- 335 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
"Gon Gon Gonak!"
“GON GON GONAK!”
Oğulcuk ağzı bir söyleyiş. “Kon kon konalım!” mânâsına. “Kon!” sözcüğü “konmak”tan emir. Konmak,“Bir yerde durup kalmak” demek. “Kon-“ kökünden konak, konakla-, konuk gibi sözcükler türemiş.
Şemsi Yastıman’ı TRT’ye çağırmışlar konuk sanatçı olarak. Yastıman’a söz sırası geldiğinde söze şöyle başladı rahmetli: “Gonuk didiler. Geldik gonduk bağalım. Ne zaman gak git dillerse...”
Işıklar içinde uyusun Şemsi Yastıman. İçanadolu türkülerini yorumlar yoğururdu. Sesi kaldı yâdigar. Ozandı. “Memleket hasreti, Zenaat (meslek) destanı gibi” koşukları çalıp söyleyen usta. Bir de “Vay haline!” redifli bir şiiri var. Bu şiirin son dörtlüğünü yazmazsam olmaz:
“Der Şemsi Yastıman bunu
Yazdan hazırla ununu
Kim ki düşünmez sonunu
Vay haline,vay haline...”
Bu kadar gezinme yeter. Biz dönelim “Gon gon gonak!” hitabına. İki kovan arımız var bahçede,arılıkta. Havalar tam ısınmadığı için bahar bakımını yapamadım. İki gün önce kovanın üst örtüsünü açıp şöyle bir göz attım. Arılar çok iyi durumda. Yapay oğula uygun verimlilikte. Yeni kovan alıp arıyı bölme niyetindeyim. Hele havalar biraz düzelsin.
Bahçe otlanmış. Peruz’la ot yoluyoruz. Bahçe temizliği tüm günümüzü alıyor. Öğle sonrası içeri girdik. Mutfaktayız. Yemek yiyoruz. Peruz birden irkildi:
“Dışarda bi ses var.”
Kalktı giriş kapısını açmasıyla bir çığlık attı:
“Mısdafa! Arımız çıkmış, yitiş...”
Lokmam ağzımda kaldı. Palas pandıras koştum. Avlunun içini bir kara duman bürümüş sanki. Binlerce arı...Havada dairesel uçuşta. Bir vızıltı, insanı ürpertecek derecede. Ben şaşkın vaziyetteyim. Şoktayım. Öylece bakıyorum. Bu arada Peruz ellerini birbirine vura vura:
“Gon gon gonak!” hitabını yineleyip duruyor. Evet çocukluğumuzda arı çıkınca böyle bağrışırdık. Komşumuz Hanım bacının arısı hiç eksik olmazdı. Bahri emmi de iyi arıcıydı. Arıları çıkınca “Gon gon gonak!” diye bir oyun oynardık sanki arılarla. Arıları uygun bir yere kondururduk.
Peruz “Gon gon gonak!” diye diye arıları İhsan’ın bahçede elma ağacına kondurdu. Eski bir kovan vardı. Geçen güzden bakımını yapmıştım. Alelusul hazırladım. Bu arada arı çırpma deneyimim yok. Mıkdat’ı, Osman’ı aradım. Onların talimatları doğrultusunda oğul arıyı kovana çırptım. Akşama kadar kovan, elmanın altında kaldı. Akşam karanlık basınca kovanı alıp geldim arılığa. Yerleştirdim. Yerleştirdim de anamdan emdiğim süt burnumdan geldi. Terin suyun içinde kaldım.
Helali hoş olsun benim işçimen dostlarıma. Onların kahrını çekmeden balın tadını, kıymetini bilmek ne mümkün? Hani ozan diyor ya:
"Cift sürüp ekin ekmeyen
Meydana sofra dökmeyen
Arının kahrın çekmeyen
Ne bilir balın kıymatın"
Benim arılarım değerli, yaptıkları bal da pek kıymetlidir.Şimdi arılıkta üç tane kovanımız oldu. Bakalım güzün bal hasadımız nasıl olacak?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.