Kamer hanım’a mektuplar (22) Çok ilginç; bu büyük bir mesaj
3 Aralık 2013 19:45
HAB: Hayırlı akşamlar. Çok ilginç; bu büyük, kesinlikli bir mesaj; insanlığın geneline bir mesaj ama şimdilik en çok bize. Yeni macerayı sabırsızlıkla bekliyorum... Bir daha yolculuğa çıktığında korkma, zikir olarak “Ya Rabbi, Ya Rabbi” dersin. Korkarak dikkatini dağıtma ki gözlemde daha ziyade dikkatli olabilesin. Ve lütfen geri döndüğünde eğer kendini çok bitkin hissetmiyorsan gördüklerini hemen kayda geçir. Eğer bedenen yorgun isen zihnen gördüklerini tekrarla ki unutmayı önleyesin. Bu sefer seni sırtından yakalayarak götürmeleri, yeryüzünü ve onca gezegeni gözlemlemen içindir. Maşaallah, yaşadıkların için şükretmelisin. Zikirlerini gücünün yettiği kadar artır. Çünkü seni zikirlerin buralara getirdi. Artık süflîlerden korkman gerekmiyor. Emniyettesin. Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatlarının korumasındasın. Bu bilgiler yeniden yeniden üzerinde düşünülecek şeyler. Ancak resim tamamlanmadan anlamak zor. İnşaallah bu geziler devam eder ve resim tamamlanır, anlaşılması gerekeni anlarız...
Merak ettim seni götüren bir melek mi, bilinmez bir güç müydü? Yahut soru sormana imkân verildi mi? Verildiyse neler sorabildin de, ne cevap aldın? Selam es selame.
K: Abi beni götüreni ne gördüm, ne de sesini duydum. Ben yüz üstüydüm. O arkamda kalıyordu yukarıda. Tutuyordu beni. Kimdi, neydi hiç bir fikrim yok. “Ben korkuyorum” diye avaz avaz bağırdım, tık çıkmadı ondan. Velhasıl bilmiyorum. “Bu mesaj şimdilik en çok da bize” demişsiniz. Burda verilen mesajı benimle de paylaşabilirseniz beni çok mutlu edersiniz.
HAB: Uzun yıllardır, evrenin bir yerlerinde başka canlı ve bilinçli varlıklar, hatta Âdem’ler olduğunu düşünür, ancak temiz bilgi edinemezdim. Bu hususta bir keşif gibi geldi. Ama henüz resim tamam değil.
Mesela güneş sisteminden çıkıp çıkmadığınızı bilmiyorsunuz sanırım. Yani o insana benzeyen, ama bizden daha geri medeniyet, güneşin gezegenlerinden birindeymiş gibi anlattınız. Bir de uykuda mı, yoksa uyanık mı bu yolculuğu yaptığınızı net anlayamadım.
Benzer bir yolculuğa 25 yaşlarımda ben de çıkmıştım. Bedenim yatağımdaydı ve ruhen gidiyordum ve uykuda değildim. Dünya atmosferi içinde yolculuk yaparken çok hoşlanmıştım. Yolculuk sırasında geceydi ve ben belli bir mesafeden sonra aydınlık bir atmosferde dünyayı şimdi resimlerini net gördüğümüz mavi boncuk misali haliyle seyrediyordum... Belli bir hız ile dikey gidişim hızlı olduğundan seri olarak karanlığa girdim ki zifiri karanlıktı. Ben “İstimdat ya Resulullah” diye bağırdım. Korkmuştum. Bu imdat feryadının arkasından, gidiş hızımın binlerce katı hızla ama aynı rotada geri yatağıma bırakıldım. Meğer o yolculukta “Ya Rabbi, ya Rabbi” zikrini yapmam gerekirmiş. Rabbimizden yardım dilemek yerine kul Muhammed’den yardım dilemek hatalıymış. Bu bilgiyi de başka bir tayy-i mekân sırırını keşif sırasında açıkça bilgi veren melekten öğrendim. Burak’a binmekte zorlanmıştım ve “Ya Rabbi, ya Rabbi” de diye sağ kulağıma söylenmişti. Şimdi sen de bir daha korku yaşarsan ya “Ya Rabbi” zikrini yap yahut, “E lâ inne evliya allahu lâ havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenun” [Yunus, 62] ayetini zikrederek sakince görmen gerekenleri izle inşaallah.. Allah yardımcın olsun.
4 Aralık 2013 10.20
K: Hayırlı sabahlar çok kıymetli abim. Dün akşam müsait olamadım. Yazamadım. Kusuruma bakmayın lütfen. Şimdi yazayım inşaallah. Önce sorularınızı cevaplayıp bu seyahati biraz daha iyi değerlendirelim, diye düşündüm. Bunlar rüya değildi. Uyanıktım. Ben bir kaç gün yeğenimde kaldım. Evi apart. O yüzden birlikte yattık. Titreşimler yine had safhadaydı. Bu sebeple akşamdan O’nu tembihlemiştim. “Uyurken bir takım sesler çıkarırsam ya da hareketler yaparsam, sakın benim için endişelenip uyandırmak amacıyla da olsa bana dokunma” diye.
Hatta hem uçuyorum, hem de bağırdığımı duyma ihtimaliyle beni dürtmesinden endişe duyarak içimden, “İnşaallah bu kız bana dokunmaz, yoksa gidemem, düşerim” diye geçirdiğimi hatırlıyorum. Yeğenim kelimeler olarak duymamış. Sadece “Bir takım sesler çıkardın, ben de sen önden tembihlediğinden, sana dokunmamak için yatağın en kenarına kadar yavaşça çekildim” dedi.
Ve sizin dediğiniz gibi geceydi. Ben coğrafyayı aydınlık izlemedim. Sanki ay ışığı gibi bir aydınlık vardı ama bildiğimiz bir aydınlık değil, farklı bir aydınlık. Hem gece olduğunu görebiliyorum, hem de kıtaları ve denizleri seçebiliyorum. Uzay yine sizin dediğiniz gibi çok karanlık. Dünya da aynen dediğiniz gibi mavi boncuk gibi ve benim uzaydan baktığımda aydınlıktı. Diğer gezegenler karanlığın içinde, fakat gördüklerim tam bir ışık şöleniydi.
Mesela bir tanesinin yüzeyinde turunculu sarılı patlamalar oluyordu. Yani benim anladığım kendi içlerindeki patlamalardan ya da güneşten vuran ışığı yansıtıyor olabilirler. Emin değilim. Yıldızdı belki de. Ama büyüktüler. Birinin atmosfer gibi gaz vardı çevresinde mesela. Renkli renkli yansımalar oluyordu o gazlarda. Ama güneşi görmedim. O kadar büyük, o kadar aydınlık bir şeyi görsem onun güneş olduğunu anlayabilirdim diye düşünüyorum. Bizim güneş sistemimizden çıktığımı da zannetmiyorum. Ama yine de hiç bir şeyden emin değilim abi. Ben de bedenen gittiğimi hiç düşünmedim. Daha öncekiler için de düşünmedim bunu. Ama sanırım öyle zannediyorum sadece.
Abi şimdi esas dün akşam yazmak istediğim şeyleri yazayım inşaallah. Yattığımda, hatta bırakın yatmayı koltukta, şöyle başımı arkaya dayayıp gözlerimi kapamam bile yetiyor. Hemen mavilikler içinde bir tünel açılıyor. Ve ben içinde önce yavaş yavaş, sonra gittikçe hızlanmaya başlıyorum. Sanki arabayla otobanda gider gibi bir şey. Bu sebeple gündüz hiç bu hale girmemeye çalışıyorum, bölünmemek adına.
Akşam yattığımda en fazla 5-6 dk. İçinde o maviliklerin içinde tünel görüyorum. Tünelde aynı renk. Kesin hatlarla asla ayrılmıyor ama ben onu görebiliyorum. Kulaklarım ve başım çınlamaya başlıyor, uğultu yine çok yoğun. Genelde ileriye fakat 30 derecelik bir açıyla yukarıya doğru gidiyorum. Çok hızlanıyorum hem de çok. Korkacak kadar. Arada sağa dönüyorum, bazen sola. Bazen de hafif yavaşlıyorum ve 60 derecelik gibi bir açıyla yukarıya hızlanarak çıkmaya başlıyorum. Yani ileri, yukarı, sağa, sola gibi gidişlerle böyle son sürat gidiyorum. Belirtmek istiyorum, abi bunlar olurken uyuyor değilim. Tamamen uyanığım. Sonra sanki bir yere varmışım gibi kendiliğinden hız kesilmeye başlıyor. Hani sanki ben zeminden çok değil, sadece bir kaç metre yüksekte boşlukta duruyorum bazen. Bazen daha da yüksekte oluyorum.
Abi dağlar var, denizler, aynı burası gibi, kocaman kocaman vadiler... Önce sanki gözlerimin önünde bir tül varmış gibi. Silüetlerini çok net görüyorum. Ama fotoğraf netliğinde değil. Bir kaç kez fotoğraf netliğinde de gördüm. Çok yüksek bir dağın tepesinden aşağıları, manzarayı izlemek gibi yani. Aşağıya yaklaşmak istersem, istemem yetiyor. Yavaşça alçalıyorum ve zemini ki, zemin aynı burası gibi toprak. Yer yer yeşillikler de var. Ağaçlar falan aynı burası gibi. Yalnız hiç böyle ışıl ışıl günlük güneşlik olmuyor. Hep biraz loş. Önümdeki şeylere yaklaşıp yakından bakabiliyorum. Ama zemine basamıyorum. Hep boşluktayım. Benim istemim dışında sonra tekrar tünel açılıyor ve yine aynı yolculuğu yapıyorum.
Daha da yukarıya doğru daha dik açılarla çıkıyorum. Yine önceki gibi yerler, mekânlar. Yine izleyip bakınıyorum, yine yukarıya çıkıyorum. Bazen ilk çıktığım yerde inanması güç ama caddeler, sokaklar, binalar olan yerler bile gördüğüm oldu. Tüm bunlar olurken bölünmemem gerekiyor, bunu farkettim. Şu ana kadar 3 ayrı kata çıkabildim. Eşim uyurken kolunu bacağını atıyor ve beni bölüyor. Farkettim ki o zaman hemen ne kadar hızlı gidiyor olsam da yavaş yavaş durmaya ve aşağı kaymaya başlıyorum. Çok net görüyorum abi aşağı doğru kaydığımı. Tekrar dikkatimi toplamaya çalışıyorum. Eğer başarabilirsem düşüşü durdurabiliyorum. Bir kaç dakika sonra tekrar yavaş yavaş hızlanarak aynı yolculuğa devam edebiliyorum. Ama eşim birşey bilmiyor ki. Adamcağız sürekli beni böldüğünün farkında değil. Bir şey de diyemiyorum. O’nun yanımdaki varlığı sebebiyle üç ayrı kat ve oralardaki yerlerin üstüne çıkamadım. Şimdi tekrar zikirlerime yoğunlaşıcam inşaallah. Daha yukarılara çıkabilmek istiyorum. Bunun yoğun zikirle paralel yürüdüğünden kesinlikle eminim. Kendi kafamda tüm bunları ben de anlamaya çalışıyorum. Ama sizin düşüncelerinizi de bilmeyi çok istiyorum.
Yine daha önce yazmayı unuttuğum bir şey var. Abi, yattığımda, gözlerimi kapadığımda çok insan yüzü görüyorum yine. Bu yüzler çınlamaların hemen ardından başlıyor. O gece uzaya gitmeden önce de türlü türlü insan yüzleri görmüştüm. Eskiden de görüyordum ama arada bir fark var: Eskiden gördüğüm yüzler bizim gibi yüzlerdi. Yani bu dünyadan, bizlerden birileriydi. Şimdikiler kesinlikle bu dünyadan değiller. “Nereden biliyorsunuz?” derseniz bildiğim bir şey yok, bu sadece his. Genel hatlarıyla insanlar ama bizim gibi değiller. Hatlarında, nasıl ifade edeyim bilmiyorum ama bir şeyler farklı işte. Onlar buradan insanlar değiller. Hatta bir tanesinin göz yuvaları arpacık şehriyesi şeklindeydi. Yanlara doğru biraz daha uzun ve sivri. Ama kötü hissetmiyorum onlara bakarken. Hatta o suflîlerden bile görüyorum arada. Bundan eminim. Nasıl derseniz, onlar tam insan gibi değil. Mutant gibiler biraz daha. Ve oldukça çirkinler. Hatları daha deforme olmuş gibi. Ama onları çok az görüyorum, çok çok az. Daha çok insan görüyorum.
Ve bir erkek var. Onu sık görüyorum diyebilirim. Yüzünü hiç açıklıkla görmüyorum. Yüzünün bazı bölümlerini… Bazen alnını, kaşlarını falan, bazen çenesini, yanaklarını görüuorum. Sakallı. Düz, biraz uzun saçlı. Çok güzel bir erkek. Bir kaç kez O’nu tam olarak gördüm. Ama 10-15 metre kadar uzakta, sanki bir şeyin üzerinde oturuyor ve hafif yan duruyor. O eskiden giydikleri cübbeler gibi bir şey var üzerinde. Loş oluyor. Çok seçemiyorum. Zaten görüntüler de çok uzun süre durmuyor. Netleşip 1 ya da 2 saniye kadar kalıp dağılıyorlar. Yine bir kadın var, orta yaşlı bir kadın. O erkek gibi O’nu da sık görüyorum. O’nun da yüzünü hep kısım kısım görüyordum. Geçen gün tam yüzünü gördüm. Hem de tam gözümün önündeydi. Çok yakın. Fevkalâde sade, bir o kadar da kişilikli bir yüzü var. Çok güzel bir kadın. Çok asil. Gözlerimin tam içine baktı. Ama ses yok. Sadece görüntü. Ve yine o göz. O göz yine geldi. Çok güzel bakıyor bana. Secdede bile orda. Namaz kılarken secdeden bakıyor bana. Pırıl pırıl bir bakış. Öncekinden tek farkı bu gözün, önceki sol gözdü, bu defa sağ göz. Çehresi, kirpikleri nasıl güzel, abi anlatılır gibi değil. Daha çok bir bayan gözünü andırıyor. Genelde önden görüyorum, bazen de yandan. Gözünü açıp kapatıyor. Bir kaç kez o gözü yandan gördüğümde hafiften gözün çevresini gördüm sanki. Yanağına doğru. Selam es selame.