- 1670 Okunma
- 8 Yorum
- 3 Beğeni
"Maraş Maraş Derler de Bu Nasıl Maraş?.."
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yirmi beş yıl var ki Maraş’a gitmemiştim...Memleketim olan Afşin, her ne kadar Maraş’a bağlı olsa da gerek yolun meşakkatli ve bozuk olması, gerek Ankara yoluna sapa düşmesi, gerekse Afşin’den üç, üç buçuk saatte ulaşılmasından ötürü Afşin ve Elbistan ahalisi Maraş’a pek gitmez, hastalarına deva bulmak ve ticari işlerini görmek için daha çok Kayseri’ye giderlerdi..Elbette Kayseri’nin imkanları Maraş’a göre daha fazlaydı, fakat resmi işlemlerde mecburen kırk yılda bir de olsa Maraş’a yolumuz düşerdi..
Maraş, gençlik hafızamda yemyeşil bir dağın eteklerinde mazbut bir Osmanlı şehri olarak kalmıştı.(Hoş hâlâ da öyle ye...)Yıllar sonra babamın rahatsızlığından dolayı yeniden Maraş yollarındaydım.Akşamın sekizinde bindiğim otobüsle Eskişehir, Ankara, Kırıkkale, Kırşehir, Kayseri, Pınarbaşı ve nihayet Göksun’a gelmiştim.Göksun’dan sonra bir kıyamet yeşillik başlıyordu dağlara doğru...Sağ yanıma bakamıyordum, zira tam Göksun Ovası’ndan Tahtalı Dağlara doğru, bir imansız uçurum var ki, nasıl olduğunu ne siz sorun ne de ben söyleyeyim.Rahat bir iki bin metre var uçurumun derinliği...Allah’tan kazasız belasız tırmanıyoruz yokuşu...Sabahla birlikte dağ başları bulut bulut, kuşlar şakıyor olmalı şimdi bu kayalarda...Tanrı, yeşilin her tonuyla bir renk cümbüşü halinde cennetten bir anlık görüntü sunuyor burada; gerçi ağaçlar bazen sıklaşıp bazen seyrekleşse de, başka hiçbir yerde görmeyeceğiniz tablo gibi bir coğrafyada gözlerim dalıyor, ta ilk gençliğime, arkadaşlarla Maraş Pavyonlarına para yemeye gittiğimiz deli dolu günlere gidiyorum...Ah Tanrım, ne olur bir de babam ölmese ve birazdan hastaneden çıkarsak onu, gülerek bana :
"--Az kalsın gidiyorduk öbür tarafa Memet, vallahi yine kefeni yırttık, oğlum sen de artık cuma namazlarına olsun git yahu!"dese.Ben yine umursamasam, "Tamam babacığım, gideriz."deyip geçiştirsem." Hayır bu defa söz geçiştirmeyeceğim,Tanrım lütfen öldürme onu...
"Dağlar dağlar ulu dağlar imanım
Yalnız sizde kaldı en son gümanım..."
demiştim bir şiirimde.Aklıma geliverdi birden, dizeler istemsiz döküldü dudaklarımdan.Ah babam, dağlar yiğidi babam, eller iyisi, Koç Köroğlu babam...Bir eli Alman Mavzeri, bir eli bağlamalı babam,Maraş Antep illerinde namı söylenen ozan, Mahzuni’ye bile atışmalarda kök söktüren pervasız adam...Mahzuni Şerif’in yoldaşı babam...Ustam babam...Ben onun ilk ve tek çırağıydım aşıklık geleneğinde.Daha on ,on iki yaşındayken bana bağlama öğretmiş, hangi düğüne gitse beni yanında götürmüştü...Gün olmuş halay başında oyalı mendillerle halaylar çekmiş, ardından çıkarıp Rus malı Takarof tabancasını on dört el ateş etmişti...Babamın tabanca sesini herkes tanırdı: İkili atardı "tak tak...tak tak..tak tak..."Bu atış Dirgen İsa atışıydı...
Şimdi dağlara doğru, ona doğru, doğduğum topraklara ölüme giden somon balığı hüznüyle gidiyordum...Maraş cennetten bir köşeydi...
Şehre doğru yaklaştıkça hayalimdeki Maraş’ın yerle bir olması için sol yanıma bakmam yetmişti.Dağların yamacında on beş, yirmi katlı apartmanlar mantar gibi türemiş, o güzelim yeşilliği berbat etmişti.Hemen hemen her şehrin batıya doğru genişlemesindeki sebebe aklım ermese de, büyük kentlerin yaşadığı aynı makus talihi Maraş’ın da paylaşmış olmasına ciyerlerim yanmıştı.Bu hükümet iyi ki bir devasa apartman dikmeyi öğrenmişti.Güzelim şehrin ruhu yok olmuştu.
Allah’tan, şehrin içine girince o kötümser duygular yerini umuda bırakmıştı.Eski Maraş yerinde duruyordu, bir de babamdan güzel haberler alırsam, değmeyin keyfimeydi.Öyle de oldu, geldiği güne oranla babam daha iyiymiş, duran kalbi tekrar çalıştırılmış, makineye bağlanmış rahat nefes alması için, şimdi de uyutulup dinlenmesi, güç depolanması sağlanıyormuş.Şimdilik başkaca yapılacak bir şey yokmuş...Uzun uzun ağlayıp yorulduktan sonra, tekrar vurdum kendimi şehre...Ancak bir şehir dinlerdi adamı,uslandırırdı... Osmanlı sokaklarından geçtim Maraş’ın, temiz ve düzenli caddelerinde buram buram dondurma kokuyordu...Kapalıçarşıda birkaç yüzyıl ötesine gitmiş, Ulu Camii’de iliklerime kadar imanla dolmuştum, Kaleye, malum Fransız bayrağının indirilip yerine gelincik güzeli al bayrağımızın çekildiği mukaddes burçlara tırmandım.Kaleye
sığınmış Arap çocuklarıyla İngilizce konuşmanın ironisini yaşadım.Şimdi Kaleden
neredeyse tüm Maraş, ta Gavur Dağlarına kadar görünüyor, bir yeşil cennetin ortasında kalbim kanayan bir gül gibi ağlıyordu...Can babam gözümün önünde ölüyordu...Dilimde bir uzun hava hem ağlayıp hem söylüyordum...
"Maraş Maraş derler de uy amman amman
Bu nasıl Maraş bu nasıl Maraş
Kızıl kan içinde can veren gardaş
Gardaş kalk gidelim
Bizim eller çamurludur geçilmez
Yollar çamur kurusun da gidelim
Lale sümbül bürüsün de gidelim oy oy...
Mehmet Binboğa
25 Ekim K.Maraş
YORUMLAR
Öncelikle başın sağolsun hemşerim...
Allah cc. babanıza ve Ümmed-i Muhammedin cümle geçmişlerine rahmetler eylesin.
Mekanlarını Cennet eylesin.Anasını ve babasını kaybeden biri olarak acınızı yürekten paylaştığımı bilmenizi isterim.
Buram buram memleket kokusu getiren maharetli kaleminizi ve yüreğinizi kutlarım...
Gönül pencerenizden ne güzel yansımış yaşadıklarınız...
Bu hayat öyle bir hayat ki, ne saf mutluluk ne saf keder...
"Her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır" inancıyla yaşadığımız bir hayat...
1975 yılında henüz ilkokul birinci sınıfa giderken bırakıp ta geldiğim Elbistan,
o günkü haliyle hep bir kara sevda olarak kaldı içimde...
Sonrasında bir çok defa gidip gördüğümde sizin yaşadığınıza benzer hayal kırıklıkları yaşadımsa da
yine de gönlümde ilk yer ettiği haliyle hatırlar ve özlerim...
Bu vesileyle, kalbi selam ve saygılarımı sunarım hemşerime...
Mehmet Binboğa (KuvvA)
bir k.maraşlı olarak yazınızı anlayamadım sevgili şair.bizden iyimi bahsettiniz yoksa kötümü? :)
Mehmet Binboğa (KuvvA)
KAHRAMANMARAŞ
Bu sokakta birleşir yollar.
Ağaç ululuğunu kor ortaya.
Çoçuklar habersiz tarihçi çınardan.
Cami avlusunu güvercinler yazar.
Yüksekte bir kale,
Alay eder ovadaki evlere.
Kuşlar sahip çıkar hemen;
Düşen taşın yerine...
Oğlum İslahiyede askerken görmüştüm Maraşı,tebrik ederim saygılarımla.
KAHRAMANMARAŞ
Bu sokakta birleşir yollar.
Ağaç ululuğunu kor ortaya.
Çoçuklar habersiz tarihçi çınardan.
Cami avlusunu güvercinler yazar.
Yüksekte bir kale,
Alay eder ovadaki evlere.
Kuşlar sahip çıkar hemen;
Düşen taşın yerine...
Oğlum İslahiyede askerken görmüştüm Maraşı,tebrik ederim saygılarımla.
25 Ekim tarihli bu yazı.
Dilerim sağlığına kavuşmuştur babanız.
Maraş'tan söz açılınca, bir Karadenizli olduğum halde,
gerçekten söylenecek çok fazla sözüm vardır.
Uzun yıllar önce, küçük bir ilçede yaşayan, fakir bir ailenin ikinci çocuğu olarak,
belki de tesadüfler sonucunda yüksek tahsil yapabilmiş, askerlik görevini de yerine getirdikten sonra, torpil-morpil,
dayı filan olmadığından,
işsiz güçsüz memlekette zaman öldürüyordum.
Sıcak bir yaz günü,
bir iyi yürekli adam vesile oldu, Elbistan'da bir iş buldum kendime.
Evimden, barkımdan ilk ayrılışım, ilk gurbetle taşımamdı Elbistan.
Doğanköy Maden Sitesi inşaatında, tesisat mühendisi ile işe başladım.
O günleri burada anlatmayayım ama,
güzel günlerim geçti, güzel insanlarla tanıştım.
Hep anarım uzun yıllar geçmesine rağmen hala.
Aradan çok uzun bir zaman geçti,
bu kez Osmaniye taraflarına düştü yolum.
Dört yıl da oralarda çalıştım.
Osmaniye-Trabzon arası bir çetin yol.
Özel araçla 10-12 saat sürüyor ama, Türkiye'yi, güneyden kuzeye tamamen geçiyorsunuz.
Osmaniye-Maraş-Pınarbaşı-Şakışla-Sivas-Erzincan-Kelkit-Gümüşhane-Trabzon idi güzergah.
Yani,
kaleme aldığınız yöreler.
Çokça gidip gelmişimdir o yolu.
Ve,
yazınızı okurken,
yine seyahat ettim o güzellikler arasında.
Göksun-Maraş arasındaki yüksek dağların serinliğini soludum. Güzel sularından içtim.
Ha!...
Bir de şu kardeş şehir meselesi var.
Malumunuz, Trabzon'un en büyük caddesinin adıdır Maraş.
Nerden kaynaklandığını düşünür dururdum çocukluğumda.
Bir gün,
yolum Maraş' düştü ve gördüm ki,
oradaki en büyük cadde de Trabzon imiş.
Gerçekten çok güzel bir durum bu.
Hem Kahramanmaraş'taki Trabzon caddesinde,
hem de Trabzon'daki Maraş caddesinde gururla dolandım.
Mehmet Binboğa (KuvvA)
Maraş'la Trabzon dostluğuna gelince:
Bir Trabzonlu olan Rahmetli Necmettin Karaduman Bey, Maraş'ta uzun yıllar valilik yaptı.Bu iki şehri birbirine yakınlaştırdı, dost etti.Esasında Maraş, her ne kadar Karadeniz'de olmasa da insanının gözüpekliği ve mertliği bakımındanTrabzon'dan aşağı kalmaz.Vardır benzer davranışlar insanlarında...
Babam...
29 Ekim'de Hakk'a yürüdü...
O gün bugündür toparlayamadım kendimi.
Allah mekanını cennet eylesin...
Sevgiyle kal dostum...
Bir tutam hayat
sizlere de sabır diliyorum.