- 1330 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
HASANOĞLAN KÖY ENSTİTÜSÜ’NDE RESTORE BİLMECESİ
Esneyen Çatı makasları (19 Nisan 2015)
Yıllar önce belirtmiştim. Daha ortada kimsecikler yoktu. Dernekler yoktu. Hasanoğlan yapıları ve ağaçlarıyla zamana direniyordu. Yapılar bir bir terk edilmiş, yaşam alanları olmaktan çıkmıştı/çıkarılmıştı. İşte o günlerde; Hasanoğlan’a öğle saatlerine doğru gelip, bir iki kişiye belge ve karanfiller verip dönenlere söyle seslenmiştim: “Her yıl söylemlerin yanın da bir de bina onarılsa olmaz mı? Hem de alın terleri ile yoğrulan bu harçları karan, o taşları yontan eğitim neferleri daha da huzur içinde olur. Atatürk’ün dediği gibi; ‘Şimdi sözden çok iş zamanıdır’ gerçeğini artık görelim.” (1)
Gün gelecek bu belge ve karanfili verecek insanları bulamayacaksınız. Onların yaptıklarını sahiplenirseniz, onlar bu yaptıkları ile varlıklarını sürdürmüş olurlar. Yaptıkları korunmaz, kollanmazsa yok oluşları hız kazanır. Çünkü insanlar ve değer verdiklerimiz; yaptıklarıyla, ürettikleriyle vardır. Varlıklarının kanıtı onlardır. Sahiplenirsek, eğer koruyabilirsek varlıklarını sürdürebilirler. Bilimsel, araştırıcı, yüzeysel olmayan yaklaşımlar gereklidir.
Beni duymadıkları anlaşılıyor. Aradan yıllar geçti. Bir gün birilerinin aklına geldi, izinler alındı, incelemeler yapıldı, projeler çizildi. Bakanlık onayı ile sinema salonu ve müzik dersliği restore onayı çıktı. Ben dayanamayıp bu restore olayına kısaca değindim: “Derken sivil toplum kuruluşları el attı ve şimdi Müzik Derslikleri ve buna ek olarak yapılan sinema ve gösteri salonu onarılmaktadır. Onarım giderlerini ve yükümlülüğünü üstlenen Elmadağ Belediyesine teşekkür ederiz. Ancak bu tür onarımlar koruma kurullarının denetiminde ve de restore işlemi, işin kuralları kapsamında aslına uygun yapıldığı sürece yerini ve değerini bulur. Yoksa basit bir onarımdan öteye gidemez. Umarım bu endişemizde haklı olmayız.
Ayrıca yıkılan, yakılan korumaya alınmış diğer köy enstitüsü yapıları da var. Her yıl üzerlerine bir tuğla, bir kiremit konarak onarılmayı bekliyorlar. Duyarlı eğitimcilerin, duyarlı sivil toplum örgütlerinin bunları da öncelikle görüp ele alması gerekmektedir. Sonradan dövünmek boşuna olacaktır diye düşünüyorum. (2)
Çalışmalar tantana ile, büyük gürültülü açılış töreni ile başladı. Eline çekici, keseri alan duvarlara vurmaya başladı. Sözde restore(!) başladı. Bir süre yüklenici çalışmalarını sürdürdü. Herkes yapının kurtulacağı sevincini yaşıyordu. Yapılacak olan bu çok amaçlı yapının güney duvarı yıkılıp temeli sağlamlaştırıldı. Duvarları yükselirken dolu tuğlalar kullanılması gerekiyordu. İşte bu aşamada: “ 21 Nisan 2013 günü Hasanoğlan’da davullar çalınıyor, halaylar çekiliyordu. Okul alanını gezerken iki yapının yıkılmış olduğunu gördük. Araştırmalarımız sonucu, bu iki yapının tuğlaları için yıkıldığını üzülerek saptadık. Yıkılan bu iki yapının tuğlaları; adına restore dedikleri sinema salonunda onarım için kullanılmıştı. Gözlerim doldu. Yüreğim sıkıştı gördüklerim karşısında. Sorduğumuzda; “Tehlike arzediyordu, izin aldık, yıktık.” dedi okul yetkilisi.” (3) Restore dedikleri buydu. Çatısı yanmış Gölköy Köy Enstitüsü’nün 1942 yılında yaptığı yapıyı onca sağlamlığına karşın, dolu tuğlaları için yıkın ve yapıda kullanın. Yükleniciyi kazandırmadan öte, Gölköy’de canını dişine takıp tuğla pişirmeye uğrasan Süleyman Edip Balkır’ın ve Gölköy Köy Ensttiülü öğrencilerin emeklerine saygısızlıktır bu. Çünkü 2009 da yakılan bu yapı dimdik ayakta duruyordu. Ondan önce 2008 yakılan diğer yapı gibi. Bunlar ilk yapılan beş derslikten ikisiydi. Öğrenciler 1942 yılına dek çadırlarda yatmış kalkmış, çadırlarda, ağaç altında ders yapmışlardır. Bu yapılar yapılınca da alt katı yatakhane, üst katı da derslikler olarak kullanılmıştı. Yıllarca bu yapılar hizmet verdi. Kale gibi duvarları var. O denli bakımsızlığa terk edilmişliğe karşın yıllara direniyorlar. Çünkü onların harçlarına karışan alınterleri, harçlardaki parmak izleri helal edilmiştir. Bu nedenle ayakta durmayı sürdürmektedirler.
Restore dedikleri yapının çatısı esnemeye başladı, yay gibi oldu. Alttan destekler verip kaldırmaya çalıştılar. Sonuç ne olacak göreceğiz.
O günlerde bunları düşünüp yazarken, 19 Nisan 2015 Pazar günü Hasanoğlan’a gittim. 17 Nisan Köy Enstitüleri kutlamaları vardı. Kutlamay “Hasanoğlan Onurumuzdur” adını vermektedirler. Hasanoğlan’da onur mu kaldı diyesim geliyor. Yaktılar, yıktılar. Yapıları katledip tuğlalarını restore(!) dedikleri sinema salonunda kullandılar. Oysa onarım için:
"Onarım giderlerini ve yükümlülüğünü üstlenen Elmadağ Belediyesine teşekkür ederiz. Ancak bu tür onarımlar koruma kurullarının denetiminde ve de restore işlemi, işin kuralları kapsamında aslına uygun yapıldığı sürece yerini ve değerini bulur. Yoksa basit bir onarımdan öteye gidemez. Umarım bu endişemizde haklı olmayız.”(4) diye de yazmaktan kendimi alamamıştım. 19 Nisan 2015 Pazar günü Hasanoğlan’a gittiğimde üzülerek haklı çıktığımı gördüm. Bu işlerin taşeronlarla yürütülemeyeceğini anlarlar mı? Bilemiyorum. Vitrinlik gösterilere imza atanlar nerede? Diyerek sesli düşünmekten kendimi alamadım. Verilen süre bitmişti. Çatının da esnemesi sonucu yeniden yapılması gerekir. Restore kararı çıktığında; eline çekici, keseri, balyozu alıp gösteri yapanları, boy boy fotoğraf çeltirenleri göreve çağırmak hakkımızdır. "Hasanoğlan’ın Eğitim Simgeleri" bu tür ucuz vitrinlik gösterilerle harcanamaz.
Karanfil dağıtacağınız Köy Enstitüsü mezunları bir bir aramızdan ayrılıyorlar. Karanfil dağıtacak kişileri bulamayacaksınız. Hiç olmazsa yaptıkları yapıları koruyarak, kollayarak onlara sahip çıkalım.
Sorumlular nerede?
Yüreğimiz yanıyor.
Yalnız Hasanoğlan Köy Enstitüsü yapıları mı böyle? Hayır. Pazarören, Savaştepe, Aksu, Düziçi’ni sayabiliriz. Gönen Köy Enstitüsü yapılarının bir kısmı korunuyor. Burayı Süleyman Demirel Üniversitesi sahiplenmiş. Bakım yapılmış ve kullanılıyor. Meslek Yüksek Okulu olarak hizmet veren yapılar bakımlı. Ancak kullanım dışı kalanlar, enstitü öğrencilerinin yaptığı ve kullandığı bazı yapılar gereksinimlere yetmediği için, bakımsızlık içinde. Yıkılmaya bırakılmışlardır diyebilirim.
Kısaca hangi Köy Enstitüsü’nü sorarsanız sorun; size gitmeyin üzülürsünüz derler. Hele gideceğiniz enstitü ya da okul mezun olduğunuz okulsa; gitmeyin, üzülmekle kalmaz, ağlarsınız derler.
İşte bir zamanlar örnek gösterilen, devlet protokolünde yer alan bu okullar, eğitimimizin yüz akı olan yerler, alanlar bu duruma getirildi ve kendi yazgılarına terk edildi.
Derim ki, bu yapılar ve bu alanlar eğitime vefa borcu olanları bekliyor.
Mehmet Erbil
www.mehmet-erbil.tr.gg
(1) Mehmet Erbil: Zeynep Şahin, Köy Enstitüleri 66 Yaşında, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Eki, sayı:93, s. 8 (14 Nisan 2006)
(2) Mehmet Erbil, Köy Enstitüleri ve Yurtseverlik, s. 100
(3) a.g.e, s.129
(4) a.g.e, s. 100)
YORUMLAR
Mutlaka bir gün gelecek, yarım bırakılan 1923 Türk aydınlanma devrimini ve değerli bu abidelerini, bunca koyu karşı devrimci galebe çalma sürecine rağmen yeniden ihya edecek ve tamamlayacağız.
Enstitülerdeki toplumsal üretim bilinci, bilim ve devrim şiarıyla büyük önderimize layık olacağız.
Saygılarımla değerli hocam, esenlikler diliyorum.
Göktürkmen tarafından 4/24/2015 9:59:44 PM zamanında düzenlenmiştir.
Mehmet Erbil
Sayın Mehmet Bey;
Bu sizin yazdığınız ve okuduğum ilk yazınızdı. Öncelikle sizi tebrik eder sonsuz saygı ve teşekkürlerimi sunarım. Diğer yazılarınızı da fırsat buldukça okuyacağımı bilmenizi isterim. Saygılarımla.
Önder Karacay
İkinci Kurtuluş Savaşımız
Atam demişti; ‘şimdi sözden çok iş zamanıdır.’
Yine döndük; işten çok söze, ne diye?
İşimizi, aşımızı elimizden alıp verdiler ecnebiye,
Sözle de olmuyor, sözsüz de anlayamadık bu vahşet ne diye?
Atalarımızın yaptıkları yapacaklarının işaretiydi,
On beş yılda yerden bir ülke kaldırdı,
Yedi düvel Çanakkale önlerinde çıldırdı,
Şimdi ne iş, ne üretim ne de doksan yıllık birikim mi kaldı?
Emanete sahip olursanız sizindir,
Emaneti korumaz, kollamaz ve bana ne derseniz?
Devlet malı yemeyen olur keriz,
Vatansız, topraksız, tam bağımsız olmadan, düşündün mü neyleriz?
Sözden çok şikâyet edip yine söz söyleriz,
Bil ki bu çaresizliğimizden değil,
Özümüz, yüreğimiz, duygumuz neyse oyuz biz,
Düşmanlarla dost olanlara sesin çıkmadı mı bu ortağın çocuğu ve uşağı oluruz.
Yine gerekirse; geldikleri gibi giderler deriz,
Bugünün savaşının topla, tüfekle yapılmadığını da biliriz,
Teknoloji, tüketim, borç ve tembellik devam ederse, yeniliriz biz,
Bu savaş daha zor, çünkü düşmanla iç içeyiz.
Milli gelirin yüzde sekseni, yüzde on ortağın çocuklarının cebine girecek,
Kalan yüzde yirmi ile halk geçinemediği gibi küresel bankalara borçla sürünecek,
Vergiyi asgari ücretli cebine girmeden ödeyecek ve kaynak yok denecek,
İşsizlik yüzde yirmilerde, ekonomi yerlerde, buna da iyi bir gelecek denilecek?
İkinci kurtuluş savaşımız kesinlikle ekonomide verilecek,
Üreten bir ülkenin yeniden kurulabilmesi için,
Satılan stratejik kurumlarımız kamulaştırılarak milli ekonomiye dönülecek,
Yabancıların durumu ile ilgili kararı yabancılar değil, Türk Milleti verecek.
Önder Karaçay