- 532 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AYNALAR
AYNALAR
İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur. Mevlâna
Aynalar, günümüzde, genellikle cam levhaların bir yüzü, ince bir gümüş tabakası ile sırlanarak elde edilir; yani aslı camdır. Cam ışığı olduğu gibi geçirirken, ayna ışığın hemen hemen tamamını yansıtır. Zihnimiz de bazen cama, bazen de aynaya benzer. Bazı kişiler kendilerine gelen her şeyi, ya olduğu gibi, ya da değiştirerek karşısındakilere yansıtırlar. Bazıları ise, cam gibi şeffaftırlar sanki, kendilerine ulaşan her şeyin içlerinde geçip gitmesini yeğlerler. Aşağıda, yaşamımızdaki yansımalara, aynalarla olan benzerliği açısından, ayna tutmaya çalıştık.
Aynalar bulunulan yeri daha geniş ve aydınlık gösterirler; yani bir ferahlık söz konusudur. Düşünceleri ayna gibi parlayan kişilerin olduğu ortamlarda da, ferahlık hissi hâkimdir; sanki orası daha aydınlıktır. Aynalarla kaplı odada bir mum yakınca, onlarca mum yanıyormuş gibidir. Düşünceleri ayna gibi parlak olan insanlarla birlikte olunca, sayısız düşünce yansıması, düşünce zenginliği, fikir bolluğu yayılır etrafa. Yayılma, yayılmayı tetikler; farklı düşünceler ortaya çıkar da çıkar. İşte zenginlik bu değil midir ?
Bazı tür aynalar, görüntüyü olduğundan çok daha büyük veya küçük gösterirler. Yani gerçekleri değiştirirler. İnsanlardan bazıları bu tür aynalara benzerler, kendilerini olduklarından farklı gösterme çabasındadırlar. Bu çaba, genellikle de kendini olduğundan daha büyük gösterme şeklindedir. Daha büyük gösterme denince; kendini daha güçlü, daha zengin, daha akıllı, daha kültürlü, daha bilgili, daha sevecen…gibi bir çok konu akla gelir. Buna karşılık, kendini olduğundan daha küçük gösterme eğiliminde olan insan sayısı daha azdır. Kendini küçük görme ve gösterme derecesi arttıkça, psikolojik açıdan rahatsız olduğu kabul edilir. Halbuki bu yaklaşım, kendini olduğundan daha büyük gösterme çabasında olanlar için, problem olarak kabul edilmez nedense. Problem yokmuş farz edilir; çünkü büyük bir kesim böyledir de ondan. Mütevazilik bu arada kaynar gider. Aslında alçak gönüllülük bir erdemdir, herkeste kolay kalay rastlanmaz. Günümüzde mütevazı, yani alçak gönüllü davranan kişiler sayıca oldukça azdır ve dikkate dahi alınmazlar ne yazık ki !
Aynaya baktığımız zaman, sanki tersimizle karşılaşıyoruzdur. Yani sağ ve sol taraflarımız yer değiştirmiştir. Daha açık anlatımla, aynadaki sağ elimiz olarak algıladığımız, aslında sol elimizdir. Bu da bize hiçbir şeyin aslında göründüğü gibi olmadığı, ilkbakışta kesin kanıya varmanın insanı yanıltabileceğini göstermektedir. Bu nedenle bir fikir, düşünceyi, doğru olarak kabul etmeden önce, irdelemeli, araştırmalı, ona farklı açılardan bakmaya çalışılmalıdır.
Aynalar cömerttir. Üzerine düşen ışığı, görüntüyü olduğu gibi geri iade ederler, bir bakıma vericidirler. Önemli olan kendine saklamak değil, paylaşabilmektir. Paylaşma, verme, eğer gönülden olursa bir anlam taşır. Verme arttıkça kişi kayba uğramaz. Aslında, gönülden vermenin tadına varılmış olsa, alma ikinci plânda kalır. Verme daha önce alınan bir şeyi, iade etmektir . Etrafımıza kısa bir bakış, almanın mı, yoksa vermenin mi çok yaygın olduğunu bize gösterir. Ne yazık ki, çoğumuzda alma, saklama, biriktirme, çoğaltma fikiri saplantı hâlindedir. Bir düşünürün çok sevdiğim bir sözünü burada tekrarlamak isterim : “ Bize vermenin gerçek anlamı değil, görüntüsü öğretilmiştir. “der. ” Allah versin “sözcüğünü de dilimizden hiç düşürmeyiz. Bu iki kelime, bize, vermenin görüntüsü öğretilmiştir deyişinin güzel bir örneğidir.
Aynadakiler birer görüntüdür sadece. Asıl aktör içeridedir. İnsanoğlunun asıl aktörü, oyuncusu onun düşünceleridir. Her şeyimiz düşüncelerin dışarı yansımasından ibarettir. Bu da, görüntüyle uğraşmanın faydasız olduğunu, asıl aktöre, yani düşüncelere ulaşmanın gerekliliğini gösterir. Düşünceye ulaşma da, ancak düşünce ile mümkündür. Diğer bir deyişle, düşünce zengini olursak eğer, karşımızdakine ulaşabiliriz. Bu da ancak zihinimizi geliştirmekle gerçekleşebilir. Zihin nasıl geliştirilir? Farkındalık, herşeyi dikkatli izleme, okuma, yazma, gözlemleme zihnin gelişmesini sağlayanlardandır; ancak irdeleme şarttır. Bir şeyin olduğu gibi kabul edilmesi, zihni tembelleştirir, körleştirir. Yaşamımıza etki eden her şey, gelenek, görenekler, inanışlar, tüm dogmalar irdelenebilmelidir. İrdeleme zihnin gelişmesini, düşünce sisteminin sağlıklı çalışmasına yardımcı olur; ama insanlar, genelde zihin tembelidir. Olduğu gibi kabul etmek, kolayına gelir insanların. Çevre de bizi etkiler. Bugüne kadar bize ezberletilen, dayatılan, iletilenler eğer irdelenirse, yanlış çıkma olasılığı her zaman vardır. Bu göze alınmak istenmez ve karşı çıkılır irdeleme olayına.
Şimdi karşımızda iki seçenek var; ya her şeyi olduğu gibi kabul edeceğiz, böyle gelmiş böyle gider diyeceğiz, tembel, âtıl bir zihinle yaşamaya mahkûm olacağız; ya da aklımıza uymayan, bize ters gelen şeyleri irdelemeye çalışıp ( neden, niçin, nasıl, niye sorularına cevap arayarak ), zihnimizi her bakımdan farkında, aktif, sağlıklı halde tutmaya çalışacağız. Eğer ikinci seçeneği tercih ederseniz, çevrenin tepkilerini de göğüslemeye hazır olmalısınız.
Aynayı ayna yapan arkasındaki sır’dır. Sır olmazsa ortada sadece cam kalır. Cam ise arkasındakini saklamaz, tüm açıklığı ile gözler önüne serer. Işık camdan içeri süzülüp geçer gider, geri gönderilmez. Bir bakıma evrendeki “Karadelik” lere benzer. Karadelikler, enerji dahil herşeyi içine çeken, yutan oluşumlardır. Cam da sanki tüm ışığı, enerjiyi içine çeker, içinden geçmesine izin verir. İade etme gibi bir özelliği yoktur; bir bakıma tepkisizdir. Ancak cam görünmez bir engeldir aynı zamanda. Bazen büyük alışveriş mağazalarında veya cadde-lerdeki mağazalarda, önünüzde bir şey yok zannedersiniz, camdan bölmelere çarparsınız. Görünmez engel oluştururlar camlar. Halil Cibran :“ Öğretilerin çoğu pencere camı gibidir, arkasındaki gerçeği görürsün, ama cam seni gerçekten ayırır.” der. Ne kadar doğru bir söz ! Zihnimizin yarattığı görünmez engellere ne kadar çok benziyor. Zihnimiz bir takım dogmalara sahiptir. Bunları aşmak oldukça zordur: O denli zordur ki, büyük çabalar gerektirir. Yılların birikimidir bu dogma bilgiler. Bu bilgiler çocukluğumuzdan beri zihnimize âdeta kazınmıştır. Doğru veya yanlış orada durur. Bunlar âdetler, ananeler ve her türlü inanışlardan kaynaklanır çoğu kez.
Bazı kişiler de aynaya benzer. Ayna nasıl ışığı, görüntüyü yansıtıyorsa, tepki veriyorsa bu kişiler de sizin yaklaşımınıza karşılık verirler. Bazı zihinler, her etkiye tepki gösterirler. Ver-dikleri tepkinin doğru veya yanlış olması önem taşımaz onlar için. Bu kişilerin zihinleri daima yorgundur; sanki devamlı savunmadadırlar. Daima tetiktedirler, her an bir saldırı gelebilir ve her saldırıyı püskürtmek gerektiğine inanırlar. Böyle bir durumu gözünüzde canlandırın lütfen. Ne kadar dayanabilir bu tarz bir yaşama, o zihin? Zihnimize dışarıdan o kadar çok girdi hücum eder ki; zihin artık her atağa cevap veremez hâle gelir. Sonunda zihinsel sorunlar başgösterir.
Bazı insanlar ise cama benzerler. Cam nasıl ışığa tepki/ cevap vermezse, bu tür insanlar da sizin yaklaşımınıza cevap/ tepki vermezler: Sadece alıcıdırlar. Sanki sömürülüyormuş hissine kapılırsınız. Her etkinin, her girdinin içlerinden geçip gitmesine izin verirler. Tepki/cevap vermek onların dilinde yoktur. Bu tür insanlar “ vurdumduymaz” , “ gamsız” olarak tanımlanır. “Ne kokar, ne bulaşır “ deyimi onlar için söylenmiştir sanki. Bu kişilerin zihinleri hiç yorulmaz, yorulmadığı, yani işlemediği için de parlamazlar. Gittikçe körelirler, donuklaşırlar. En güzeli her halde orta yolu seçmektir. Hangi tür zihne sahip olan insanlar daha mutludur sizce ?
Aynayı ayna yapan arkasındaki sır ise, insanı insan yapan sır, onun düşünceleridir. Düşüncelerin niteliği ve niceliği sır’rın kalitesini belirler. Sır kaliteli ise yansıtma mükemmeldir. Bunun için düşüncelerimizi yeni bilgi ve fikirlerle, yeni bakış açıları ile, yeni yaklaşımlarla beslemeliyiz. Hiçbir bilgiyi dogma, olarak kabul etmemeli onu irdelemeliyiz. Bu tarz beslenme, zihnin farkındalığının da artmasına yol açar: Artık herşeye daha farklı açılardan bakıyoruzdur.
Aynaya ne kadar sıklıkla ve süre ile bakıyoruz? Aynaya bakma sıklığımız ve süremiz oldukça azdır. Bu süre ve sıklık bayanlarda fazladır; ama onların bakma nedeni, sadece fiziksel görünümlerini izlemek içindir. Aynada kendinizi dikkatlice izlediniz mi hiç? Sadece uzaktan değil, yakından gözlerinizin içine, uzun süre baktınız mı? Bakmalısınız! Gözler, kalbinize, düşüncelerinize açılan bir yoldur sanki. “Gözler yalan söylemez” derler. Aynada gözleriniz size ne anlatıyor, dinlemelisiniz. Kendimizle yüzleşmenizi sağlayabilir; kalbimizin yumuşadığını hissedebilirsiniz. Ben ne yapıyorum diye sorun aynadaki size. Mutluluğunuzu, mutsuzluğunuzu, sevincinizi, üzüntünüzü paylaşın aynayla. Gözlerinizdeki ifadeye bakın, ne anlatmaya çalışıyorlar size? Sadece bir defa bakmayın; sık sık aynaya bakmaya ve kendinizle dertleşmeye çalışın. Bir süre sonra aynadaki sizin, size cevap vermeye başladığını, zihninizde beliren düşüncelerden anlamaya başlayacaksınız. Şimdi, aynada kendisi ile konuşuyor, üşüttü herhalde demelerinden korkuyorsunuzdur. Haklısınız! Herkesin ortasında bunu yapmamalısınız. Banyoda, odanızda, müsait bir yerde ayna ile konuşabilirsiniz. Konuşmanızı yüksek sesle yapmanız da gerekmez, sessizce de yapabilirsiniz.
“İyi dostu olanın aynaya ihtiyacı yoktur. “ der Mevlâna. Ayna kadar, sizi, size tüm gerçekliği ile yansıtan bir dostunuz varsa eğer, çok şanslısınız demektir. Böyle dostlar herkese nasip olmaz; onun kıymetini bilin. Ne yazık ki böyle dostlarımız pek sevilmezler. İşin garip tarafı toplumda da pek de kabul görmezler. ” Doğrucu Davut “ diye adlandırılarak, bir çeşit tenkit edilirler bu kişiler. Çünkü bizim görmek istemediklerimizi bize gösterirler, duymak istemediklerimizi bize söylerler. Hepimizin böyle dostlara ihtiyacı olduğu kesin. Ancak cesareti olanlar ve çekinecek bir şeyleri olmayanlar böyle dostlara sahip olmayı arzu ederler.
HAYAT OKULU kitabımdan...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.