Dünya tekerimde hikayeler 5
Bisikletle Strazburg dan Paris e 29 mart 2013
Germinal e Yolculuk (Emile Zola)
Bölüm 2
Strazburg dan Sarrebourg
Sevgili Charlie Chaplinim eğer her ülkenin her yüzyılda Emile Zola gibi bir yazarı ortaya çıkmış olsaydı belki de bugün başımız bu kadar dertte olmazdı. Emile Zola Fütursuz bir adamdı, dilinin kemiği yoktu. Bir o kadar da korkusuzdu. Yanlış gördüğü her şeyi söyledi, söylemekle kalmadı, bütün bir kariyerini bunun üzerine oluşturdu, binlerce sayfa yazdı. Bugün ülkemizde çok sık şikayet edilen ifade özgürlüğünden mahrumluğu kafası almadı, anlamamazlıktan geldi ve her şeye rağmen söylemek istediğini söyledi.
Natüralizm, yani doğalcılık akımının ilk temsilcilerindendi. Yakın arkadaş olduğu Goncourt kardeşler ondan önce bu akımın ilk örneklerini vermiş olsalar da en kuvvetli eserler Emile Zola’nın elinden çıktı. Neydi onun yaptığı? Gerçekleri alıp, hiç eğip bükmeden, hiçbir konuyu ideallerdeki haline büründürmeye kalkışmadan olduğu gibi okurun yüzüne vurmak. Yazarlar etraflarındakilerden "Bir dahaki romanında beni konu yap, benim hayatım roman olur" lafını çok duyar. İnanın kimse bir Emile Zola eserindeki kahramanlardan biri olmak istemezdi, zira o muhakkak ki o karakterin en olumsuz halini sayfalarına yansıtacaktı. Daha doğrusu en gerçekçi halini. En ’kokuşmuş’ yanlarını. 19. YY. sonlarında bu daha önce yapılmış bir şey değildi. Fransız edebiyatı halen romantizmin etkisindeydi, onu takip eden realizm bile bir sarhoşluk hali yaşıyordu ve hem bireylerin hem de toplumların olan değil, görülmek istenen, insana hoş gelecek tarafları konu ediliyordu. Bu yüzden Emile Zola Fransızların yüzüne büyük bir tokat atmış oldu. Adeta onları uykularından uyandıracak bir tokat. Bunun elbette sonuçları olacaktı. O tokatı yiyenler hemen öyle öteki yanaklarını çevirmeyecekti.
Şöyle diyelim; Emile Zola tüm yazın tarihi boyunca belki de en nefret edilen yazarlardan biri olmuştur. Üstelik kariyerinin başından sonuna kadar. Hem de uluslararası boyutta. Hemen hemen her kitabı profesyonel eleştirmenler tarafından yerden yere vurulmuştur. İlk kitabından neredeyse sonununcusuna kadar edebi açıdan hemen hiçbiri değerli bulunmamıştır. Kullandığı dil onlara göre basittir, çünkü sokak dili metnin çoğuna hakimdir. Ki bu eleştiri günümüz okuru tarafından da yapılabilir. Birinci ağızdan anlatılan bir hikayede ya da diyaloglarda sokak ağzının kullanılması normal karşılanırken dış sesin de aynı dili kullanıyor olması okuru sersemletir. Zira genelde okurun yazardan beklediği, dili kendisinden daha iyi kullanabilme yeteneğidir. Fakat Zola’nın zamanın eleştirmenleri tarafından bu kadar çok eleştirilmesinin esas sebebi zamanın Fransız yaşamının hoş görünmeyen yanlarını sayfalarına taşımasıdır. Ne demek istediğimi anlamak için Zola’nın herhangi bir kitabını elinize alıp ilk birkaç bölümünü okumanız yeterli. Cinayet, alkolizm, fuhuş, fakirlik ve benzeri ne varsa daha ilk sayfalarda yer alır. Hatta Zola’nın tekniğinde kendinizi birden olayların ortasında buluverirsiniz. Okumaya ne zaman başladığınızı bile anlayamazsınız. Bir sokağa yeni taşınan kiracı gibi; orada olaylar normal seyrinde devam etmektedir, siz bir yerinden dahil olursunuz. Kimsenin sizi bekleyecek hali yoktur ya da durup dururken sırf yeni geldiniz diye üstüne başına, konuşmasına çeki düzen vereceği de. İşte bu his Fransızları fena rahatsız eder ve Emile Zola’yı ahlaksız, seviyesiz olmakla suçlarlar.
Yasadigimiz çagda seviyesiz ve ahlaksiz siyasetciler yüzünde dünya yasanmaz hale geliyor ve halklar buna kayitsiz kaliyor. Cesur adamlarin coğalmasi dileğiyle Charlie Chaplinim.
Strazburga kaldigimiz yerden devam edelim isterseniz.
Avrupa insan haklari mahkemesi nin karşi caddesindeki köprünün yanindaki bir çadir ve çadirin önünde duran tekerlekli sandalye dikkatimizi çekti. Bisiklet turcularindan olan bizim küçük Tibet ve ailesinin 2010 yilinda yaptiklari bisiklet turunda bu çadiri gördükleri yaziyordu. Sene 2013 çadir hala orada. Işin daha trajedik tarafi 28 Ocak 2015 de Avrupa Insan Haklari mahkemesindeki Doğu Periçek in Ermeni Soykirimi Inkari davasina destek amaçli gittiğimizde o çadir ve tekerlekli sandalye yine oradaydi. Anlaşilan her gün bu gösterişli binaya giren ve dünya halkina adalet dağittiğini sananlar bu çadiri hiç görmüyorlar veya o çadirdaki engellinin adalete ihtiyaci olmadiği kanisindalar mi bilinmez ama bu kocaman bir ayip bence.
Kent Almanya ya yakin olmasi nedeniyle Alman ve Fransız kültürünün yoğun özelliklerini taşımaktadır. Şehrin şaraplık bağları çok ünlüdür. Sehir Roma imparatoru Augustus tarafından kurulmuştur. Notre Dame Katedrali ve cevresinde yer alan tarihi binalari ve evleri görmek sokaklarda gezmek sizi ortacağ avrupasina götürmeye yetecektir. Hayatinizin bir gününü sikilmadan geçirebileceğiniz güzel bir kent Strazburg.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.