- 1085 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DENİZDEN ÇIKAN MAZİ (Öykü)
Dengesini kaybetti, kendini bir boşlukta hissetti. Bedeni karanlık, sessiz dibe doğru gidiyordu. İşte o anda suya düştüğünü anladı. Can havliyle kulaç atmaya başladı. Attığı kulaçların bir işe yaramadığını çok geçmeden fark etti; çünkü sarhoşluk, ona güçlü kulaç attırmıyordu.
Sonunda nefesi tükenmek üzereydi ki suyun yüzüne ulaşmış ve zorlukla da olsa nefes almayı başarmıştı. Sonra arkadaşlarının da yardımıyla tekneye çıktı. Öksürmeye başladı, hem de boğulurcasına. Gerçi o her zaman boğulurcasına öksürürdü, o başka. Çevresini saran arkadaşları konuşup duruyorlardı. Ama ona en yakın olanın sesini anlıyordu:
“Sitki ne oldi be sana. Azizlere bir şey adadin, kurtuldin be!”
Rum ağzıyla söylenen bu sözler, bu teknenin sahibi Niko’ya aitti.
Bu sözlere Sıtkı karşılık vermek istedi ama veremedi.
Bu sırada titriyordu. Öksürük yine başlamıştı. Adeta tıkanmış gibi öksürüyordu.
“Bu islak çamasirlerle zatüre hastaliğine yakalanir be. Çamasirlerini çikaralim.”dedi.
Gerçekten üşüyordu. Rengi de atmıştı. Hemen içeri aldılar. Başladılar giysilerini çıkarmaya. Bu arada Niko teknede yedekte bulundurduğu giysilerini getirdi.
Herkes nasıl suya düştüğünü tartışıp duruyordu. Hristo ‘s’lerin üzerine bastıra bastıra;
“Oltaya bakmasi için aniden kalkti, zaten kafasi da iyiydi, dengesini kaybedip düstü.” diyordu. Sergen,
“Dalgaya dikkat et dedik be baba! Dikkat et dedik! Dinlemedi ki bizi.”diyordu.
Niko acı bir kahve yapıp getirmişti; Sıtkı’ya içmesini söyledi.
“İyi gelir, mideni bastirir.” dedi.
Sessizce getirilen kahveyi içti. Sedire uzandı. Biraz dinlenmesi gerekti. Zaten bir süre sonra da üşümesi de geçti, rengi de biraz yerine gelir gibi oldu. İlk şaşkınlığı geçince denize ve havaya baktı; hava ayazdı. Lacivert gecede ay denizde hâlâ yakamoz oluşturmaya devam ediyordu. Uzakta, kıyıda fener hâlâ yanıp sönüyordu. Kendi dünyasında olağanüstü şeyler olsa da, dünyada her şey eskisi gibiydi. Denize, şu an deniz denilen dümdüz kapkaranlık uzantıya bu kez kendi ruh aleminden baktı; eğer boğulsaydı, şimdi bu uçsuz bucaksız dümdüz siyah karanlığın belirsizliğinde yok olup gitmiş olacaktı. Şimdi burada olmayacaktı. Bunları düşününce ürperdi; durağanlaştı; içi bir başka titredi.
Adaya baktı uzun uzadıya; bu saatte az da olsa yanan ışıklar vardı. Arkadaşlarına baktı; ta gençliğinden, hatta ta çocukluğundan beri birlikte büyümüşlerdi. Niko’ya baktı, Sergen’e, Hristo’ya baktı. Hepsi de orta yaşı geçmişlerdi. Bir zamanlar birlikte büyüdükleri, çocukluklarını paylaştıkları daha bir sürü arkadaşları vardı: Vasili, Ligor, Kosta, Foti… Çoğu yoktu şimdi. Bir kısmı ölmüş, bir kısmı ayrılıp gitmişti bu adadan.
İçtikleri su ayrı gitmez derler ya. İşte, o misal. Her zaman bir aradaydılar. Ne zaman birinin başı sıkışsa hepsi birlikte yardıma koşarlardı. Ama olmazsa olmuyordu işte. Hayatta ilk hayal kırıklıkları da bu olmuştu zaten.
Ama giderken bir şeyi götürememişlerdi arkalarından: Mazi. Mazi, hep vardı, hep de olacaktı.
Şimdi çocukluk arkadaşlarından sadece bunlar kalmıştı görüşüp konuştuğu: Sergen, Hristo ve Niko.
Sergen, sarhoşun tekiydi. Fukaraydı, haline bakmaz eline geçen üç beş kuruşu şaraba yatırırdı. Sarhoş olana kadar içerdi. Hatta karısı Eleni üzüntüden verem oldu. Ailesi bir Müslüman erkekle evlenmesini istemediği halde o evlendi.
Hristo Talay Şarap Fabrikasında çalışırdı. Ama iyi içerdi. Adam gibi de içerdi. Bir fıçı içse de yine sızacak kadar, kendini kaybedecek kadar içmezdi. Hristo’nun karısı Sofia, oldukça güzeldi; Beyaz tenliydi, ince yapılı, narindi. Keyfi yerinde olduğu zaman bol bol espri yapardı. Yine, çok iyi taklit yapardı. Onun taklitleri karşısında millet gülmekten kırılırdı. Güzel de şarkı söylerdi. Ama hüzünlü şarkılar söylerdi. Zaman zaman Vasili’nin meyhanesinde toplanıldığında herkese keyifli saatler yaşatırdı.
Balıkçı Niko adanın etrafında mercan, sinarit, lipsöz, levrek, çipura gibi ekonomik değeri yüksek olan balıkları yakalamada ustaydı. Balık tutmak için, kıyıdan iskorpit gibi balıklar tutar, sonra da bunları paragata takıp, daha değerli balıkları yakalamaya çalışırdı. Niko iyi adamdı aslında. Karısı evlendikten bir süre sonra öldüğü için uzun yıllar dul kalmıştı. Ta ki çocukluğundan beri sevdiği Panayota ile evlenene kadar. Panayota, Kosta’yla evliydi. Kosta erken ölünce Panayota da dul kalmıştı. Sonra evlendiler.
Bu sırada uzaktan büyükçe bir gemi geçti; az sonra onun oluşturduğu dalgalar kendilerine kadar gelecek ve tekneyi sallayacaktı. Herkes sessizce bekliyordu bu anı. Herkes pürdikkat gemiye bakıyordu. Bu sessizlik balıkçı teknelerinin seslerinin duyulmasına neden oldu. Çok geçmeden de dalgalar tekneye ulaştı büyük bir dalga sesi tekneye çarptı, ardından tekne yükselir gibi oldu, sonra indi. Bir iki kez daha böyle oldu, sonra deniz sakinleşti.
Bu sırada Sıtkı kendini, toparlamış, arkadaşlarının yanına gelmişti.
“Nasılsın, şimdi kendini nasıl hissediyorsun?” dediler art arda.
Alçak sesle açılmış radyodan parazit sesleri arasından cızırtılı müzik de bir başka hava veriyordu muhabbete. Kimi zaman Türkçe, kimi zaman Rumca şarkılar dinliyorlardı.
Muhabbet de kaldığı yerden devam ediyordu.Mangaldaki ateş de aynı ateş böcekleri gibi küllerin arasında ışıl ışıl parlıyordu. Ama bir şey vardı ki her köz bir öyküydü artık. Öyküler kimi kez hüzünlendiriyordu onları kimi zaman keyiflendiriyordu.
Vasili’yi çok özlemişlerdi. Vasili’nin eskiden ‘Vasili’nin Meyhanesi’ denilen ama şimdi o özelliği vermeyen bir Rum meyhanesi vardı. Az çene çalmamışlardı onunla, az günleri geçmemişti. Vasili’nin gramafonda çaldığı taş plakları dinlemeyi çok severlerdi. Vasili taş plak hastasıydı. Ne yapar eder, bir yerlerden taş plak bulur, gramofonunda bunları çalardı. Onda adeta taş plak koleksiyonu vardı. Yeni çıkan plakları dinlemeyi sevmezdi. Vasili’nin Meyhanesi’ne gelenler, bir yandan bu eşsiz taş plakları dinlerler, diğer yandan da şaraplarını içerlerdi.
Vasili’nin çocukları 6-7 Eylül 1955’teki İstanbul’daki olaylardan etkilenmiş, ama Vasili, çocuklarına bunu hissettirmemeye çalışmıştı. Ama yine de çocukları gitmek istediklerini söylediklerinde o, “Burasi bizim vatanimiz. Babamin babasinin, hatta onun babasinin de babasinin vatani burasi. Biz hep buradaydik. Bir yerlerden gelmedik. Bizim canimiz ciğerimiz burasi. Ben vatanimi burada birakip gidemem. Atalarimin mezari burada. Ben burada doğdum, burada öleceğim! Mezarım da burada olacak!”demişti. Çocukları gitti ama gittiklerine pişman oldular. Sık sık gelirlerdi adaya, ama hiçbir şey eskisi gibi değildi. Çocuklarının hasretine mi dayanamadı nedir, bir gün Vasili aniden öldü. İsa erken almıştı onu yanına. O zaman ada da ölmüştü adeta. O gün adada herkes her şey yas tutmuştu adeta; Vasili adanın her şeyiydi çünkü; babasıydı, güvencesiydi, sevgisiydi.
Vasili’nin sevdiği şarkıları söylediler hep birlikte: Onun anısına Roza Eskenazi’nin “Çakıcı” adlı şarkısını hep birlikte söylediler. Yine, Thisio meydanında meyhanecilik yapan Pikinos’un öldürülmesi üzerine bestelenen şarkıyı da Vasili çok severdi; çünkü Pikinos’u tanırdı Vasili.:
“Kalk zavallı Pikinos, kalk kara topraktan
Gel de seni hâlâ unutmayan dostlarını gör
Yannaki’nin santurunu, Samiotaki’nin güzel şarkılarını
Kalk da dinle.”
Hüzünlendiler. Gecenin yalnızlığında içlerinde bir boşluk hissettiler. İçkilerinden birer yudum aldılar. Yine muhabbete devam ettiler
Yine şarkılar söylendi: Theodoros Demircioğlu’nın söylediği “Anadolu Engini” adlı şarkıyı Türkçe söylediler. Ardından “Politikos Hasapikos”(İstanbul Kasap Havası)’unu oynamak için ayağa kalktılar. Tabi, şarkıyı hep birlikte söyleyerek oynadılar.
Ardından Vasili için bir süre sessiz durdular. Sonra, Niko eline boşalmak üzere olan şarap şişesini aldı, dibine kadar hepsini içti;
“Hey Vasili! Duyuyor musun beni? Bu senin şerefine!”diye denize karşı haykırdı. Elindeki şişeyi teknenin kenarına hızla vurdu, şişeyi kırdı. Sonra da denize attı.
Dördü de de içlerinden gelen bir istekle ayağa kalktılar. Vasili’ye selam durdular. Hepsi de denizci selamı gönderdi Vasili’ye.
Deniz şöyle bir kabardı, sonra indi; adeta Vasili sonsuzluktan onların selamına selamla karşılık verdi.
Bu sırada tan ağarmaya başlamıştı. Oltalar da geceden beri ilk kez bu kadar sık vuruyordu.
YAŞAR YILTAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.