- 460 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
15 Ekim'in Hikâyesi
Bugün diğer günlerden farklı bir gün, bu sabah, daha henüz derse girmemişken, sabahın o dayanma hududunu zorlayan soğuğunda okula yürüyerek gitmek istedim ki öyle de oldu. Yürüdüm. Evin az ilerisindeki hastanenin önünden geçerken siyah bir Jeep’in içinden, gri giyinmiş kel bir kadın gördüm, kadın keldi, kel kadın! Daha önce televizyonda görüyordum öyle ama kanlı canlı görünce farklı hissetim. Baktım öyle uzun uzun, gözleri kocaman ve siyahtı ya da öyle gördüm. Topuklu ayakkabılarıyla boyu uzun da uzundu, pantolonu açık gri montu ise biraz daha koyu bir griydi. Dikkatlice baktım ve teni çok ama çok beyazdı. Bu bakışlarımı fark etti ve rahatsız oldu. Hissettim. Hemen gözlerimi üzerinden çektim. Ayıp bana be! Önüme gelene bakıyorum ama bu da bakılmayacak gibi değil. Hastaneye girdi ben de yürümeye devam ettim. Bugün dünden ve dünün dününden farklı. Derse girdim dersten çıktım ve sonra yine derse girdim. Bayan bir hocaydı dersi anlatan, konuştukça konuştu, dinden konu açıldı, konuştukça konuştu. Meğer Allah’a inanmayanlardanmış, hep televizyonda görürdüm inanmayanları, bugün karşımda gördüm. Dayanamadım, zaten olamazdım dilsiz şeytan. Konuştum. Ben konuştum o konuştu, ben laf soktum kendimce, o laf soktu. Benim dinimi benden iyi biliyormuş çok şaşırdım. Utandım. Tartışma büyüdü de büyüdü. Benim görüşlerime ve bana saygısızca saldırdı. Ben de altta kalmadım karşılığını verdim. Tartışma bitmek bilmiyordu, kalktım, çıktım. Büyük ihtimalle okulum bitmeyecek. Neyse. Aslında neyse denilemeyecek bir şey ama neyse.
Bugünün bitmesine 5 10 dakika bir şey kaldı ama bugünün ilginçlikleri bitmiş değildi. Okuldan çıktım, otobüs durağındayken ağabeyimi arayıp doğum gününü kutladım, sonra otobüse geldi ve bindim. Bereli bir gencin yanı boştu geçtim oturdum. Bitkin ve halsizdi bu genç ve zayıf. Hiç huyum değildir yanımda oturan bir yabancıyla konuşmak ama bugün farklı bir gün; merhaba, dedim. Döndü baktı bana, merhaba, dedi o da biraz şaşırarak.
- Ne okuyorsun?
- Kimya
- Ha öyle mi, kaçıncı senen?
- 2. Senem
- Var mı alttan dersin falan?
- Birçok, hatta o kadar çok ki geçtiğim dersleri sorsan daha az konuşmuş olurdum.
- Neden böyle peki, zor falan mı?
- Yok çalışmadığımdan
- Neden çalışmıyorsun?
- Umurumda değil de ondan.
- Çok soru sordum kusura bakma da neden umurunda değil.
- Hastayım, vaktimi ders çalışarak boşa harcamak istemiyorum. Okula da vakit geçirmek, eğlenmek için geliyorum.
- Rahatsızlığın ne?
- Kanser, akciğer kanseri.
Bir an durdum ve aldım gözlerimi gözlerinden. Neden onunla konuşmak istediğimi ve neden başında beresi olduğunu anladım, bir an aklıma o kel kadın geldi o da mı kanserdi, sonra tekrar gözlerinin içine baktım.
- Ne kadardır hastasın?
- Üç aydır hasta olduğumu öğrendim ama başlayalı bir yıl olmuş, yani tedavisi var mı, diye sorma hiç, artık çok geç.
- Peki beynine de sıçramış mı tümör?
- Evet, her yerimde lanet olası.
- Öleceksin yani?
Bir anda düşük yüzü biraz daha düştü ve başı da takip etti yüzünü. Sonra başını kaldırıp dikti gözlerini gözlerime ve net bir ses tonuyla, evet, dedi. Gözlerimi gözlerinden almadan;
- Benim babam da kanserdi, kanser bütün vücudunu sarmıştı, hatta senin gibi beyninin içini de ve elli yaşındaydı.
- Hastalığını öğrendikten sonra ne kadar sürdü yaşaması?
- Babam hâlâ yaşıyor, yendi kanseri.
Şaşırmıştı, tam konuşacaktı, izin vermedim ve ekledim;
- Pes etme umudun hep olsun, ben burada iniyorum, iyileşeceğine inanırsan iyileşirsin.
Dedim ve duran otobüsten indim.
Saatim on ikiyi üç geçiyor. Geride kaldı böyle bir gün ve bu yeni günün tarihi 16 Ekim 2013. Babamın ölüm yıl dönümünün ertesi…
YORUMLAR
Gerçekten güzel bir hikaye.
Güne seçilmemesine çok şaşırdım.
Konu,
gerçekten çok anlamlı işlenmiş.
Finali de müthişti.
İki konuyu çağrıştırdı yazı ilave olarak.
Birincisi;
Kimya okumuştum ben de bir sene.
O kadar sevimsiz bir bölümdü ki,
dayanamadım, bıraktım birinci yılın sonunda.
İkincisi,
15 Ekim doğum günümdür benim.
Üzüldüm babanızın ölüm yıl dönümü olmasına.