yaşamak üzerine bir yazı
(yüzünü bugüne kadar şahsen hiç görmediğim uzaklardaki çok değerli bir dostuma bir sohbetimiz üzerine yazdığım cevabımı "yaşamak üzerine bir yazı" adıyla paylaşmayı istedim. nihayetinde özelde bir dostla yapılan sohbetin parçası da olsa, hepimize hitap eden bir yazı olduğunu düşünerek affınıza sığınıyorum!)
.....................
bu dünya hayatı çileden ibarettir. yani ben şu halimle biliyorum ki diğer insanlarında dertleri benimkinden aşağı değildir. schopenhauer tüm insanların çektiği dertler hususunda eşit olduğunu söyler. dertler kılık değiştirmiştir sadece.
istediğimiz şeyler var. ancak istediğimiz şeyler hiçbir zaman istediğimiz gibi de olmayacak. bu dünyanın kuralıdır bu! sen çıkıp tatil yapmak istersin, yağmur yağar meselâ. yada kaldığın otelin yemekleri hoşuna gitmez. arabana binersin, marş motoru arızalanır. istediklerimizin peşinde koşarken sürekli engellerle karşılaşırız. insanoğlu geleceğe dair planlar yapar. ancak hiçbir şey planlandığı gibi olmayacaktır. bu nedenle gelecekten ümitlenmek yerine andan mutlu olabilmek lâzım. yani insanoğlu bir çizgi üzerinde ilerliyor. bir saniye öncesi kaybolan, bir saniye sonrası ise henüz varolmayan.
sadece anın içinde ilerleyen hayaletler gibiyiz. bir an öncemiz artık yok, bir an sonramız ise belirsiz. anın içinde ilerliyoruz. gerçek olan anın içindeki bizleriz.
bu dünyadan keyif almanın yolu kendi değersizliğimizin farkına varmaktan geçiyor. bizden önce milyarlarca insan yaşadı ve bizden sonrada milyarlarcası yaşayacak. ve her insan daha öncede yaşanmış bu trajedyaları ayrı ayrı yaşıyor. dolayısıyla insan kendisine önem vermekten ziyâde kendisinden öte olan asıl güzellikleri fark ettiğinde mutlu olabilir ancak diyorum.
bizden üstün olan bir şey var. bir asillik. müthiş bir estetik. doğa meselâ. ağaçlar, kuşlar, bulutlar, gökyüzü. küçük bir çocuğun ilk kez görmenin verdiği heyecanla hayata olan bakışı. bunu görüp farkettiğimizde takdir etmeyi öğrenirsek hayatın daha ziyâde bir şahitlikten ibaret olduğunu anlayabiliriz. yani bir an için seksen yaşına geldiğimizi ve artık ölüm döşeğinde olduğumuzu farzedelim. o anda bu dünyada yaptığın şeylerden hangileri seni mutlu edebilir? kazandığın paralar mı? pahalı araban mı? güzel evin mi? bana soracak olursan o anda beni mutlu edecek tek şey var; şahit olduğum güzellikler. meselâ bir kuşun ötüşünü dinlemiş olmak. yağmuru alnında hissetmek, rüzgarın yanağını okşaması. yaşarken bunları farketmişsen ne mutlu sana. eğer farketmemişsen o anda anlayacaksındır kaçırdığın şeyleri. bir kuşun ötüşünü hiç dinlememiş olduğunu farkedersin meselâ. bir ağacın kabuğuna hiç sarılmadığını. biz geleceğimiz güzel olacak diye çalışıp didinirken anı hiç yaşamamış olduğumuzu farkettiğimizde bu bizim için bir yıkım olacaktır. dünyayı gördüğün son günde kuşların ötüşünü kaçırdığını anlayıp bir daha da yağmurda ıslanamayacağını anlarsın meselâ.
biz bu dünyaya şahitlik etmek için geldik. kimse bize şahit olsun diye gelmedik. bu nedenle hayatımızı kendimiz için ve anın içindeki varlığımızla hissedip yaşarsak, bizden öte olan bu güzelliğin şahitliğini yaptığımızı bilerek mutlu olabiliriz ancak.
zor günler geçer gider. sonra yenileri gelir. önemli olan bizim nasıl durduğumuzdur bu hayatta. onurlu ve asil bir duruşu hiç terketmeden yaşamalıyız hayatı;) şu anda da ben bu şekilde bir hayatı yaşamaya devam ediyorum. ve şu anda kaçırdığım şeyler var. meselâ ormanda tek başıma yürümek. üzülüyorum. ancak bugüne kadar yaptıklarım da bir yandan beni avutuyor.
ne olursa olsun! şu anda da şahitlik etmeye devam ediyoruz. tesellimiz budur. meselâ senin sağlığın yerinde, benim yerime sen şahitlik edebilirsin bahsettiğim güzelliklere.
fırsat varken bu dünyanın manasız ve yapay güzellikleri yerine aslolan ihtişamını her an yaşamak lâzım. ki kaybetsekte kazansakta mutlu olmayı öğrenmişizdir artık.
ersin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.