- 411 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İlim Bilmektir
İlim Bilmektir
İnsan bildiklerini hatırlar! İlim-bilim hatırlamaktır! Evrende zaten var olan şeyleri izlemek, gözlemektir!
İlim; evrendeki işleyişi izlemektir; gözlemdir! İyi bir gözlemci, ilimi-bilimsel sonuçlar çıkarır ve hem kendi hem de talep edenler bu gözlemin çıkarımlarından yararlanır! Eski kaynaklar da gözlem ve analize tabidir; yani eski insanların bıraktıkları yazılı ya da sözlü ilmi kaynaklar da gözlem ve analiz edilmeden kabul edilir ise yanlış ve eksik sonuçlar çıkar! Sorgulanamaz kutsal kaynakların en fazla sorun çıkaran kaynak olmasının sebebi budur! Hiç sorgulanmadığı ya da yeterince sorgulanmadığı için bu kaynakları esas alanlar, kendi aralarında şiddetli kıyasıya kavga ediyor sonuçları da kötü yansıyor! Sorgulayanlar ise zaten evrende olanları ya da “Adem’e öğretilenler” tabiri kapsamındakileri bilmeye çalışıyor! Aslında insanlar 2. Boyutta öğrendiklerini hatırlamaya çalışıyor, bu hatırlamanın önünü kesen de sorgusuz kabuller oluyor! Bu engeller de topluca “Şeytan” sembolü ile adlandırılabilir! Ne denir; “Şeytan insanın düşmanı!” yani insanı 2. Boyutta, ruhsalda öğrendiklerinden uzaklaştıran etkiler insanı geriletecek!
İnsan, bildiklerini hatırlar! Bazı yazarım bu fıkrayı; Cemaat, hocadan vaaz vermesini ısrarla ister ama hoca vaaz verdiğinde; çoklarının bunu yüzeysel dinleyeceğini bu nedenle anlamayacağını, içlerinde varsa derin dinleyecek olanların ise zaten anlayacağını bilir! Gereksiz kelam etmemek için kendince işi yokuşa sürer! İlk hafta, cemaate; “Ne anlatacağım, biliyor musunuz?” der. Cemaat; “Bilmiyoruz” dediğinde; “Bilmiyorsanız, anlatmayayım!” der! Cemaat, aralarında bir dahaki sefer “Biliyoruz!” diyelim şeklinde sözleşir! İkinci hafta hoca yine aynı şekilde sorar; “Ne anlatacağımı biliyor musunuz?” Bu sefer hep bir ağızdan; “Biliyoruz!” derler! Bu sefer hoca; “Biliyorsanız anlatmamın gereği yok!” der! Cemaat bu sefer yine; yarımız “Biliyoruz” yarımız “Bilmiyoruz” desin şeklinde sözleşir! Üçüncü hafta hoca yine aynı şekilde sorar; “Ne anlatacağım, biliyor musunuz?” Cemaatin yarısı; “Biliyoruz”, yarısı da “Bilmiyoruz” şeklinde cevap verince hoca; “Bilenler, bilmeyenlere anlatsın!” der ve işin içinden çıkar!
Yani bilmediği bir şeyi insan öğrenemez! Hani “Adem’e eşya öğretildi!” denir; evet, Adem 2. Boyutta öğrendiği kadar bu boyutta bilecek. Buraya dikkat! Bir topluluğa, verilen brifing verildiğinde (bilgilendirmek), katılımcıların hepsinin anlatılanları bildiği var sayılır! Oysa pek çoğu, anlatılanları tam manası ile yeterince anlamaz! İşte bu nedenle Adem’e öğretilenler Ademoğullarının tamamında tüm olarak yansıyamıyor! Bu hususa çok dikkat edelim ve herkesin her şeyi anlayamayacağını, anlayanların ise 2. Boyutta bildiklerini anlayabileceğini unutmayalım. Yani kimseye bir şeyler öğretmeye kalkışmamak ve kasmamak gerek! Zaten 2. Boyutta biliyor ise hatırladığında 3. Boyutta onu yansıtacak. Boyutlar konusunu diğer yazılarımda ayrıntılı anlattım.
Her şey hiçlikten, tercihle, 1. Boyuta; data ile yani ruh ile 2. Boyuta; bu tercih ve ruhun madde sahasına çıkmasıyla da 3. Boyutta yansıyor! Her şey hiçlikte potansiyel olarak var ve 3. Boyutta gözlemlenebilenler, 2. 1. Boyutta olanlardan başkası değil. Zaman ve mekan izafiyeti var o aldatır! Zaman konusunu da ayrıca yazmıştım.
Herkesin potansiyel olarak bildiği, evrende olanlar (“Levh-i mahfuz” korunmuş levhada yani 2. Boyutta olanlar) bu insan formuna anlatıldığı ve ona bu bilgiler verildiğinde (“Kalu bela” elest) insan formu öğrenmiş oluyor! Ve 3. Boyutta bu öğrendiklerini hatırlaması gerekiyor. İşte ilimi ve bilimsel çalışmaların gayretlerin tamamı bu hatırlama işi gibidir! Hatırlayanlar kendini bilecek ve “İlim kendin bilmek!” noktasına gelecek! Bu hatırlama sürecinde de doğal olarak “Hatırlatıcılar” sektörü oluşuyor!
“Hatırlatıcılar sektörü” nasıl başladı nasıl işliyor?
Aslında evrende her şey ve herkes “Hatırlatıcı” konumunda! İnsanlar birbirine hatırlatıyor, evren işleyişi ile gözleyene hatırlatıyor! “Oku” ikazı, gözlem dahilinde! Yani hatırlamak için evreni ve insanları oku, kendini oku, kendinden başla bilmeye! Hatırlatıcı sektör, başlı başına sorun olarak düşünülmemeli çünkü evren zaten bir hatırlatıcı sektördür! Sorun olan hatırlatıcı sektördeki asalaklardır!
İnsana musallat olan ilk hatırlatıcı “Şeytan” olarak bilinir! “Bilgi ağacı, elma ağacı, yasak ağaç, yasak meyveyi yemesi konusunda ilk etkiyi yapan ve sonrasında da bu kapsamda etkileri çeşitli maskeler ile yapan “Şeytan” olarak bilinir! Hatırlayalım; insan daha 2. Boyutta iken bu hatırlatıcı ile tanışıyor! 3. Boyutta ise hatırlatıcılar önceleri “İlahlar” sonraları yarı insan ilahlar” daha sonraları ilahlar göğe postalanıyor ve yerde “Hatırlatıcılar” aracılar türüyor!
Bu sektördeki aracılar, zaten 2. Boyutta ruhsalda tüm insanlara verilen brifing ve evrensel levhadaki bilgileri insanlara satmak ve bu aracılıktan da maaş ve maad elde etmek isterler! Çünkü bu işlem aslında “Tereciye tere satmaktır”! Şuurlu olanlar daha az şuurunu açmış olanlara bilgi sunar! Buraya kadar bir sorun yok, herkes kendince hatırladıklarını paylaşabilir; tereci, elindeki tereyi bilmediğinde ona tere de satabilirsiniz!
Sorun şurada başlar çoğunlukla! Bu hatırlatıcılar öylesi bedel ister ki akıllara zarar!
Mesela insanlara hatırlattıkları şeyleri salt “Gerçek” olarak sunmakla işe başlarlar! Kendi hatırlattıkları mutlak doğru, diğerleri de batıldır onlara göre! Bir şey evrende var ise “Batıl” olamaz! Bunu bilirsiniz Allah, abes ile iştigal etmez! Hayır da şer de Allah’tan! İnsan tercihleri açısından “İyi-kötü” sınıflaması yapılır. Yani birine “İyi” olan başkasına “Kötü” olabilir ya da tüm varlık sahası hayırdır, tercihler iyi kötü yapıldığı için bireysel farklı bir algı vardır! Bu işleyişin tamamı da “Hikmet” açısından hayırdır!
Hatırlatıcı sektördekiler öyle bir bedel ister ki akıllara zarar demiştim. Buna dikkat! Hatırlattıkları şeyleri mutlak “Doğru” olarak dayattıktan sonra tüm insanlığın potansiyeline de göz dikerler! Tüm insanları kendi öğretileri yani hatırladıkları doğrultuda şekillendirmek isterler ve tüm hayatlarında bunu işlerler! Pek ala ne olur bunu işlediklerinde? Tüm insanları kendi ırk ya da şahsına köle konumuna getirirler! Tüm insanların gelecek nesillerini bile ipotek altına almak isterler! Bakınız, bir kitap yazan da bu sektördedir makale yazan da bu sektördedir! Makaleyi okumak için zaman ayırırsınız, kitap okumak için kitaba para ve okumaya zaman ayırırsınız! Bunda sorun olmaz. Makaleyi yazan ya da kitabı yazan ya da filmi çeken ya da medyada veya tüm alanlarda (reklam sektörü dahil) hatırlatma yapanların karşılığı ya da beklentisi bellidir! Bu sorun olmaz! Sorun, insanlığın potansiyeline ipotek koyacak öğretileri bu sektörde pazarlayanlardır! Bilirsiniz bu potansiyele ipotek koymak için hatırlatıcı sektöründe olanları, ayrıntısını yazmıyorum.
Son tahlilde, ipucu şu; bir hatırlatma yazısı, öğretisi veya eyleminde eğer insanların potansiyeline, bir kişi ya da bir ırk ya da bir öğreti lehinde ipotek konmak amaçlanmış ise buna dikkat edilmeli! Benden hatırlatması! Saygılarımla!
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.