- 685 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
MUTLUYUM MUTLUYUM
Bu sabah sağlıkla ilgili dosyamı, bir başka hastaneye daha götürdüm. Orada da bir dostumun önerdiği değerli bir klinik şefi Doç. Dr. ile görüştüm. Dosyamı inceledi ve o da temiz bir ameliyat ile sorunumun çözümleneceğini söyledi. Bu durumda tanıya ve sağaltım yöntemine güvenim bir kat daha perçinlendi.
İnsan derde düşmeyegörsün bir anda dünyası allak bullak olur, hele bir de kanser gibi ölümcül bir illete tutulmuşsa, morali birden çökebilir ve daha da kötü olabilir. İşte böyle günlerde dostların desteği, arkadaşların verdiği psikolojik moral gücü insanı hayata bir kez daha bağlıyor. Hastaneden bu duygular içinde çıktım, düşünerek yürürken birden dilimden bir şarkı boşandı, sanki önceden bestelemiş gibi söylemeye başladım şarkıyı. Söyledikçe duygulandım; bilirim böyle anlarda gelen şarkılar bir duygu patlamasıdır, o ses de güzel ve içten, yürekten sızan bir pınar gibidir. ’ Dur, al eline kalemi yaz bu şarkıyı, şu an yaz!’ dedim kendi kendime.
Baktım bir Simit - Çay evinin önündeyim. Elimdeki ağırlık yapan çantayı, bahçe duvarından, masanın üstüne bırakıp, bahçe kapısından masaya dolandım. Oraya gelene kadar dilime dolananları hemen yazdım, karşımda bir çiçekli bir portakal ağacı ve çiçekten çiçeğe gezerek bal toplayan irice bir Bambus arısı gördüm. Derken bir ada çayı ve kaşarlı bir poğaça söyledim, nefis taze sıcak bir poğaça geldi ve şu şarkı çıktı ortaya, ilk yazdığım bölüm aranağme (Yani nakarat) diğerleri de güftenin ardışık duygular ile yazılmış kısmı oldu:
Mutluyum mutluyum
Mutluyum mutluyum
Paradan çok dostum var
Mutluyum çok, çok mutluyum
Her bir dostun ömre bedel
Bir sözüyle uçar keder
Para cana can mı katar
Mutluyum çok çok mutluyum
Canım dostlara emanet
Emanete yok hiyanet
Kopsa kızılca kıyamet
Mutluyum çok çok mutluyum
Mutluluk gözyaşı bunlar
Bunu derde düşen anlar
Dostsuz yaşayamaz canlar
Mutluyum çok çok mutluyum
Dost derdini dosta aça
Dostluğun bedeli kaça
Taze sıcak çay poğaça
Mutluyum çok çok mutluyum
Gönül çiçek bahar dalı
Arı çiçeğe sevdalı
Petek petek dostluk balı
Mutluyum çok çok mutluyum
Evet sevgili dostlar, son bir kaç senedir ülser hastaıyım diye sürekli mide ilacı kullandım. Zaman zaman ağrılarım hafilemişti ama bir türlü iyileşmedi. Güçlü bir bedenim olduğu için, pek de ciddiye almamış olduğumu düşünüyorum. Geçen yıl başlarında Tıp Fakültesi Hastenesine gidip gelmiştim, bu şikayetler nedeni ile ancak bir buçuk aya varan bir süreçte bir endoskopi filmi çekmeyi başaramadı ya da akıl edemedi hastane doktorları. Baktım orada bana teşhis konuldu diyene kadar canım ha çıktı ha çıkacak ve kaçtım oradan ve Antalya Atatürk Devlet Hastanesine geldim ve midemle paralel tetkik ettirdiğim fıtığımdan, hastanede başarılı bir fıtık ameliyat geçirdim. Hem sağ hem sol kasığımda fıtık (Karı zarı yırtılması) vardı. Sağ kasığım daha şiddetli ağrıdığı için o bölümü öncelikle kapattılar. Ancak sol kasığımdaki yırtık, henüz ağrılarına katlanabildiğim için smile ifade simgesi beklemede kaldı.
Diyeceğim şu ki hastanelerde yeterli yatak, yeterli doktor yeterli olanak olsa herkes zaman kaybetmeden tepeden tırnağa tetkiklerini kısa bir zamanda sonuçlandırabilir. Tıp Fakültesi Hastanesinde de başlanılıp da uzadıkça yılan hikayesine dönen tarama süreci sonuca ulaşmadan kapandı böylece. Ancak geçen bir yıldan fazla zaman sürecinden sonra yeni bir tablo çıktı karşıma: Meğer benim midemdeki ağrılar, son durumda yapılan teşhisler ile ülser değil, mide çıkışında oluşan ve giderek büyüyen bir habis (kötü huylu) tümör nedeni ile imiş. Midenin çıkışı kapanınca yediğim yemekler hazmedilemiyor, karnımın içinde sanki küçük bir kaplumbağa var da dışarı çıkmak için kapı arar gibi dolanıyor, bu arada sanki tırnaklar ile midemi kasıyor, kazıyor ve kanatıyor, çok acı çekiyorum. Ancak 1980 yılında işkencelerden geçmiş birisi olarak, acıya karşı mukavemet kazanmış birisiyim ve katlanıyorum doğal olarak.
Nihayet bu ağrıların öyle kolay başedilemeyecek cinsten olduğuna ve vücudumu yıkacak noktaya geldiğini farkettiğim anda özel bir hastaneye gittim ve endoskopi çekimi ve patalojik incelemeler yaptırdım ve sonuçta midemde tümöral lezyon olduğu ( Mide kanseri) saptandı. Şansım varmış ki bu tümör gelişmesinin henüz birinci evresinde ve mide dışında karaciğer ya da başkaca bir organa sıçramamış görünüyor, yapılacak cerrahi müdahale ile midenin kurtulma şansından sözediliyor ancak, gerçek mide açıldıktan sonra daha da netleşecek. Cerrahi müdahale sonrası yapılacak kontrollerden çıkan sonuca göre kemotorapi alıp almayacağıma karar verilecek. Fakat almayı genel cerrahım da ilerde herhangi bir tekrarlama riskine karşı uygun gördüğünü şimdiden ifade etmekte.
Bu süreç zarfında her dostum benim için ayrı bir moral ve güç kaynağı oldu. Kimini tesellisinden kiminin bilimsel gücünden aldığım destek için her dostuma ayrı ayrı en kâlbi şükran duygularımı iletirim. Beni yalnız bırkmadınız, can dostlarım, değerli abilerim, sizleri çok seviyorum seveni olmak güzel smile ifade simgesi
HEPİMİZ ŞUNUN ÇOK İYİ FARKINDA OLMALIYIZ: BİR VÜCUDU MİKROBUN SARMASI İLE BİR ÜLKEYİ YABANCI GÜÇLERİN ELE GEÇİRME TAKTİKLERİNİN SON DERECE BİRBİRİNE BENZEDİĞİNİ GÖRDÜM.
Gözle görülemeyecek kadar küçük bir mikrop, vücuda girdikten sonra kendini üretmeye başlıyor ve güç kazanıyor. Şayet kendisi vücudumıuzun antikorlarını yenmeyi başarırsa, elini kolunu sallaya sallaya dolaşmaya başlıyor her yanımızda. Uygun gödüğü yerlerde yuvalanıp hücreleniyor. İş işten geçtikten sonra tüm vücudu yiyip bitiriyor. Geçen yıl bu yüzden 30 Mart tarihinde diş hekimi ağabeyim Salih Turhan Aktaş’ı toprağa verdik.
Acılar, üzüntüler , ekonomik sıkıntılar, manevi huzursuzluklar, ülke düzeninin bozukluğu, siyasal karmaşalar, adaletin yokluğu, vurgun soygun ve usulsüzlüklerin çokluğu, yaygaracı asparagas, dangalak görsel medya, en azından insan olarak hepimizin keyfini kaçırıyor ve büyük stres kaynağı oluyor. Özellikle kanser stres ile yanyana birlikte yürüyor.
Halk sağlığı konusunda insanları bilinçlendirmek adına bir sürü doktor ünvanlı zırtapoz modern tıbbın yerine alternatif tıpı ön plana çıkarırken, işin dozajını hayli kaçırıyorlar, millete tabiri caizse ’ Ottan boktan’ derdine derman aramaya kalkıyor. Çünkü bunlar ve ekranlara dizilmiş, çok sayıda insan kuzu kuzu dinlerken, seyreden evlerdeki diğer insanlar da günden güne koyunlaştırılıyor. Kimse kalkıp da demiyor ki; ’ Kardeşim ben vatandaşım, devlet bana hasta olursam bakmak zorunda, hem de koruyucu hekimliğin gereklerini bilimsel yöntemler ile yerine getirerek bakmak zorunda! Ben hastane kapılarında bir mide için 2 ay gel git, gel git yapamam, en geç bir hafta içinde benim neyim var neyim yok, hekimler bunu incelemeli! Devlet daha çok doktor eğitip görevlendirmeli, daha çok hastane yapmalı, doktorlara uygun ve mesleğin şanına uygun ücret verilmeli. Özel hastaneler ile devlet hastaneleri arasındaki fark kaldırılmalı! Kaldırılabilir mi; şayet bu ülkede vurgunların önüne geçilirse, daha çok hastane yapılır daha çok hekim yetiştirilir ve daha çağdaş modern hizmet elbette verilir. Bunlar yapılmadığı takdirde neler oluyor: Özel hastanede tedavi ve bakım masrafllarını yaptırabilecek parasal gücü olanlar kendine daha çabuk baktırabiliyor, sağlığına kavuşuyor, baktıramayanlar ise daha çabuk ölme hakkını ellerinde saklı tutuyorlar(!)
O yüzden ülkemizde genel sağlık politikası üstüne daha çok şeyler yazılır çizilir ama asla suçu hekimlere bulmayalım; hekimlik mesleği dünyanın en kutsal mesleğidir, sizin canınız kurtarıyorlar bundan daha ulvi bir değeriniz olabilir mi? Suç var ise devletindir, bu düzene çanak tutanlarındır. Buradaki çok ince kırılma noktası ise, son noktada bir terazinin kefelerinden birine hayatınızı, diğerine parayı koyduğunuzu düşünün, hangisi ağır basar, elbette hayat ağır basacaktır ve insanlar böylece varını yoğunu özel hastanelerde harcayıp, sonra da aç aç ya da borçlu konuma gelecektir! Genel ortalamada ülke insanı yoksuldur ve dertler de en çok yoksul insanları vurmaktadır.
Bende geldiğim son noktada özel bir hastanede ameliyatımı yaptıracağım. Orada tanıdığım çok cana yakın doktor arkadaşlarım da var. Bu benim için ayrı bir güvence oluyor.
Sonuç olarak demek isterim ki; vatan sıhhate benzer değeri yitirilince anlaşılır. Vatana sahip çıkabilmek için, öncelikle sağlığımıza sahip çıkmamız gerekmekte olduğunu unutmayalım! Ölülerin kendisine yararı olmaz vatana da yararı olamaz! Ölmüşlerden medet umanların da aklı başına gelsin derim, türbelere yüz sürmekle kimse şifa bulamaz! Gücü olsa, önce ölü kendisi ayağa kalkardı. Batıl düşüncelerden de sıyrılarak, bilimin keskin gücüne inanmak değil güvenmek gerek!
Bu vesile ile tüm sevgili dostlarıma sağlıklı mutlu yarınlar diliyorum Esen kalınız, selam, sevgi ve saygılarımla.
Şaban AKTAŞ
29.04.2015
YORUMLAR
Şaban Aktaş (Homerotik)
İnsandan yola çıkılınca ,yol yine insanla bitermiş. Kaybedilen ve hep öncesi değerlidir. Bütün insanlığa mutluluklar dilerim. Sizlerede çok geçmis olsun. Umarım bir an önce sağlığınıza kavuşursunuz.
Saygılar, Sevgiler