirayetli, zarif, duyarlı…
Belki de ağız dolusu küfürle bağırmaktır içinden gelen:’’İşte burada dur’’deyip soluklanıyorum. O da ne! Ters istikamette yürümüşüm. Belli ki kendimi ararken yine kaybolmuşum. Yarı mahcup yarı mağdur ve istifimi bozmadan çevremde yarım daire çizip aynı yolu tekrar adımlıyorum ters istikamette.
Yaşlı bir teyze yanaşıyor ve otobüs durağını soruyor bana. Elimden geldiğince tarif ediyorum. Büyük ihtimalle o da kaybolacak benim gibi. Dayanamıyorum ve bağırıyorum ardından: ‘’Siz iyisi mi bir başkasına daha sorun. Ben buraların yabancısıyım.’’
Bu sefer utanıyorum kendimden. Her ne hikmetse evin içinde bile kaybolan bir seyyahım ben. Yine gülümsüyorum.
Yanımdan geçen bir grup öğrenci ile göz göze geliyorum ve selamlaşıyorum tanımadığım insanlarla.’’ Kısa günün karı’’ deyip mutlanıyorum alabildiğine. Basit bir edim altı üstü ve mırıldanıyorum belli belirsiz:
‘’İşte şimdi baş başa kaldım içsel hazinemle görüntü aldatsa bile…’’
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
eksik olma.
sevgilerimle...
içsel hazineyi yakalamak ne güzel efendim.siz bu alemde içsel hazineye kavuşmuşsanız bu hazinenin sonu yok.Sonsuzlukta yaşamanız ve hazinelerin yeni boyutlarına ulaşmanız dileğiyle...
Gülüm Çamlısoy
Sonsuzluğa odaklı bir alemin bir önceki durağı içinde bulunduğumuz alem ve ne yazık ki ana odaklı yaşamlarla iştigal edilmekte.
Teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Gülüşlerimiz acılarımızı örtmeye çalışan en ağır işçilerdir hep; en çok gün içinde devreye girerler.
Somewhere over The rainbow ya:))) siz ona ulaşmışsınız finalde, ne güzel.
Yazınızda en çok sevdiğim cümle ise Alice'li olandı :)))
Sevgilerimle
Gülüm Çamlısoy
Özgür bir kuş olmayı seviyorum her ne kadar özgürlük denen mefhum sık sık yanlış irdelense de. Bu yüzden seviyorum yazmayı ki kendimi en çok yazarken özgür ve mutlu hissediyorum.
Teşekkür ederim sevgili İpek Hanım.
Sevgimlesiniz...
Sevgiyle kalın her daim ve mutlu...