- 441 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Nabzımın atışına sakladım seni…
Bana bir zindan bul ki kapanayım oraya. Senden bir şeyler alayım yanıma, ışık gerekmez, sadece gözlerimi dikeceğim bir parlak nokta çiz duvara. Ben onu sen gözünün teki sanayım. An gelsin dertlendiğimi dökeyim, ama anlar olsun, her öfkemi mıhlayayım oraya. En sonu hiç gelmesin ki ben sana doya doya nefretimi kusayım ki birazdan hissedince huzurun kaçsın....
En son cümlemi en başa yazayım ki sanma sana ağlamalarımı yazacağım...
Kahretsinle başlayan sesine, alev almış yüzüne konuşayım her gece sonu sabahlara kadar...
Gece, sabahı çok uzun bir gece.
Tüm düşüncelerim vagon vagon sırtımda sanki. Kaç gül solması bu akşam sonu karanlık uzantısı. Sevgi dediler adına yüklerken sırtımıza boş kümeleri.
Heybeler dolusu gam, geceler boyu düşünce, ertesi güne uzayacak telaş.
Ve umutsuzluk.
Bir de üstüne üstlük bir şarkı, daldık durduk zindan bozması karanlığa.
Sessizlik, mahkumluk gecenin dibine.
Yarından öncesi tüm telaşlar, için için saman alevi.
Düşüncelerin göz karalarına doluşmuş yığınları ve sen gözlerimin dokunuşundaki gülümsemem iken, şimdilerde hasretin mührü…
Sabahı zor olacak bir zaman kesiti.
Gecenin yarısı.
Gözlerimden ne düşmüşse sen düşüncesi olmuş,
oysa umuttu yaşamındaki arzum,
sen bakışların iken, şimdi çıban başı hep dağlanası sivrilikler…
Uzun bir masa. Bir ucunda bir sandalye ve üzerinde ben. Diğer ucundaki sandalyede sen.
Ben senin gözlerine dolu dolu bakayım.
Sen bana konuş.
Ardından düşün en son sana ne zaman seni seviyorum dedim ki bunu gözlerimden gör…
Bir davet var bu gece kulak dolusu yakarışla. İhanete, aldatılmaya, yalan sözlere, terk edilişlere, yalınayak koşmalara, geceler boyu ağlamalara, dişleri sıkarak ayaktopuklarını yerlere vurmaya, aykırı sözlerin içindeki kaçmaya, davet var bu gece, eskiyen gözlerle o sevgili sözüne
ağlamamaya, davet var, bu gece içimizden fırlayan öfke ile yalvarmamaya davet var bu gece…
Ben susuyorum sen bakıyorsun, sen susuyorsun ben titriyorum, gece susuyor, kuşların sesi yok olmuş hayat sensizliğe alışma çabasından, bense hâlâ suskun yürüyorum, yavaş yavaş ışıklar sönüyor,
gece güne ulaşıyor sessiz ve de ürkek,
oysa ben korkmuş…
Bir düşünce düşer gözlerimin önüne, sanki kararır evren.
Sen karanlıklardan bakarken, ben düşünemez olurum sensizliği.
Ait olduğumuz senli benli kentimiz vardı.
Şimdilerde yosun tutmuş yollarında yalnızlıklarımı yaşarken, sadece var oluşumdaki yalnızlığıma sığınırım…
Sen sevgili, hem sevincim hem de çilemsin.
Önce bakışlarını unutmaya çalıştım, sonra da nefesinin kokusunu.
Bir sen varlığını düşünürken avuç içlerimde, şimdilerde avuçlarımı sıkmış sadece bensizliğime koşuyorum.
Ne seni unutuyorum, ne de düşüncelerimden kurtulabiliyorum.
Hayat yaşadığımız son saniyeye kadar bize bizsizlik acılarını sunacak biliyorum ama artık düşüyorum sevgili, düştüğümü farzet sevgili ki artık bu nefeslerin buharı dağılsın…
Rüyası bile kanını dondurur insanın.
Dedim ki topal aksak yürürdün, şimdi mezar taşın kucağında rüyalarımda koşma çabasındasın…
Bak her taraf kararmış düşlerle dolu bende ışık sende kin tükenmedi…
Sadece seni ben sevmiştim derken ihaneti saldın kan damarlarıma, ki hâlâ tükenmedi kinli düşüncelerin, bende ise öfke…
Asla dünkü sevgiye saygı vermedin, sadece almak istediğin canımdan candın
Oysa aldığın can parçalarım, senin bir zamanlar dediğin canımdı...
Şimdi o candan ne can kaldı, ne de canım dediğinde kan kaldı…
Oysa ikimiz de bir birinde değişilmez canlardık ki şimdilerde mezar taşlarında kabartmalarla yazılıyor isimlerimiz…
Bir yanım kaldı sızlayan senden yana, geçmişin tüm dikenleriydi bedenimi delmek için uğraş veren…Aslında kaç yerimiz dikenlenmişti hayatın acılarını solurken.
Bir tek benden yanaydı şüphesiz yüreğin, oysa kanrevandı acılarınla yüreğim…
Hayatımızda yarın var, yarınlar acımısız rüzgarlarla dolu, hırpalanacaksın, canın yanacak, dünler ve bu günlerle beraber, yarınlar için çok sev beni demek, sevmek ötesiydi. Sevgiyi ötelere taşımaktı veya ötekileşmiş bir segiyken, çok daha çok seviliyordu sevgili…
Beni az sev veya yaralarını iyileştirmekten fazla, sevme demek, değildi sevdanın kulvarında koşmak…
Aslolan çok sevmekti. Eğilircesine, kükrercesine, her türlü tarife uyarcasına, arkasında hiç tereddüd bırakmadan, çok sevmek gerekti, yarınlarda çok acı yaşamak…
Oysa sevgi, dünlerde başlayıp, yarınlara uzardı. Fırtınasız, fırtınalardan kaçarak, sevgiliyi çok sevmekti… Galiba biz de bunu yapmak istedik…
Büyüme artık içimde çocuk.
Tek cümlem kaldı kendimi sana anlatabilmem için.
Bilirsin sevgi adına seni, nabzımın atışına sakladım.
Daha fazla büyürsen sığmazsın o damarıma.
Ve önce ben, ardından da sen bitersin yaşamdan.
En iyisi büyüme, olduğun gibi kal sen çocuk, bırak eskisi gibi seni içimden sevebileyim, büyüme, büyüyüp de eskilerde olduğun gibi bana yalan söyleme yine…
Çünkü anlar geçecek, güneş ısıtacak sabahı, renk renk ışık dalgaları doluşacak deniz suyuna ıslanacak hayattaki an yaşamı…
Gece sabaha, sabah geceye yorgunluk atıyordu istese de, istemese de. Çünkü beynimin çalıştığı her an, yani nefes aldığım her zaman dilimi sen düşünceleri ile sanki bağrınıyordum… Sen düşünceleri ile kendimi yaşamdan zorlarken, sadece inandığım sevgi kuralları beni mutlu ediyordu…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.