- 438 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ant Dairesi Altınçağ
Ant Dairesi Altınçağ
Sümerce ve Akatca yazılmış bu tablet;
"SAG.BA
Büyü, Ant, aşılamayan Ant Dairesi,
Tanrıların aşılamayan Ant Dairesi,
Göğün ve yerin değiştirilemeyen Ant Dairesi,
Tanrı tektir, ve değiştirilmez,
Tanrı ve İnsan, birbirlerinden ayrılmazlar."
Bu tabletteki mesaja dair düşünmek istedim.
Mesela "Ant Dairesi" nedir, boyutlar arası sınıra işaret ediyor olabilir mi?
Ant Dairesinin “Altınçağ” ile alakası nedir?
“Ant Dairesi” bir sınır ise bu sınırı kim koyuyor, bu sınır aşılınca “Altınçağ” nasıl başlar?
Evrenin bizim isteklerimize cevap veren bir mekanizmasının olduğunu hemen hemen tüm öğretiler hep bir ağızdan söyler! Kişisel gelişimciler “Sır” diyor; veliler, arifler de sır diyor! “Çekim yasası” da denir! İnsan kendi öz “Ben” liğiyle evrenden olumlu-olumsuz, tercihe göreceli çekim yapar ve sonuçlarını da “Cennet-Cehennem” şeklinde yaşar! Yani ne çekerse onu yaşar! Kendi sınırını da insan kendine koyar, bilerek veya bilmeyerek! Tercihleri insanın aşılamayan “Ant Dairesi” olur! O halde tercihlere sınır koymayan kendine aşılamayan bir sınır daire de çizmemiş olur! Bu direk imanla alakalı!
“Her şeyin sana iyi olan yönüne bak!” kaidesi, bireysel tercihlerin geri dönüşümündeki güzelliği ikaz eder! Yani tercih ettiklerini evrenden alırsın. O halde aldıklarından yakınıyorsan tercihlerine bir bak! Demek ki doğru tercih yapmamışsın. Yapılan tercihlerin, “Doğru-yanlış” ya da “İyi-kötü” olması da senin tercihin. Kötü şeyler düşünüp, iyi şeyler istemek! Evren düşündüklerine bakar, istediklerine bakmaz! Dil ile kalp aynı şeyi arzuladığında zaten evrenle bütünleşmek mümkün! “Dil ile ikrar kalp ile tasdik!” biri eksik olsa “İman” tam olmaz! Samimiyet, burada devrede! İstekler samimi olduğunda yani dil ile istenen kalp ile de tasdik edildiğinde evren cevap verir! Evren, olumsuz cevap verdiğinde kişi anlamalı ki dil ile kalp uyuşmamış, inanç ve samimiyet eksik! Bu samimiyet ve inanç dairesine, sınır çizgisini kavis şeklinde ya da kişiyi çevreleyen daire şeklinde düşünerek “Ant dairesi” diyorum. Bu daireyi aşan yaratmaya başlar! Bilirsiniz “Yaratmak” dahil tüm esma insanda yansır! O halde bu “Ant Dairesi” de aşılmalı ve insan aşabilir ki şimdi bu konuda bu yazıyı yazıyorum, aşılmalı ki “Altınçağ” bireyde özel, toplumda genel yaşansın!
Sır; her şeyin sana hoş gelen yanına nazar etmek! Bunun sonuçları da yaşandığında “Cennet” misali bir durum. Sorun, kötülükleri sıralamak ve bunlardan sakınılmasına dair bir sürü ikaz! Bakın bu çok mühim, kötülükleri sayanlar, bu kötülükleri daha sayarken evrenden talep ediyorlar sonra da bunları yapmamayı önererek evren tarafından işleme konmuş isteklerini güya reddediyorlar! İşte sır burada! İyilikleri sayıp onların yapılmasını isteyen için böyle bir sorun yok ki. İyilikleri saydığında evren onları sunmaya başlar, bunları önermek zaten yeterli olur, ayrıca kötülüklerle uğraşmak ikinci bir talebi tetikler! İnsanlar sadece kendine göreceli iyi olana yoğunlaşır ve diğerlerinin kötü talepleriyle alakadar olmaz ise evrensel denge gereği herkese kendi talebi ulaşacak! Yani kötü olanı, ayrıca iyi olan birinin deşifre etmesi gerekmiyor! Zaten kötü olan, evrenden isteğini doğal olarak yapmış karşılığını da alacak! Sen onun isteğiyle “İyi-kötü” niyetle alakadar olursan sana da o tercihten alakadar olduğun kadar hisse düşecek!
Konu çok kapsamlı ama kısa kesiyorum çünkü öz anlaşıldı; sır çekimde ne çekerse insan onu alacak, çekimdeki samimiyet de cevaba dair olacak “Dil ile ikrar kalp ile tasdik!” bu da imana dairdir! O halde inanırsan başarırsın. Bu inanç üzerinden çok aracı pay isteyebilir ama benim “İnanç” dediğim, bireysel olarak kişinin kendi kendine olan inancı! Bu zaten kişiyi “O” na götürecek! Kendine inanmayan da dil ile ikrar kalp ile tasdik etmiş olmayacak; “Ant Dairesi” ni de aşamayacak! Devamlı bir kaos yaşayacak bu kaosun neticesinde düşmanlar kurgulayacak, kurguladığı düşmanlarla savaşacak, yetmeyecek dostlarıyla da savaşacak! Çünkü kurgu olumlu değil, olumlu kurguda düşman yok! Olmayan bir şeyle savaş da yok! Kişi sadece kendine inanıp kendi tercihlerini kendini mutlu edecek şekilde yapacak ve “Altınçağ” yaşayacak, “Ant Dairesini” de böylece aşacak! “Tanrılaşmış insan” tabirini kullanmam ama burada anlaşılması için bu tabiri yazdım. Ant dairesini aşan “Tanrıların dairesi” ni aşmış olacak! İnsanın tanrıdan gayrı olması veya tanrının insandan gayrı olması, bütüne dairdir! Gecenin gündüzü göstermesi gibi anlama dairdir! İkili düzenlenmiş bu boyuttaki anlamlara dairdir! Yani aslında ayrı gayrı yok sadece “O” var! Tüm sır teklikte.
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.