Küçük Parmaklar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bugün sizler için, gerçek bir hayat hikayesini kaleme almak istiyorum...
**
Yaşadığım yerde orta yaşın üzerinde kır saçlı bir adam vardı. Kısa mesafelerde yolculuklarımızda çok defa ona rastlardık. Bedenine göre başı biraz daha büyükçe, konuşmalarında oldukça tuhaflıklar hissediyordum. Sanki iyi bir şeyler söylemek istiyordu da, ağzından o an da elinde olmadan "kalk lan ayağı dede otursun," ya da " bayan otursun "falan gibi. İşte... Fakat içimden, o lan sözünü söyleyenin o olmadığını biliyor gibi bir hisse kapılıyordum. Yani asıl derdi, insanlara iyilik etmekti de, bunu söylemeyi bilmezdi.
-- Ellerine baktım, ellerine baktığımı hissetti --
-- Biliyor musunuz ben sanatçıyım. Dedi. --
-- Tahmin etmiştim. -- Dedim. --
Aslında baktığım ellerin, bizim ellerimizden nasıl da bu kadar küçük oluşuydu.
Gözlerime bakıyor, başını öne eğiyordu. İneceğim yere geldiğim zaman, iniyordum. Arkamdan küçük elleri ile bana el sallıyordu.
Tesadüf bu ya: Bir kaç yıl sonra öğrendim, onun kız kardeşi ile aynı binada oturduğumu. Öğrenmemim kötü sebebi de, kız kardeşi ile karşılaştığımızda hüngür hüngür ağlıyor olması idi. Neden ağlıyorsun dediğim zaman.
-Kör olmuş. Diyebildi. Hıçkırmaktan konuşamıyordu.
-Abim. Dövmüşler onu, metroda dövmüşler. Bir bilseniz, o öyle iyi insandı ki, herkes gibi olabilmek için piyano çalmayı bile öğrenmişti. Çok zordur kısa parmakla piyano çalmak aslına. O parmaklarla piyano çalıp konserler vermişti.
-Anlattıklarına inanamadım. Bu haldeki bir insanı nasıl döverdi?...
-Maalesef dövmüşler. Bir adam karısına asılıyor sanmış. Döve döve gözlerini kör etmiş. Oysa benim abim çok hasta. Evde de tutamıyoruz, hastanede de. Metroya binmiş, hamile bir kadına yer vermiş. Sonra kadının kaç aylık hamile olduğunu sormuş. Ne güzel demiş, şimdi o sağlıklı bir bebek olur, büyüyünce sokakta oynar, sinemaya gider. Ben bunları yapamıyorum. Almıyorlar beni sinemaya.
Kadının kocası da ben sana en son filmi izlettireceğim şimdi demiş. Başını demir tırabzanlara vurmaya başlamış.
Zaten hastaydı abim, daha kötü oldu. Dili tutuldu, gözleri görmüyor. Tek istediğimiz, metrolara, metrobüslerin içine güvenlik elemanları alsınlar. Kimin ne olduğu belli değil. Kapkaççılarla dolu. Öyle bir an da, kim kime neyi nasıl şikayet edecek?
Ne diyebiliriz ki?
Davi / 2015 . Mart . 16
YORUMLAR
Töövbe estağfurullah yahu denmez mi böylesi bir olaya.
Fakat günümüz öyle bir devir ki; İnsanlar bir başkasını öldürüyor, neden öldürdüğünü bilmeden. Mesela trafikte şoför diğer bir şoförle tartışıyor, birden kızıp bagajdan bir aleti kapıp geri dönüyor ve adamın kafasına gözüne indirip sonra da çekip gitmeye kalkabiliyor.
Nörolojik bozukluk yaygınlaştı. Şehir magandası, yol magandası kavramları boşa değil.
Aktardığınız olayda şu hususlar aklıma geliyor. Bir kere karısıyla konuşan adamı sakatlayan adamın anlaşılan karısına da güveni tam değil. Hani derim ki; Dialoğun başında orada olmasan bile şöyle bir hanımının yüzüne bakabilirsin. Öyle ya eşin rahatsız ediliyor gibi mi duruyor. Mesela rahatsız olan kadın suratı ekşimiş vaziyette olabilir. Hatta eşine, buda nerede kaldı yahu edasıyla bakınıyor olabilir de.
Fakat ne yazık ki; Toplumumuzda önce adamı dövüp sonra neden bunu yaptın bir de seni dinleyeyim şimdi vari bir tavır peyda oldu. Şirazesi kaymış yapılar öyledir maalesef.
Nihayet bilinç tesis etmeye dönük yazınız için teşekkürler.
Güne düşen yüreği, emeği ve kalemi kutluyorum.
Saygı ve selamlarımla...
Değerli arkadaşım.
Öncelikle günün yazısını ve yazarını can-ı gönülden kutluyorum.
Yazında bahsettiğin husus. Yani peşin hükümlerimiz üzerine zamanında ben de bir yazı yazmıştım.
Peşin hükümlerimiz ve sonrasındaki iki yüzlülüğümüz.
Üzücü bir durum ama ne yazık ki var maalesef. Biraz da toplumda oluşan güvensizlikten kaynaklanan bir durum. Bazen insanlara güvenmek başa bela oluyor, bazen de bu kadar güvensizlik paranoyak yapıyor insanları. Denge nasıl kurulur? İşte onu da bilemiyorum maalesef.
Allahtan benim yazdığım tamamen kurguydu. Bu yazıdaki olayın gerçek olması ise oldukça üzücü.
Selam ve sevgilerimle.
http://edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=87830
Davidoff
Sami Abi sen yorumunu sonra yap bence.
Şimdi git davetiyelerini yaz :)
sami biberoğulları
Pardon ya düğün telaşesinden şaşırdım.)))))))))))
Ben hem yorum yazarım hem davetiye. Sen merak etme diyecektim.
Çok yüzeysel bakıyoruz herşeye; altında yatan neden, niçinleri iyi tanımlamak için insanları olduğu gibi sevmeyi bilmek lazım sanırım.
Çok güzel bir yazı...
Tebrikler ve paylaşım için teşekkürler
Davidoff
Aynen düşündüğünüz gibi...
Dış görüntü nasılsa, verilen değer de onunla ölçülüyor.
Ben nasıl biriyim, bugün hangi kitabı okudum, kitaplığımda hangi yazarların kitapları var diye soran yok.
Ayağıma giydiğim ayakkabımı hangi mağazadan aldığımı soran var.
Hatta al bu kitabı oku dediğimde,
Ayraçla da bir sayfayı işaretlediğimde...
Kitap bana geri geldiğinde...
Ayraç hala aynı sayfada durup, yaşlı gözlerle
Beni okumadı biliyor musun? Dediğinde
Nasıl da susmayasım var.
Teşekkür ederim.
Davidoff
İnanın bende çok üzüldüm ve üzüldüğüm için kaleme aldım.
Hayatın içinde olup bitenlere boş gözlerle bakmıyorsun Davi. Anlattığın hikaye etrafımızda yaşanılan olayların sadece bir kesiti.
Maalesef ki öfke nöbetimiz tuttuğunda eğriyi doğruyu ayıramayacak kadar canavarlaşabiliyoruz .(
Gün başarını içtenlikle kutluyorum.
sevgilerimle...
Davidoff
Öfke nöbetlerimize sahip çıkmak bizim elimizde değil mi Emine Şairim?
Dinlenmeyi bu kadar iyi bilen insanoğlu: İnsanı dinlemeyi neden bilmiyor?
Güzel düşüncelerin için ayrıca teşekkür ederim.
İçimizde ki, sevgi diye beslemeyi başaramadığımız duygular şiddete dönüşüyor.
Yani öğretilerde eksiklikler var sanırım,sevgi aşılanması zor değil ama beslenmesi zor...
Kendini savun diye daha küçücük beyinleri vur diye aşılarsak,büyüdüğünde vurmaktan, öfkeden, şiddetten, korkularını ateşlemekten çekinmeyen, tahammül sınırı olmayan,sevgisiz bir toplum oluşur.
Hüzünle okudum,çok duygulandım
Tebrikler kaleminin narinliğine,muhteşem yüreğine Kıymetlim,
Selam sevgilerimle,
Davidoff
Sevgileri yok ettik...
Tomurcuklar da, çoktan yok olup gittiler.
Hepimiz üzgünüz, hepimiz kaygılı...
Saygı benden.
Davidoff
Emin olun ki, en kötü hastalık bile,
insanların birbirine yaptıkları kadar zarar veremez.
"Ne bedene, ne düşüncelere, ne de ruhlara."
Teşekkür ederim Nujin.
insan öfkeden
ve kandan beslenen bir varlık artık
mavi neyine...
sevgi ve saygıyla
Davidoff
Canavarlaştık artık, gözümüz iyileri göremez oldu ne yazık.
Biz böyle miydik, böyle olacaktık, böyle mi kalacağız?
"Bir zamanlar insan eti yiyen insanları kınar." O filmlere bakamazdık.
Hoppaaa: Şimdi ne oldu?
Kendi ellerimizle insanları parçalar olduk.
Bu yazıyı, dün okumuştum aslında ama, hemen yorumlamak istemedim doğrusu.
Hassas bir mesele çünkü kaleme alınan.
İnsan sevgisi, gerçekten insanı üzen bir finalle ele alınmış.
Keşke böyle şeyler olmasa, sevgi ile, saygı ile, hoş bir anlayış çerçevesinde ve temiz kalple yaklaşsak tüm olaylara.
O iyi kalpli insanın darp edilmesine gerçekten üzüldüm.(Belki de kör edilmesine.)
Ancak,
bir de işin diğer boyutu var.
Onu da göz ardı etmemek gerekir.
Selamlaşma adabı diyoruz biz bu duruma.
Çağımızın getirdiği modern yaşama tarzı,
şüphesiz çok şeyleri değiştirdi hayatımızda.
Mesela,
komşuluk dediğimiz güzelliği, nerede ise tamamen yitirdik büyük şehirlerde.
Anka'da, otuz iki daireli bir apartmanda yaşadık ailece altı yıl.
Doğru dürüst ancak iki komşumuz olabildi.
Bir de bu selamlaşma var.
Günümüzde, yaşama biçimimizin, hayat görüşümüzün değişikliğe uğraması nedeni ile epeyce bir esnettiysek de, yetiştirilirken ailemiz ve toplumumuzca bizlere aşılanan ve bilinç altımızda hala muhafaza ettiğimiz değerler mevcut.
Selamlaşma gibi mesela.
Selamlaşma önemli bir iştir ve kuralları vardır.(Müslümanlar için.)
1-) Selam veren de, selamı alan da seslerini rahatlıkla duyurabilecek şekilde çıkarmalıdır.
2-) Selam verilmeyecek kimseler vardır, bunlara riayet edilmelidir. Şu grupta olanlara selam verilmez: “İlim öğretim anında âlime, sesli bir şekilde Kur’an okuyana, vaaz–u nasihat eden âlime, mescitte namazı bekleyene, namaz kılana ve yabancı kadınlara selam verilmez.”
3-) Selam, sadece bir yere varıldığında ya da karşılaşıldığında değil, bir meclisten çıkarken de geride kalanlara selam verilmelidir.
4-) Mümin rastladığı her insana selam vermelidir. Selam verirken tanıdık olup olmamasına dikkat edilmemelidir.
5-) Binek üzerinde olan yaya yürüyene, küçük olan büyüğe, sayıca az olan daha çok olan kimselere selam verir.
6-) Yanında eşi olan adama selam verilmemeli, selam ondan beklenmelidir.
7-) Bir mümin, bir başka mümin kardeşine gıyabında selam gönderebilir. Bu selamı üzerine alan mümin, selamı muhakkak sahibine ulaştırmalıdır.
8 -) Mümin, evine girdiğinde ev halkına muhakkak selam vermelidir.
Şimdi, samimi düşüncemi aktarmak istiyorum buraya.
Eğer,
metroda yolculuk yaptığım bir sırada,
tanımadığım bir adam, yanımdaki hamile eşimle bu hikayede anlatılan sohbeti yapmaya kalksaydı,
inanın davranışım değişik olmazdı.
Belki daha da ileri boyutlara varabilirdi.
İnsanlık ayrı, toplum kurallarına uymak ayrı şeydir kanımca.
Davidoff
Merhaba ne demektir BTH?
"MERHABA: Benden sana zarar gelmez demektir."
Allah'ıma Ham-dolsun ki Müslümanız.
Müslümanız ama bunu hangimiz selâm vermekle, merhaba demekle aklımıza getiriyoruz. Oysa ki, her Müslümanın gördüğü komşusuna yapması gereken küçük de olsa bir ibadetidir bu.
Gelelim sizin dediklerinize. Ben sizi hiç tanımıyorum, ancak bugüne dek yazmış olduğunuz yazılarınızdan toparladığım kadarı ile mümkün değil sizin gibi birisinin hasta ve sakat bir insanı, sırf eşinize yer verdiği ve ona kötü bir şey söylemediği için, yerden yere vurabilecek karakterde biri olacağınızı.
Yine de dediğiniz gibi, ruh hali bu...
Teşekkür ederim yorumunuz için.
Bir tutam hayat
Ancak,
nereden bileceksiniz vaziyetini?
Öfkelenmeye,
kavga etmeye o kadar çok hazırız ki?
''Bu adamın aklı başında mıdır acaba?'' diye sorgulama yapacak zamanı ve gerekli sabrı kendimizde bulabilir miyiz, şüpheliyim doğrusu.
şiddet kültüründen arınmayı bir türlü öğretemediler bize. neyin ne olduğunu bilmeden dalıyoruz birbirimize. bir oturup dinlemeyi, anlamaya çalışmayı öğretemediler maalesef. bunun çaresini bulamadığımız halde sonra kadın cinayetlerinin sebeplerini çözmeye çalışıyoruz. tebrikler
Davidoff
Sanırım öğrettiler, çünkü bizden öncekiler böyle değildi.
Nasıl olduysa nesil bir yol ayrımına girdi.
İyi ve kötü yol...
Ben en çok çıkıştaki çoğunluğu merak ediyorum.
İyiler mi, yoksa kötüler mi kazanacak?
Teşekkür ederim Sn. Oğuz.
Maalesef söylenecek söz kalmıyor. Hep birilikte ülkemin insanının canavarlaşmasını çaresizce izliyoruz. Cevabını bulamadığımız sorularla dolu. Televizyonlar hep o zalim haberleri gösteriyor. Eskiden 3 . sayfada verilen bu haberler, çokluğundan ön sayfalara terketti. Kalem yine doğru tespitleri aktarmış bizlere. Selamlar.
Davidoff
Can Nermin, yorumunda öyle haklısın ki...
Yalnız bu ve bunun gibi bir çok önemli haber bugüne kadar hiç bir gazetenin ne 3. ne de 1. sayfasında yayınlanmadı.
Ta ki, ben komşumla karşılaşıp, neden ağladığını görüp, sorana kadar da
haberim olmayacaktı. Demek ki halk olarak, haberlerden bu denli habersiziz.
Davidoff
"Samimiyet."
Bu kelimenin anlamı artık ancak TDK. bakıp da çözülebilir.
Çünkü çoktan unutulmuş gitmiş...
Teşekkürler UÇUK.
Arka derinliklere bakmayı bilemiyoruz. Gördüklerimiz aynı değil, görmediklerimiz çok şeyler...
Davidoff
Derinlikler kaçımızı ilgilendiriyor ki Laci?
Binmişiz sonsuz sandığımız bir trene gidiyoruz işte... Hep kalabalık.
Bir gün bir de bakacaksın ki makinist düdük çalacak.
Hoopp, geldiniz. İn bakalım artık.
Al sana derinlik.
Doğru insanlar sindiği sürecek bu tip insan kılığındaki yaratıklar palazlanmaya devam edecek.Bir haftada üç olay oldu bizim sokakta,torun baba ile birlikte dedeyi dövmeye kalktı, bir başka olay,adamın biri tüfekle rast gele ateş etmeye başladı,ben balkonda çamaşır seriyordum içeriye kaçtım..sokakta bir çok insan vardı,kurşunlar bizim park halindeki aracımıza zarar verdi. bu ve buna benzer olaylar artık sıradan olmaya başladı.
Dün yaşadığım bir olayı anlatayım.Herkesin gittiği bir piknik alanına giitik.Hava bulutlu,rüzgarlı ve yağmurlu olduğu için piknik alanında hiç kimse yoktu,bizim amacımızda biraz doğa ile baş başa kalıp fotoğraf çekmekti.
Arabayı park ettik.Beş altı el silah sesi kulağımızı patlattı.Çok yakından atış yapıldı. "Ben araçtan inmek istemedim ve eşime hemen gidelim buradan " dedim. Eşim " hayır gitmeyeceğiz" dedi. Arabadan inci, ftoğrak çekmeye başladı,bende O' nu yalnız bırakmak istemediğim için arabadan indim.On dakika kadar oyalandık ve oradan ayrıldık...Yani; artık pislik insanlar her yerdeler.Eeeeeeeeeee! doğru insanlar nerede yaşayacaklar.Gerçekten de bilmiyorum.Biz bir şeylerde maalesef ki; yanlış yaptık. Özellikle insan yetiştirmede yanlış yaptık.Toplum değişti, eskiden ayıp kavramı diye bir şeyler vardı.Utanma vardı,ar vardı.İnsanlar bu duygularını maalesef kaybettiler, ve hatta alkışlar hale geldik,yani söylecek çokkk şey var.
O kişinin başına gelene,üzülmemek mümkün değil.Ne diyeyim...Vatan sağ olsun...
Selamlar....
sareyaprak tarafından 4/14/2015 2:16:43 PM zamanında düzenlenmiştir.
Davidoff
Doğru dediğiniz insanların sayısı gün geçtikçe azalıyor.
Neden?
Kendi sorumu, isterseniz yine kendim cevaplamak istiyorum.
Sebep tabi ki, "TOPLUM."
Eşiniz ne demiş, gitmeyeceğiz... İşte böyle. Bugün fotoğraf çeken kişiler, yarın mecburen eline silah almak zorunda kalacak. Kendisini korumak zorunda olsalar bile, değil m ki silahı ellerine alacaklar, bu bir başlangıç demektir.
Oysa buna sebebiyet vermeyen yine "TOPLUM'dur."
Umarım aklını başına alır sevgili toplum. Bunların hepsi bizim insanımız, yaşlısı da, genci de, hastası da, sakatı da.
Teşekkürlerimle.
"....o öyle iyi bir insandı ki, herkes gibi olabilmek için piyano çalmayı bile öğrenmişti. "
yazı burada birdenbire taşikardiden nabız yokluğuna geçiş yapıyor gibi..
..ve
"öykü satıcısı" ifadesini görmediğimde daha rahat mı okuyorum, daha huzurlu muyum ne :)
saygı ve selamlarımla..
Davidoff
Adımın öyküsatıcısı veya Davi olmasının hiç önemi yok bence kuy-u-suf.
Az çok yazılarımdan tahmin ediyorsunuzdur ki, öykü satan biri değilim.
Çoğumuzun gerçek isimleri de nickleri değil.
Başlangıçta sayfalarımıza böyle bir isimlerle girdik,
şimdi kendi isimlerimizle belki bizleri kimse tanıyamaz bile.
Hatta bir kitap çıkarsak, mutlaka küçük de bir not eklemeliyiz yanına "Davi veya her kimse" mesela.
İçten yorumunuz için sağ olun.
Ne diyebiliriz ki?
Ne yazık ki yüreğimde hissettiğim sıkıntı haricinde ben de diyecek bir şey bulamıyorum sevgili yazarım.
Sahi neler olmakta bizlere, nerede insanlığımız, nerede merhamet, ne oldu vicdanlara?
Artık hiç bir soruma cevap bulamazken soru sormayı da bıraktım.
Yüreğinize sağlık.
Sevgilerimle sevgili dostum...