- 874 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TARİH YAZMAK!
Tarih, bir milletin atar damarıdır. Milli duyguların onda zemin bulması ve emsalsiz zaferlere birleşen gönüller eşliğinde, imzasını attığı mukaddes sahnedir. Bir millet ancak tarihinin büyüklüğü nispetinde saygı görür ve öyle yüce bir itibara layık görülür. Aksi halde düzmece tarihten bir adım öteye geçemez. Bu noktada unutulmamsı gereken gerçek tarihin, destanının kanla yazılıp, bedelinin canla ödendiği gerçeğidir.
Yazanı, yazdıklarına sadık kaldığı ilmin değişmeyen adıdır tarih. Belgelerin dilinden resmi vesikalar baz alınıp, müşahit kaynakların da eklenmesiyle ortaya çıkan devasa veri hacminin işlenme aşaması çok büyük önem arz eder. Bu doğru veri aktarımını, akamete uğratıp birtakım altı boş bilgi kırıntılarının resmi tarih diye sunulduğu sıklıkla başvurulan bir hedef saptırma gailesi olarak göz çarpar.
Tarafsız bir gözle ele alınmayan hiçbir konunun, tarihî açıdan muteber bir değeri olmaz, asla da olamaz! Akıllarda kör bir saplantı noktası oluşturmaktan başka da hiçbir işe yaramaz.
Yazılan, tarih kâideleri çerçevesinde ele alınınca, doğrusu ve yanlışı ile ortaya dökülen argümanların hakkâniyetle kayıtlara geçirilmesi, gelecek nesillerin fikrî inşası bakımından şiddetle önem ve pür dikkat arz etmektedir.
Bu çerçevede bir önemli konuyu ele almak gerekirse; Fatih Sultan Mehmed için insaftan yoksun bir anlayışla kimileri ‘’katil’’ damgasını vurmaktan asla çekinmiyorlar! Onlar için tarih kabaca sadece bugünün reel ve politik şartlarından ibarettir. Tarihin tarafsızlığını dikkate almak yerine; kıyasıya geçmişi ve şahsiyetlerini tenkit edip, genelde hadsizce yargılama yoluna çare niyetine dümen kırıyorlar. Böylece ele aldığı konuyu basit düzeyde neden-sonuç ilişkisi düzleminde çözüme kavuşturma yolunu tercih ediyorlar. İşte burada hata, kendini, siyahın içindeki beyaz gibi ele veriyor.
Oysa o yüce gönüllü Fatih Sultan Mehmed, fitne elinde isyana prim vermeyeceğine kani olacağı kardeşlerini niçin katlini vacip görme yolunu sesçindi ki? Fatih Sultan Mehmed’in bu öngörüsünü İstanbul’a karşı girişilen fetih hareketlerinde 3 bin askeri ile Bizans’ın küffâr safına katılan ve atası varlık sebebi Osmanlı’ya karşı kılıç tutan Sultan Orhan mizacında görmek de pekâla mümkündür. Oysa vakit yarılık çanlarının kulakları sağır eden deverânı değil; birlik ve dirlik vaktiydi.
Bu katlin ne denli haklı sebepleri olduğunu Çelebi Mehmed zamanında Bizans, Karamanoğulları, Venedik, Germiyanoğulları ve İsfendiyaroğulları gibi bazı küçük çaptaki Anadolu beyliklerinin karşıt görüşlü şehzadeleri desteklediği, taht kavgasında Müslüman’ı Müslüman’a kırdırdığı o kâbus dolu günler tamı tamına 11 yıl devam etmiştir. Osmanlı’da fetret devri olarak kayıtlara geçen bu iç mücadele döneminde, vatanın selameti için kardeş katlinin ne denli isabetli ve yerinde alınan bir karar olduğuna bir kez daha şahit olduk.
Tarihî rivayetlerin çeşitlilik göstermesi gibi tarihimizde zor bir durum sözkonusu. Tarafsızlık ihlalinin doğurduğu bu elim yara, yanı asırlar sonrasında toprağa karışıp gitse de tarih sahnesinde hala iç yara olarak nüksediyor. Bu sebeple, hakkâniyet dairesinde sahih bir tarih algısı zihinlerde oluşturulamıyor. Aklın bir köşesini sürekli soru işaretleri işgale yelteniyor böylece.
Yekdiğer meseleye gelince; zorlu mücadele Yıldırım Bayazid ile Aksak Cihangir Timur arasında çubuk ovasında geçiyor. Ankara Savaşı ağır mağlubiyeti sonrası esir düşen Yıldırım Bayazid’e Aksak Cihangir Timur Han’ın bir Türk hakanı olarak çok iyi muamele ettiğine ve veli tabiatlı Yıldırım Bayazid’in bu ağır mağlubiyetin kahrından hakka yürüdüğüne yakin ve sahih kaynaklardan vâkiyiz.
Burada bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Evliya tabiatlı Yıldırım Bayazid’i şarapçı ve ayyaş gösterip, zevcesi Sırp Prensesi Olivera’ya olan hissinin körleştirilme ve iyi niyetinin art niyetli yazarlarca karartıldığına şahit oldum. Bayazid’in Olivera’dan başka hiçbir şeyi gözünün görmediğini hatta (sümme hâşâ) tapacak derecede nefsin rüzgârına kapıldığından dem vuruyor: M. Samih Fethi beyin ‘’Timur’’ isimli kitabında
Genel itibarıyla Şii kaynaklı bir tarihi roman özelliği taşımaktadır. Romanda asıl dikkati çeken ilginç nokta ise: kitapta birincil kaynak olarak tercih edilen alıntıların ‘’Şerafeddin’’ isimli bir Osmanlı düşmanının kaleminden çıkmış olmasıdır. Verilen bilgilerin insaf namına hakikat süzgecinden geçirilmesi, hiç değilse bile okura direkt bu ısmarlama nefretvâri yaklaşım sergileyen düşünce aşılanmamalıydı.
Oysa Timur Han’ın Müslüman ve veli tabiatlı Yıldırım Bayazid’in en güzide zevcesi Sırp Prensi Olivera’ya, güya (!) Timur Han’ın tebliğini ileten elçisine hakaretâmiz tavrından ötürü, göz koymak sûretiyle Ankara yakınlarında kurulan otağında hele ki Yıldırım Bayazid’in gözleri önünde üst düzey komutanlar ve Timur Han’a şarap sakiliği sonrası oynattığı gibi akla mantığa sığmayacak iftira boyutunun kime ne faydası vardı ki? Cihanşümul bir Türk hakanına nefretvâri nazar izale etmekten başka bir getirisi olmamıştır. Sadece insafsızca bir Timur Han’ı karalama kampanaysı olarak tarihe geçer; hepsi o kadar!
Aslında bu noktada bize düşen, geçmişi şahsiyetler üzerinden yargılamak değil; bilakis belge ve bulgular ışığında tarihin derin dehlizinde daha keşfedilememiş boynu bükük sahih bilgilerine ulaşmak olmalıdır.
Yine bir rivayet sarmalında Fatih Sultan Mehmed’in Venedik tarihçisi Babinger’in rivayetiyle, Yahudi asıllı İtalyan vatandaşı tabip Yakup Paşa tarafından zehirletildiği iddiaları gündemi uzunca bir süre meşgul etti. Fakat Fatih Hükümdârın, vefatı sebebi ile ilgili o kadar çok spekülasyonlar var ki; şahsen doğruluk kanaatine güvendiğim ilk misal dışında, hangi birine itibar oluna?
‘’ Aslında fatih Sultan Mehmed’in vefat nedeni kaynaklarda oldukça açıktır. O, 1464 yılından beri yakalanmış olduğu nikris hastalığından muzdaripti. Son seferinde ıstırabı daha da artmış, bazı seferlere katılamamıştı.
Bir diğer rivayette ise önemli Osmanlı Tarihçilerinden Kemalpaşazâde şöyle der:
‘’ Nikris zahmeti ki atalarından ona intikal eden genetik bir hastalıktır. Son demlerinde kendisini ciddi olarak rahatsız bulmaya başlamıştı. ‘’
Osmanlı Tarihçilerinden Aşıkpaşazâde ise şöyle der:
‘’ Ölümüne sebep ayağında zahmeti vardı. Doktorlar tedaviden aciz kaldılar. Nihayet bir araya toplandılar. İttifak ettiler ve ayağından kan aldılar. Zahmet daha da arttı. Sonra bir çeşit rahatlatıcı şurup verdiler. Nihayet rahmet-i Rahman’a kavuştu. ‘’
Ah min azmetin bi-gayri iyâb ( feryad dönüşü olmayan bu gidişten)
Ah min hasretin ala el-Ahbab ( Ahbapların hasretinden feryad)
Kalemdâr 30.03. 2015
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.