- 797 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ELLERİNDEN NE GELİRSE YAPIYORLAR
Hadi siyasiler siyaset gereği, her zaman, her vesile dini kullanarak, İslam’ı haddinden fazla kirletiyor, kötü önek oluşlarıyla İslam’ın aslını bilmeyenleri, inancı zayıf olanları her geçen gün biraz daha soğutup dinden uzaklaştırıyor, inançlarını yok ediyor!..
Peki bu din adamlarına ne oluyor? Bunlar da mı siyaset ya da başka bir şeylerin güdümünde ya da bunlar da mı bilmiyor İslam’ı, hiç mi okumadılar Kitabını?!
Peygamberin, “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” sözünden de mi haberleri yok?!
İslâm dininde aşırılığın ve zorluğun yeri yoktur. Dinlerin sonuncusu ve en mükemmeli olan İslâm dini, insanlık için dünya ve ahiret saadetini temin etmek üzere gönderilmiştir. Bu yüce dinin, evrensel niteliklerinden birisi de kolaylık dini olmasıdır.
İslâm dini, insanları zora ve sıkıntıya sokmak için gelmemiştir. O’nun gayesi, insanların iç ve dış dünyalarının saflığını, sadeliğini, berraklığını korumaktır. İnsanları iyiye, güzele, doğruya yöneltmektir. İnsan olmaya, dürüst olmaya, erdemli olmaya davettir…
İnsanı gücü nispetinde sorumlu tutan Allah, Kitabında da bunu belirtmiştir. “Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Sizi doğru yola kılavuzladığı için Kendisini yüceltmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.(BAKARA SURESİ 185.AYET)
Her konuda olduğu gibi, dinin kolaylık prensibini hayata geçirmek konusunda da Peygamberimizin hayatı ve uygulamaları bize en güzel örnektir. Allah’ın sınırlarından ayrılmamayı ve sınırları aşmamayı şu sözleriyle hatırlatmış ve "Muhakkak ki din kolaylıktır." "Bu din, kolaylık dinidir. Kimse dini geçmeye çalışmasın, başaramaz, yine de yapamadığı eksiklikleri kalır ve üstünlük dinde kalır"
Buna daha da açıklık getirmek için, Hz Aişenin anlattığını dikkate almakta fayda var. “Resûlullah iki şey arasında muhayyer bırakıldığında, günah olmadığı sürece mutlaka en kolayını seçerdi. Günah olursa, bundan en uzak insan O olurdu Hz. Peygamber daima işlerin kolay olanını tercih ederdi.”
Bu ayet, hadis ve nakledilenden de anlaşılıyor ki, dinde esas olan zorlaştırmak değil, kolaylaştırmak ve sevdirmektir.
Yeri gelmişken, tutuculara da örnek vermek istiyorum…
Hz. Muhammed, her konuda, sabit davranmamıştır. Örneğin, namazını kimi zaman uzun sürede kılmış, kimi zaman kısa kesmiştir. Teravih namazını kimi zaman kılmış, kimi zaman terk etmiştir. Gerekli durumlarda, iki vakti birleştirip cem etmiştir. Kimi gece namazına kalkmış, kimi kalkmamıştır…
Saçını bazen yandan, bazen ortadan ayırmış, kimi zaman da iki yanda örmüştür…
Yaşadığı coğrafyanın gereği, kendisine peygamberlik görevi verilmeden öncesinde de olduğu gibi, sarık ve kandura kullanmıştır. Peygamberliğinin ya da İslam’ın gereği nedeniyle değil.
Özetle, her konuda, bire bir kendisini taklit etmememizi, kendi şartlarımızla değerlendirmemizi temine çalışarak örneklemiştir.
Yazılacak pek çok şey, verilecek pek çok örnek olmasına rağmen, lafı fazla uzatmadan, din adamları(!) na dönmek istiyorum…
İster Diyanete sorun, ister sıklıkla televizyonlara çıkanlara, ellerinden geldiğince zorlaştırmaktalar İslam’ı, ellerinden geldiğince vazgeçirmekteler insanları!..
İsterseniz, açın bir telefon ve sorun siz de aynılarını.
Kadıncağız, “Gerek iş yoğunluğum, gerekse ihmalkarlığım nedeniyle, kılamadığım namazlar var. Ben bu borcumu ödemek istiyorum, Vakit namazlarının sadece farzını kılıp ardından da kazaya kalan farz namazlarımı kılsam olur mu?” diye soruyor.
Yanıt: Olmaz, vakit namazını da, kazasını da sünnetiyle kılacaksın.
Şimdi; kadın sabah namazını evde kılıp işine gitmek üzere evden çıkıyor, öğlen, ikindi ve belki de akşam namazında da ortamı uygun olmadığından kılamamış oluyor. Akşam evine yorgun argın gelip yemek yapacak, yiyecek, bulaşık, çamaşır, ütü, çocukları ve eşiyle ilgilenecek, çocukların dersi, eşinin çayı kahvesi, meyvesi… Ardından, vitriyle birlikte 13 rekât yatsı namazını, 10 rekât öğleyi, 8 rekât ikindiyi ve 5 rekât akşamı kılacak. Toplam 36 rekât namaz. Ardından da bir günlük, 40 rekat kaza namazı, toplam 76 rekat namaz!..
Bu kadının hiç mi misafiri gelmeyecek, hiç mi misafirliğe gitmeyecek, hiç mi çocukları ya da eşiyle sohbet etmeyecek, gazete okumayacak, haber dinlemeyecek, dinlenmeyecek ve uyumayacak?
Çok belli ki bu yanıt karşısında yapacağı tek şey, nasılsa kabul olmayacak diyerek farzları kılmaktan, zamansızlık nedeniyle de, sünnetleriyle birlikte kılmaktan da vazgeçmek olacak!.. Yani namaz kılmayı bırakacak!..
Kadıncağız namazını kılmak ve borcunu ödemek istiyor, heves ediyor, ne olur biraz yardımcı olsan, kolaylaştırsan, üstelik Kuranda kaza namazı diye bahsedilen bir namaz yok. Sadece Peygamberin uygulayışları ve söz ettiğinden bahsedilen ve fukahanın söylemlerinde var. Aslında bazı durumlarda kaza gerekiyor, bazılarında ise sadece af dilemek gerekiyor. Çok detaylı bir konu, o nedenle girip de uzatmayacağım bu yanını…
Ne olur bunu böyle açıklasan ve de desen ki: Kardeşim madem arzu ediyorsun, zamanının uygunluğunca, sana kolay geldiğince, içinin rahat ettiğince ibadetini yapmaya gayret et. Çoluk çocuğunun rızkını temin etmek de, onlara hizmet etmek de, hayırlı ve güzel ahlaklı evlatlar olarak yetişmelerini temin de en büyük ibadetlerdendir. Allah senin içinde bulunduğun şartları da, hepsini birden yerine getiremeye gücünün de, zamanının da olmadığını biliyor. Niyetin güzel, sen niyetince, yapabildiğince yapmaya gayret et ibadetini. Madem şartların uygun değil, şimdilik farz namazlarını kıl, terk etme, inşallah tam gönlünce, gereğince ve vaktinde kılmak da nasip olur bir gün…
Olmaz… İllaki zora koşacak!.. Kabul olmaz diyecek Allahtan icazet almış gibi!..
Bir başkası soruyor yine: Benim okuma yazmam yok, duaları da ezberleyemedim, çok uğraştım ama ezberleyemiyorum da, ağır ve yoğun bir işim de var, namazlarım çoklukla kazaya kalıyor ve ben içimden, kendimce Türkçe dua ederek namaz kılıyorum. Allah kabul eder mi?
Yanıt, bir öncekinin aynı ve namazda okunacak dualarla sıralarını da sayıyor bu defa, bunları sırasıyla ve Arapça okumazsan kabul olmaz, hele de Türkçe hiç olmaz diyor!..
Ya hu, adamcağız belli ki iyi niyetli, namaz da kılmak istiyor ama yine belli ki ezberleyemiyor, aklında tutamıyor, var bir sorunu…
Sen şimdi bu adama böyle söylersen, bunun da yapacağı tek şey, nasılsa kabul olmuyormuş diye tümden terk etmek namazı!..
Oldu mu şimdi?
Ne olur bu adamcağıza, “Allah kabul etsin, aslı böyle ama madem her şeye rağmen ezberleyemiyorsun, sen yine öğrenmeye, ezberlemeye gayret et ama bu süreçte de, yine bu güne kadarki gibi kılmaya devam et. Sakın terk etme namazı, dileyelim ki Allah kabul etsin” desen?
Hatta bazılarının sorusu karşısında iyice ileri gidip kesin ve katı kurallarla tarif de ediyorlar namazı…
İki ayak arasında, dört parmak mesafe olacak diyor kimisi, kimisi de, ayaklar birleşik olacak ki şeytan arkadan gelip ayaklarının arasından geçerek önüne gelmesin, şaşırtmasın seni!..
Otururken sol ayağın ön kısmı yere yatık, topuk yukarıda kalacak şekilde dik olacak, sağ ayak bilekten ona doğru bükülerek oturulacak. Böyle olmazsa, olmaz namaz, öyle sandalyede falan da olmaz, yastıklara secde de yasak!.. Bunu böyle yasaklamayanı da var, farklı farklı kurallar koyanı da…
La havle…
Kardeşim neden engelliyorsun insanların namazını, neden zora sokuyorsun?.. Keyfi değil ki kişinin yaptığı, belli ki bir sağlık sorunu var, olmuyor, yapamıyor senin dediğin gibi. Ayrıca Allah gerektiğinde hoş görülü ve affedici değil mi, bilmiyor mu o kişinin durumunu, neden vaz geçmelerini temine çalışıyorsun ısrarla?!
Neden santimlerle kalıplaştırıyorsun namazı, adam ayaklarımın arasındaki mesafenin ölçülere uygunluğunun kontrolünü mü yapacak sürekli, yoksa kendisini rabbine teslim ederek, her şeyi unutup kendini vererek namaz mı kılacak?
Kadın soruyor, Hacca gitmeyi çok istiyorum ama dönüşte başımı örtmem gerekiyormuş ama ben örtemem, Haccım kabul olmaz mı?
Hayır, olmaz, örteceksin…
Ya hu, bu böyle mi söylenir, kadının resmen Hac ibadetini engellediğinin farkında değil misin?
Desene ki: Hanım Kardeşim, evet örtmelisin ama Hac İslam’ın şartlarından, başını örtmek zorunda kalma endişesiyle terk etme bu ibadeti. Sen Haccını yap, inşallah nasipse, başını da örtersin bir gün…
Bir başkası, ojeli tırnakla namaz kılabilir miyim diye soruyor.
Ona da yanıt aynı, zinhar olmaz. Abdestin de, namazın da kabul olmaz.
Evet, abdestin şartlarına uymuyor oje ama önce abdestin şartlarını anlatsan… Aslında olmaz ama mutlaka oje de sürmek istiyorsan, ojeni abdestliyken sür ama mümkün mertebe ojeli abdest almamaya çalışarak, namazını sakın terk etme” desen ne olur? Zaten bir müddet sonra, o kadının o şekilde namaz kılmak içine sinmeyecek ve doğru olanı yapmaya başlayacaktır.
Yine bir soru: Kuranda namazın 5 vakit olduğu yazmıyor, 3 vakit olduğu anlaşılıyor, 3 vakit kılsam doğru olur mu?
Başlıyor hocamız miraç hadisesini anlatmaya: Hz. Muhammed’e Allah 50 vakit namaz emretmiş. Dönüşte Hz. Musa’ya rastlamış, Hz. Musa, sanki Hz. Muhammedin kafası çalışmıyor, düşünemiyormuş gibi akıl vermiş, “Çok fazla, ümmetin bu kadar namazı kılamaz” demiş. Hz. Muhammed de tekrar yukarı çıkıp, Allaha yalvarmış sayıyı biraz indir diye, Allah da indirmiş ama her defasında Hz. Musa karşı çıkmış. Hz. Muhammed de defalarca ine çıka, nihayet 5 vakti kabul ettirmiş. O nedenle şükredip 5 vakti de vaktinde kılmalı kazaya bırakmamalıymış.
Olur iş mi bu şimdi?
Allah bilmez mi yarattığı kulunun gücünün neye yetip yetmeyeceğini, Allah bilmiyor da, Hz. Musa mı biliyor bunu?
Bu Hz. Musa’yı daha akıllı, daha yüce, Hz. Muhammedi (haşa) aptal, düşünemez durumuna koymak değil de nedir?
Allah’ın emrine, Hz. Muhammed karşı çıkar mı, çıkabilir mi, Allah’la pazarlık eder mi?
Düşünemiyor mu bunlar da, bu hikayeyi naklederek, hem Allah’ı, hem de Peygamberini bu denli küçültüp karalıyorlar?!
Daha pek çok örnek verebilirim ama çok vaktinizi de almak istemiyorum.
Sn. Hoca Efendiler, lütfen Kurana sadık kalınız, leke sürmeyiniz, zorlaştırmayınız, hurafelerle doldurup yanıltmayınız insanları!..
Siz Müslüman kardeşlerim, lütfen siz de, sorularınızın yanıtını Kuranda arayınız, bulamadıklarınızı da her önünüze gelene sormayınız. Soracak doğru birini bulamıyorsanız da, lütfen aklınızı kullanınız diyerek bitirmek istiyorum sözlerimi.
Allah hepimizin inancını da, ibadetini de doğru kabul etsin ve doğruya eğindirsin inşallah.