Sabah Dokuzda, Yavrum.
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sabaha doğru otobüsten indim. Küçük deniz kenarında bir kasabaydı burası. Başım bayağı dönüyordu. Hava kurşuni renkteydi. Hafif hafif yağmur yağıyordu.Telefondaki mesaja tekrar baktım.”Sabah dokuzda ara beni yavrum. Annen” yazılıydı. Daha iki, üç saat vardı. Küçük bavulum elimde deniz kenarına geldim. Annemi bir aydır görmüyordum. Çok özlemiştim. Burada fizik tedavi görüyordu bir hastanede. İnşallah ayaklarındaki ağrılar dinmiştir, yürüyebiliyordur diye düşündüm.
Deniz kenarında kumlar üzerinde yürümeye başladım. Martıların sesleri hiç durmuyordu. Kıyıdaki yan yana, beyaz renkteki, tek katlı, prefabrik evlerin yanına vardım. Camında kiralık yazan bir evin önünde durdum. Çok güzel görünüyordu önünde küçük bir bahçesi de vardı. Ev sahibinin evi yan taraftaydı. Kapıyı çaldım. Yetmiş yaşlarında, ak sakallı biri kapıyı açtı. Üç günlüğüne evi kiraladım.
Evin kapısını açtım. İki odalı evin denize bakan odasına geçtim.Yatağa boylu boyunca kendimi bıraktım. Dışarda balıkçılar teknelerini karaya çekmeye çalışıyorlardı. Çok yorgun olmama rağmen dayanamadım, dışarı çıktım. Elleriyle kalın urganı uflaya puflaya çekmeye çalışan balıkçılara merhaba dedim. Urganın bir tarafından da ben tuttum. Urganı kıyıdaki babaların birine bağladık. Balıkçılar gülümseyerek baktılar bana. El sallayarak vedalaştım onlarla. Tekrar eve geldim. Birazcık uyumaya çalıştım. Gözlerimi kapamamla uyumam bir olmuştu.
Sabah dokuza az kalmıştı. Anneme bir hediye alsam diye düşündüm. Dışarıda yağmur hala yağıyordu.Montumun kapşonunu kafama geçirdim. Caddenin karşısına geçtim. Küçük ama sevimli bir pastaneden içeri girdim. Tezgahtaki on altı, on yedi yaşındaki kıza süt ve poğaça siparişi verdim. Sıcak sütümü içip taze poğaçamı yedim. Kalkarken vitrindeki tatlılara baktım. Annemin en sevdiği tatlı olan fıstıklı baklavadan bir kilo aldım. Geldiğim yoldan tekrar geri dönerek prefabrik evime vardım.
Saate baktım. Saat dokuzu bir dakika geçiyordu. Annem özellikle niye dokuzda ara diye mesaj çekmişti. Hiçbir anlam veremiyordum.Telefonumun ajandasındaki a sırasından “annem” yazılı yere geldim üzerine bastım. Telefon üç, dört kere çaldı.
Genç bir kadın sesi: “-Alo? Kimi aradanız?”
“-Annemi, Nezihe Hanım’ı aramıştım. Kendisi orda değil mi?”
Karşıdaki güzel, etkileyici ses: ”-Beyefendi anneniz 2004 yılında öldü. Şu an 2015 yılındayız ” .
“-Peki siz kimsiniz hanfendi?” .
Karşıdan cevap gelmedi. Ben tekrar”-Alo,aloo!” diye bağırdım.
Telefonu kapatmadı beni dinliyordu.Bir kaç kere daha “-Alo,aloo !” dedim, sonra telefonu kapadım.
Yağmur damlaları pencerenin camından aşağıya doğru süzülüyordu. Bir martı pencerenin önüne yanaştı, gözlerini bana dikti. Gözlerimden yaşların ağır ağır indiğini fark ettim. Martı başını sağ tarafa çevirdi. O da benim gibi ağlamaya başladı. (Bu öykü gördüğüm bir rüyanın kağıda dökülmesidir.erhanbay)
YORUMLAR
Ne olmuş, anlayamadım.Zamanda yolculuk mu yapmış? Telefona bakan niye açıklama yapmamış.
erhanbay
Mücella Pakdemir
Rüya olduğu belli değil. Rüyadan gerçek hayata geçiş bölümü yok. Yazıyı anlaşılır olmaktan uzak tutuyor dolayısıyla.
erhanbay
Mücella Pakdemir
Son paragrafı
...
altına alıp,
Kan ter içinde uyandım. Yağmur damlaları pencerenin camından aşağıya doğru süzülüyordu. Bir martı pencerenin önüne yanaştı, gözlerini bana dikti. Gözlerimden yaşların ağır ağır indiğini fark ettim. Martı başını sağ tarafa çevirdi. O da benim gibi ağlamaya başladı.
diye bitirebilirsiniz.
Bu durumda o açıklamaya da gerek kalmaz.
Kaleminize sağlık Erhan Bey. Kutlarım.