- 912 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Âşık Veysel’i Bağlamında Düşünmek
“Benim ile gezdin beni arattın”
Veysel Şatıroğlu, 1894’te Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya gelmiştir. Birçok araştırmacı Veysel’in ezgiyle nasıl tanıştığını merak etmişlerlerdir. Âşık Veysel’in yaşadığı çevrede bundan ne şekilde etkileneceği üzerinde durmuşlardır. Onun ezgiyle ilk karşılaşmasının doğumundan hemen sonra başlamış olabilmesi için iki olasılıktan bahsetmek mümkün olabileceği düşünülmektedir. Bunlardan birincisi ya Veysel’in ailesinde müzikle ilgilenen ve evde sürekli çalgı çalıp türkü söyleyen birilerinin bulunması ya da evde radyo vb. Bir ses cihazının bulunuyor ve sürekli çalınıyor olması gerekir. Veysel’in çocukluğunda evinde radyo vb. Herhangi bir cihazın bulunmadığı ve yine O’nun ailesinden herhangi bir kimsenin çalgı çalmadığı araştırmacılar tarafından tespit edilmiştir. O halde Veysel nasıl oluyordu da böylesine üstün bir müziksel yeteneğe sahip olabiliyordu? Yine de Veysel’in ezgi hafızasını çok erken yaşlarda edinmiş olabileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Şöyle ki; Veysel’in kendisinden daha önce doğmuş ve küçük yaşlardayken çiçek hastalığında ölmüş olan iki ablası olduğu biliniyor. Bu durum, bizim dikkatimizi Veysel’in annesi üzerine toplamamızı gerektiriyor. Veysel’den önce iki çocuğa bakmış olan annenin mutlak surette ezgiler mırıldandığını, ninniler söylediğini, ağıtlar yaktığını tahmin etmemiz zor olmasa gerek. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz, Veysel, ezgi hafızası edinmeye ilk olarak annesinden dinlediği ninniler veya diğer ezgilerle başlamıştır.
Yedi yaşına girdiği 1901’de Sivas’ta çiçek salgınında o da bu hastalığa yakalanır ve önce sol sonra da babasının elinde bulunan bir sopanın kaza ile sağ gözüne girmesi nedeniyle o gözünü de kaybeder. Bundan sonraki süreçte ise: Veysel’in sazla tanışması ve saz çalmayı öğrenmesini babası Karaca Ahmet sağlamıştır. Çünkü gözleri görmediği için oğlunun çift süremeyeceğini, ekin ekip biçemeyeceğini düşünen babası, saz öğrenirse onun köy odalarında, toplantılarda, kahvelerde çalarak para kazanıp geçimin sağlayacağı düşüncesiyle henüz 10-11 yaşlarındayken Veysel’e üç telli saz almıştır. Veysel ilk olarak sazı kucağa alma, tezene tutma gibi saz çalmaya yönelik bilgileri köylüsü Molla Hüseyin’in kendisine verdiği saz derslerinde almıştır. Ama saz çalmayı “asıl ustası” olarak kabul ettiği Çamşıhlı Ali Ağa’dan öğrenmiştir. Veysel’in geleneksel şiiri türküye dönüştürmedeki ustalığının temelinde ise yine Ali Ağa’nın verdiği bilgiler yer almaktadır. Âşık Veysel’in babası da şiire meraklı, tekkeyle içli-dışlı biri olduğu için oğlunun hem eğlencesi olsun hem de dertlerini unutsun diye bir saz alır. Önceleri yerel Âşıklarla tanışır ve onların deyişlerini söylemeye başlar. Veysel’in âşık sanatıyla tanışmasında ve gelenek içinde yer almasında eğitimci kimliğinin yanı sıra bilim, sanat ve devlet adamlığı kimliği de bulunan Ahmet Kutsi Tecer’in önemli bir yeri vardır. Kimi bilgilere göre “1931 yılında Sivas Lisesi edebiyat öğretmeniyken arkadaşlarıyla birlikte Halk Şairleri Koruma Derneği’ni kuran, kimi bilgilere göre de o yıllarda “Sivas Maarif (Milli Eğitim) Müdürü” olan Tecer’in önderliğinde I. Sivas Halk Şairleri Bayramı gerçekleştirilir. Bu bayramın tarihleri kimi kaynaklarda sehven “5 Aralık 1931”, ya da “5 Ocak 1931” olarak verilmektedir. Dönemin Sivas Milli Eğitim Müdürü Ahmet Kutsi Tecer tarafından 5-7 Kasım 1931 tarihleri arasında düzenlenen I. Sivas Halk Şairleri Bayramı’na davet edilen ve bu bayrama katılan on beş kişiden biri de Âşık Veysel’dir. Bayram üç gün devam eder. Kendisinin de aralarında yer aldığı halk şairleri Veysel’in söyleyişiyle üç gün boyunca çalar çağırır. Ahmet Kutsi Bey, bayramın bitiminde başta Veysel olmak üzere şölene katılanlara “halk şairi” unvanına sahip olduklarını belirten birer belge verir. Yine Veysel’in deyişiyle “o zamanın zihniyetinden dolayı hem ayıp hem günah sayıldığı için ellerinde sazla bir kasabaya bile gidemezlerken ayaklarının bağını Ahmet Kutsi Bey çözer” ve ellerine verilen bu halk şairliği belgesiyle yurdun her yerinde serbestçe dolaşarak sanatlarını sazla icra ortamı bulurlar.
Köyünden ilk ayrılışı 1928’li yıllara rastlamaktadır. İlk gittiği yer ise Adana’dır. İlk evlendiği eşinin başkasına kaçmasından bir müddet sonra Hafik’in Karayaprak köyünden Gülizar adlı bir kadınla evlenir. Ahmet Kutsi Tecer 5 Aralık 1931 tarihinde de üç gün süren Halk Şairleri Bayramı’nı düzenler. Böylece Veysel’in yaşamında önemli bir dönüm noktası işlemeye başlar. 1933’e kadar usta ozanlarından şiirlerinden çalıp söyler. Cumhuriyet’in onuncu yıldönümünde A. Kutsi Tecer’in direktifleriyle bütün halk ozanları cumhuriyet ve Gazi Mustafa Kemal üzerine şiirler hazırlarlar. Bunlar arasında Veysel de vardır. Veysel’in günışığına çıkan ilk şiiri böylece “Atatürk’tür Türkiye’nin İhyası”... dizesiyle başlayan şiir olur. Bu şiirin gün yüzüne çıkışı, Veysel’in de köyünden dışarıya çıkmasının yolunu açmıştır. Köy Enstitüleri’nin kurulmasıyla birlikte, yine Ahmet Kutsi Tecer’in katkılarıyla, sırasıyla Arifiye, Hasanoğlan, Çifteler, Kastamonu, Yıldızeli ve Akpınar Köy Enstitüleri’nde saz öğretmenliği yapar. Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsü, Yıldızeli Pamukpınar Köy Enstitüsü, ve Samsun Ladik Akpınar Köy Enstitüsünde çalışmıştır. Bu arada Çifteler Köy Enstitüsünde iken meşhur “Toprak” şiirini yazmıştır. Ayrıca Çanakkale’nin Savaştepe, Erzurum’un Pulur, Malatya’nın Akçadağ, Kırklareli’nin Kepirtepe, Adana’nın Düziçi Köy Enstitülerinde de konserler verir. Veysel pek çok sanat faaliyetlerine katılır, okul ve kışlalarda sayısız konserler verir. Bu okullarda Türkiye’nin kültür yaşamına damgasını vurmuş birçok aydın sanatçıyla tanışma olanağı bulur ve şiirini iyiden iyiye geliştirme olanağına kavuşur.
2. Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte bütün erkeklerin savaşa gitmesi nedeniyle yalnızlık yaşamaya başlar, savaşa katılamama ve yalnız kalma onda ruhsal sıkıntılara neden olur. Bunda biraz Anadolu’da “erkek oğlan” olgusunun etkisi varsa da, daha çok Veysel’in vatanseverliğinin, vatana olan borcunu ödeme duygusunun ağırlığı vardır. Veysel pek çok sanat faaliyetlerine katılır, okul ve kışlalarda sayısız konserler verir. Ayrıca 30 Ekim 1964’te Sivas’ta yapılan II. Sivas Halk Şairleri Bayramına ve 28-30 Ekim 1967’de Feyzi Halıcı’nın düzenlediği II. Konya Âşıklar Bayramına da katılmıştır. Tüm bunların dışında Âşık Veysel’in hayatını anlatan bir film de 1953 yılında çekilmiştir. Filmin yönetmenliğini Metin Erksan’ın yaptığı, “Karanlık Dünya” adlı bir film çekilmiştir. Filmin başrollerini Aclan Sayılgan ile Ayfer Feray paylaşmıştır. Filmin senaryosu Prof. Dr. Bedri Rahmi Eyüboğlu’na aittir. 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, özel bir kanunla Âşık Veysel’e, “Anadilimize ve milli birliğimize yaptığı hizmetlerden ötürü” 500 lira aylık bağlanmıştır. Âşık Veysel, çeşitli vesilelerle yurdun muhtelif yörelerinde düzenlenen programlara katılan Veysel, son konserini 15 Ağustos 1971’de Hacıbektaş’ta vermiştir. Artık günden güne güçsüzleşmiş olan Veysel’in, yapılan muayenesinde akciğer kanseri olduğu anlaşılmıştır. 21 Mart 1973 günü bir Nevruz sabahına doğru saat 3.30’da doğduğu köy olan Sivrialan’da, şimdi adına müze olarak düzenlenen evde yaşama gözlerini kapar.
Yararlanılan Kaynaklar:
Alptekin, Ali Berat, Âşık Veysel Türküz Türkü Çağırırız, Ankara: 2004.
Bakiler, Yavuz Bülent, Âşık Veysel, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1989.
Özen, Kutlu, Âşık Veysel Selam Olsun Kucak Kucak, Sivas: Dilek Ofset Matbaacılık, 1998.
Oğuz, M.Öcal, “Âşık Veysel’de Türklük Şuurunun Temelleri”, Millî Kültür, Sayı: 82 (Mart 1991), s.13.
Eyüboğlu, Sabahattin, “Halk Şiiri ve Âşık Veysel”, Âşık Veysel Dostlar Beni Hatırlasın, (Haz. Ümit Yaşar Oğuzcan), İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1974.
Âşık Veysel’i Bağlamında Düşünmek Yazısına Yorum Yap
" Âşık Veysel’i Bağlamında Düşünmek" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.