Çözülmemiş travma / Paylaşım
Prof. Nevzat TARHAN
Çözülmemiş travma
26 Haziran 2008
Türkiye gerçekten sosyal psikoloji laboratuarı olarak bütün semptom zenginliğini gösteriyor. Travmadan travma çıkaranlar, travmadan ders alanlar ve almayanlar, travmayı siyasi rant haline dönüştürenlerle yok sayarak inkar edenleri izliyoruz. Zihin haritasında kırmızıçizgileri çok olanların fena halde kafaları karıştı.
Travma, şok yaşantı, psikososyal gerginleştirici psikiyatride eş anlamlı kullanılır. Travmanın hem olumlu, hem olumsuz anlamları vardır.
Kişinin psikolojik bütünlüğünü tehdit altına alan ve psikolojik dengesini (Homeostazis)bozan her şey travmadır. Sosyal olaylar da doğal afetler gibi toplu travma yapabilir. Devrim süreci evrim sürecinden farklı olarak travmatik puanı yüksek bir süreçtir.
İnsanda bir travma yaşandığında dört evre olur. İlk evre inkâr evresidir. İkinci evre protesto, üçüncü evre pazarlıktır. Dördüncü evre olarak depresyon gelir. Kabul evresine geçilirse travma çözülmüş olur. Eğer depresyon evresi uzun sürerse kişide yeti yitimi başlar, gelişememe ve psikosomatik hastalıklar ortaya çıkar.
Depresyon döneminin bitmesi için kişinin travmatik olaya mantıksal çözüm üretmesi gerekir. Beyin konuyu çözerek olaylar dosyasına koyduğu için kazanımlar kalır. Pikolojik savunmalar güçlenmiş olur, kişi olgunlaşır. Travma biter.
Bugün Türkiye’de laiklik ve bölücülük konusunun hala konuşuluyor olması büyüme, gelişme ve ilerlemeye odaklaşamamamız ile travmayı çözemememiz nedeniyledir.
Kimlik krizi travma ilişkisi
Travma, kişinin kültürel kimliği ile ilgiliyse yeti yitimi daha fazla olur. Kimlik çadır gibidir. Çadırı olmayan insan yeni girişimler yapamaz.
Türkiye modernleşme sürecinde birden toplumun üzerinden kıyafeti, elinden kitabı ve kafasını soktuğu kültürel sığınağı alındı. Psikolojik bütünlüğü sağlayan değerler zedelenince enerjisini hep bu değerleri korumaya verdi. Model aldığı kişiler topluma örnek olamadı. Kürt kökenli insanlar ana dilini koruma refleksi ile okula ve öğretmene direndi. Dindar insanlar despotizm ve totaliterizme karşı içe kapanmayı tercih etti. Bütün bu tepkiler toplumsal depresyon işareti idi ve yeti yitimine neden oluyordu. Askeri darbelerle travmalar tekrarlandıkça insanların motivasyonu kırıldı. Türkiye geri kalmaya devam etti. Kore, İspanya ve Japonya bizi geçti.
Modernizmi toplumun iyiliği için sunduğunu söyleyenler iyi örnek olamadılar. Kendi çocuklarını okuttular, şehrin iyi yerlerinde oturdular, halkı dışladılar ve kibirli bir imtiyaz oluşturdular.
Bugüne gelirsek Türkiye zorunlu olarak dünyaya açıldı. Yeni seçenekleri gördü. Depresif ruh halinden çıkmak istedi ve nedenleri sorgulamaya başladı.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir M. Fırat “The New York Times” gazetesinde Sabrina Tavernise ile bir röportaj yapınca ‘Kral çıplak’ denilmiş gibi olundu. Konuyu sosyologlar hep söylüyorlardı ama siyasetçi bir kişi söyleyince algı çarpıklıklarını daha iyi gördük.
Modernleşme travması daha sağlıklı olabilir miydi, bugün ne yapabiliriz sorusunu sormak yerine niyet okuma refleksi ortaya çıktı. Neyse ki, sayın vekil yalan ve kıvırma üzerine kurulu eski politik tarz yerine onurlu, tartışmaya açık bilimsel bir duruş gösterdi. Çok iyi oldu. Artık bu konuyu siyasetçiler değil bilim adamları tartışmalıdır.
Sayın Fırat “Türk toplumu travmatize edildi, bir gecede kıyafetlerini ve dillerini değiştirmeleri söylendi. Dini alışkanlıklar altüst edildi. Böyle bir travma yaşamayan toplumlar kimin nasıl giyindiğini önemsemezler” diyerek şekilperest statükonun ezberini bozdu.
Bu gerçeği ifade etmek bazılarında travma etkisi yaptı. Derin analiz yapmadan modernleşmek kolaylarına gelmişti. Gerçeği olduğundan farklı algılayan(derealizasyon) veya gösteren resmi ideolojinin temel argümanı tartışılır oldu.
Derealizasyon içindeki kişi algı çarpıtması olduğu için olaylara orantısız tepki verir. Bina hafif sallansa deprem oluyor zanneder. Bugünde başörtülü bir genç kızı görünce ‘eskiye dönüyoruz’ diye aşırı tepki verdikleri gibi bu tartışmadan da rejim tartışması çıkardılar.
Diğer algı çarpıtması da kendini olduğundan farklı algıladıkları için (Depersonalizasyon) kontrolü kaybettiklerini hissettiler. Biz özeliz, imtiyazlıyız savunması ile bir sosyal denge kurmuşlardı. Egolarını böyle koruyorlardı. Değişmeleri gerektiğini hissedince yine orantısız tepki verdiler. Ellerindeki silahı topluma doğrultmaları gerekip gerekmediğini düşünüyorlar.
Ret, inkâr ve olayları farklı algılayarak sorun çözülmüyor. Komplikasyonlu travma, seçilmiş travma şeklinde toplum ruh sağlığını bozuyor.
Bırakalım salınım ve titreşim sürsün. Sosyal bilimciler bir hekim gibi yol göstersinler. Pandomin etkisi yavaşlayarak dursun. Aksi takdirse sarkaç tekrar başa dönüp hızlanmaya devam edecektir.
Toplumun sinirlerini bozmaya, geri bırakmaya kimsenin hakkı yok…
Nevzat TARHAN
[email protected]
YORUMLAR
sayın hocam
ağzı olanın , ağzına geleni söylediği şu zamanda aklı başında ve gerçek bir yazı okuduğum için çol mutluyum. evet tartışmasız gerideyiz, geri bırakıklıyoruz ve çoğunun geriye ve geçmişe özlemleri var.mevki sahiplerinin
çoğu nerde ve ne amaçla bulunduklarının farkında değiller ama istisnasız her konu hakkında bilgi sahibiler(?) bitmez tükenmez yorumları ve tepkileri var alakasız yorumlar ve orantısız tepkiler uzun uzun yıllardır kaosun içinde olan türkiye yi daha da içine çekmekte.ve biz tartışa duralım türkiye laik mi değil mi?