- 1029 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ANNELER GÜNÜ VESİLESİYLE
Bir anneler gününde, askerde olan oğluma yazdığım mektup)
*******!
Bu gün anneler günü!..
Bilemezsin nasıl buruk içim ve özlemlerin en bitimsiz, en dayanılmazıyla yüklü.
Birlikte olabildiğimiz o doyumsuz, o kısacık ziyaretlerini, gelebilecek mi, gelmek isteyecek ya da izin verecekler mi, gönderecekler mi o çok istese de, o orada ben burada gözü yaşlı bir gün daha mı geçireceğiz kutlamasız ama yüreklerimiz bir çarparak diye geçirdiğimiz o günleri geride bırakalı çok oldu gerçi. Kaderin saatleri bizim için hep ayrılıktan yana çaldı. Doyamadım hiçbir anına, gözlemleyemedim hazlarla, gelişmelerini gün be gün büyüyüşünü… Mutlanışını, acılarını, uzaktan uzağa paylaştım hep kaygılar, telâşlarla… Sen varlığınla hiç keşkelendirmeyensin ve en bitimsiz sevda yüreğimde, hiç solmayan baharlar ve de asla vazgeçilmeyecek!..
Miniğim, yumuk gözlüm, pamuk ellim, yanımda olabildiğin o kış gecelerindeki o minicik ellerini hissediyorum hâlâ avuçlarımda, minicik ayaklarını bacaklarımın arasına alıp da ısıttığımı… O sarmaş dolaş, özledikçe özleyerek mutluluktan uçarak birlikte yattığımız o uzun kış gecelerini nasıl özlüyorum bilsen. O sevgi geçirme oyunumuzu, o iki elimiz kanda da olsa aksatmaksızın her akşam oynadığımız oyunu. Keşke yine alabilsem seni kucağıma, keşke dayasan yine o minicik, o yumuşacık yanağını yanağıma ve sarmaş dolaş iki yana sallanarak, tempolu bir ses eşliğinde canım, canım, canııııım, canımsıııııın diye şarkımızı söyleyerek sallanabilsek iki yana dakikalarca. Ah keşke!..
Şimdi sen soğuk yataklarda tek başına benden çok uzaklarda… Ana kucağından uzak, asker ocağında, ben ise hâlâ yalnız, hâlâ sensiz, endişeler, korkular, özlemlerle her an yüreğim ağzımda ve en soğuk gecelerde hayaline sarılıp uyumalara savaş veriyorum. Bir elimle saçlarını okşarken, diğer elimle Allaha emanet ederek duaların beşiğinde sallıyorum seni.
Ne zaman büyüdün sen? Daha dün doğmuştun oysa. Doktor büyük ihtimalle kurtaramayacağız hazırlıklı olun, ilk çabamız sizin için olacak, sizi kurtarmalıyız öncelikle, siz de büyük tehlikedesiniz, ikinizin de kurtulması mucize demişti ameliyata başlamadan önce. Günler sonra kucağıma verdiklerinde, inanamamıştım; teselli ediyorlar, kandırıyorlar beni sanmıştım, benzetememiştim de seni kimselere, benim değil bu çocuk demiştim ilk önce. Şimdi ne kadar da benim, ne kadar da benim gibisin oysa.
Ne zaman başladın okula sen? O gün de yoktum, oldurulmamıştım yanında. Taşıdığın iki isimden, hiç değilse birini koymama bile izin vermedikleri gibi, o hazzı da yaşatmamışlardı bana. O minicik ellerini kimler tutup götürmüştü okula, o ilk gününde ne kaygılar, ne korkular yaşamıştın kim bilir?
İlk erkeklik adımının kaygı ve heyecanlarında, yüreğinin ilk kez bir kız için çırpınışında neler yaşadın kim bilir, ne kaygıların, ne korkuların oldu da bu gün benimle her şeyini paylaştığın gibi paylaşamadın kimselerle?
Sesini duyduğum anlar yok mu, bil ki dünyanın en bahtiyarıyım, bil ki önüme evrenin servetleri konuluyor aynı anda. Dünya bir yana, sen bir yana oluyor her zaman olduğu gibi ama duyamıyor muyum, ulaşamıyor muyum sana, işte o yıkıldığım, o zihnimin binlerce felâket senaryoları çizdiği an, yüreğimin bin bir kaygıyla ağzımda en deli çırpınışlarla attığı an. Bir telâş, bir kaygı, bir çaresizlik çırpınışıdır sarıyor tüm bedenimle birlikte yüreğimi.
Benim yeryüzündeki en nadide çiçeğim, yegâne servetim, sen rahat ol, rahat uyu uyuyabildiğince uyuyabilecek zaman bulduğunda, beni düşünme iyiyim ben, hem de çok iyi hele senden iyi haberler aldıkça… Yok bir sıkıntım sana kaygılanmaktan başka.
“Rahat uyu bizler varız” diye yazmışsın doğum günümde; sen sabahlara kadar elinde tüfek, oradan oraya savrulurken, her gün yeni bir olay peşinde, yeni bir operasyondayken nasıl uyurum, nasıl beklersin ki bunu benden? Nasıl beklersin ki geçsin lokmalar boğazımdan, sen yemek yiyecek vakit bile bulamazken, en sıradan, en özlenmeyecek yiyecekler, buradayken yüzüne bile bakmayıp yine mi dediğin yiyecekler bile burnunda tüterken nasıl geçsin?
Dün fırsat bulup da telefon edebildiğinde, Hayallerini anlattın uzun uzun, özlemlerini, kurguladığın düşleri. Dilerim gerçekleşir hepsi, dilerim ulaşırsın daha da üst düzeyde hepsine, hatta tahayyül edemeyeceğin erişilmezliklerdekilere bile.
Soruyordun ardından: Ne dersin, izin verir misin dönüşümde, dönebilirsem şayet diye. Ne için yaşıyorum ki ben, kimin içindi bunca yıllık çaba, kimeydi onca birikim? Sana değil de kime olacak ki o izin?
Bu güne dek olduğu gibi, yine elimden gelebildiğince, gücümün yetebildiğince ve ömrüm olduğu sürece, hep yanında olacağım, hep tutacağım ellerini, sırtım hep hazır olacak yaslanmalarına…
Sen yeter ki dön, yeter ki kucaklayabileyim seni yine.
Allaha emanet ol gözbebeğim, Allah ellerini tutuyor olsun daima ve hiç bırakmaksızın ve de tutup ellerinden, bana getirsin seni de tüm arkadaşlarını annelerine götürürken hayırlı tezkerelerle…
p.r.alkan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.