avm günlüğü
Hafta sonu , kapalı havalarda çoğumuzun tercih ettiği gibi avm’deyiz. Yemeğimiz bitmedi ama karnım biraz doyunca canım sigara çekti. Bizimkilerden izin isteyip avm’nin sigara da içilebilen balkonlu bölümüne geçtim. Her yer tıklım tıklım.
Çayını, kahvesini alan kendini balkona atmış. Bir çay alıp boş bulduğum masalardan birine oturdum. Çantamdan sigaramı ve telefonumu çıkardım. Akıllı telefonların en sevdiğim özelliklerinden biri de böyle zamanlarda yani kalabalık bir ortamda yalnızken, insanı meşgul ederek nereye bakacağını bilemeden oturmaktan alıkoyması.
Herkesin elinde telefon. Muhtemelen az önce yemek yedikleri ya da sinema izledikleri mekanlardan yer bildirimi yapmayı ihmal etmediler.
Ne de olsa devir tüketim devri. Çılgınlar gibi gezip, yiyip içip, eğlenip facebook ya da instagram gibi sosyal paylaşım sitelerinden büzülmüş dudaklarıyla (artı fotoğraflara rötuş yapıp güzelleştiren programlarla) çekilen fotoğraflarla birilerine mesaj verme devri.
Akarkene… koparkene…
Ki evde oturduğu yerde kopan bir neslin ebeveynleriyiz
Telefondan sıkılıp etrafı izliyorum. Hava soğuk ve yağmurlu.
Karşı masadaki genç kızın kot pantolonunun dizindeki yırtıklar nerdeyse kafam kadar. Üşümüyor mu bacakları diye düşünüyorum. Gayet rahat. Sevgilisi de o da telefonlarına dalmışlar.
Arada bir konuştukları da oluyor.
Yan masamda oturan, üzerindeki kıyafetlerden, yemek yediğimiz lokantanın çalışanları olduğunu tahmin ettiğim üç genç kız kıtlıktan çıkmışçasına yemek yiyip hararetle telefonlarını kurcalıyorlar.
Bir çay daha içesim var. Arkaya doğru eğilip bizimkilerin masasına bakıyorum. Oğlumun yemek yerken hareket eden kollarını görünce içimden sevgi sözcükleri ve dualar geçiyor hemen. Oysa yan yanayken kedi köpekten farkımız yok. Atarlı ergen adayının atarlı annesi olarak onu en çok uyurken sevebiliyorum. Gün içinde genelde tavırlıyız birbirimize.
Boşalan masalardan birine, üstlerinden başlarından inşaat işçisi olduklarını düşündüğüm üç genç gelip oturuyor. Üstlerinde bir çekingenlik, ait olmama tedirginliği ve ellerinde iki poşet.
Elimde olmayarak izlemeye başlıyorum. Bir tanesiyle birkaç kez göz göze geliyoruz. Tenha bir yerde olsam korkacağımdan ve hemen uzaklaşma isteği duyacağımdan eminim. Kendimi sorguluyorum. Neden?
Ve fark ediyorum ki onlar da korkuyorlar. Ellerindeki poşetleri açınca içinden çikolata, cips ve gazlı içecekler çıkıyor. Saklamaya çalışarak yiyip içerken etrafı kesiyorlar bir yandan.
Eyvah!
Şimdi garsonlardan biri gelecek ve burada başka bir yerden aldıkları şeyleri yiyemeyeceklerini söyleyecek.
Mahçup olacaklar. Olay çıkaracaklar belki. Ortalık karışacak.
Tam bunları düşünürken garsonlardan biri sürgülü kapıyı iterek balkona geliyor ve masalarının yanına yaklaşıyor.
Sanırım sadece ben ve onlar farkındalar bu olasılıkların.
(Lütfen bi’ şey deme!)
Garson yan gözle şöyle bir bakıp başka yöne yöneliyor.
Rahat bir nefes alıyorum.
YORUMLAR
AVM'ler de hayatımızın vazgeçilmezleri arasında yerini alırken , bir kültürün de üreticisi/yaratıcısı oldular.
Artık oraların da bir adabı,bir usulü var.Ve haberi olmamak mazeret değil.Çok çok ayıp...çok çok hatta.
Artık hayatımız iki "meşazın" dudakları arasında yitip gidiyor.
Biz artık trans halinde yeni ürünleri karıştırırken gaipten gelen "ulan alsana şu gömleği..al lan ..al..al bak sonra bu fiyata nah bulursun" uyarıları ruhumuzun derinliklerinden cüzdanımızın boşaltım sistemine uğrayıp saflığımızın hunisinden akıp banka hesabımıza nüzul olunca biz anca bir ay sonra banka ekstresini görüp kendimize geliyoruz.
Bu hal hepimizde var.
Bende yok desem inanır mısınız ki ?
Biliyorum.
Bu hayatımızın bir kesitini aktardığın için sağol değerli yazar/ şair arkadaş.
Sen vazgeçilmezlerden oldun.
Nazar hala değmedi mi?
Selam ve saygı ile.
Şiirin muhteşem.
Kaçırmışım ..
deniz-ce
bu h.sonu kendimi yeşillikler arasına atacağım inşallah; )
Teşekkür ederim erol abi.
Güzel bir paylaşım.
Sigara hariç,
diğer her bir şey çok güzeldi.
Anlatım da...
deniz-ce
Belki çok sıradan bir durum ama hissettiklerim öyle değil.
Durduramadigim bir sorgulama içindeyim.
Anlat kurtul dedim;)
Teşekkür ederim.