Kamer hanım 'a mektuplar (12) Bir başka boyuta geçtiniz,yani
S: 30 yıllık türbedarıymış.
”Ben batakhanelerdeydim ve rezil bir hayat yaşıyordum. O kurtardı beni. O gün bugün hizmetindeyim. Hizmetkârıyım.” dedi. “Niceleri geliyor. Nicelerine rüyasında davet geliyor da, düşüyorlar yollara. Nerelerden geliyorlar bir bilseniz” dedi. O kadar ilgilendi ki bizimle, mahcup hissettik kendimizi.
Türbenin kenarında bir ney vardı. S. “O ney neden orda?” dedi. Adam, “Ben üflüyorum ara sıra” dedi. “Durun size de üfleyeyim” deyip çalmaya başladı. Sonra “Siz neden buradasınız? Siz de mi rüyanızda gördünüz?” dedi. S.’ya baktım, tık yok. Hatta dalgın bir şekilde kabre bakıyor. Düşünmeden cevapladım: “Evet ben rüyamda gördüm, davet etti” dedim.
Adam habire soruyor ve ilgileniyor. Bir ara “Şu an tam yanımızda bize bakıyor” dedi. Ben de, “Bir şey diyorlar mı?” diye sordum. “Ziyaretinizden çok memnun” dedi. Şimdi başka bir şeyhleri varmış. O kişi bu mübareğin torunuymuş. “...Baba” dedi adını. Nokta koydum, çünkü ismini hatırlayamıyorum.
Adam, “Namaz kılıyor musun?” dedi. Ben, “Evet” dedim. S.’ya sordu, O da “Evet” dedi. “Sizi babayla tanıştırmak isterim. Dergâha buyur etmek isterim” dedi.
HAB: Evet... Devam edin lütfen. Umarım daveti kabul etmişsinizdir.
K: Ben “İnşaallah başka sefere” falan dedim. Adam benim telefonumu istedi. Verdim. Kendininkini de verdi. “İhtiyaç olursa arayabilirsiniz” dedi. Ben sordum: “Belli bir zikir ya da dua uygulamanız var mı? Mübarek rüyamda benim yolumu, izimi takip edin demişti.” dedim. “Olmaz mı? Ama önce babayı ziyaret edebilseydiniz keşke. Durun en azından geliniyle konuşturayım sizi” deyip telefon etti. Zeynep Hanım diye bir hanımla konuştum. O, “baba” denilenin geliniymiş.
Çok sıcak konuştu bayan. “Rüyanızda davet aldıysanız mutlaka dergâha bekliyoruz sizi, buyurun lütfen” dedi. Ben de “Hemen Çanakkale’ye dönücem. Bir defaki sefere inşaallah” deyince, Bayan “Ben sizin yerinizde olsam öyle yapmazdım. Zahmet vermek istemiyorsunuz biliyorum ama yanınızdaki bey zaten sizi buraya getirmek için orada. Lütfen buyurun” dedi. Biz S.’yla birlikte gittik. Türbedar bizi götürdü.
Kabristandan çıkarken türbedar “Bakın şu an ikisi de yanımızda, hazret uğurluyor, baba da karşılamaya geldi” dedi. Dergâh dedikleri yer ikinci katta. Geniş avlulu, sade bir bina. Alt katta büyük bir fırın var. Ekmek yapıp fakir fukaraya dağıtıyorlarmış, türbedar öyle dedi.
Birlikte merdivenleri çıkarken sordum türbedara: “Yukarıda karşılaştığımızda söylememiz ya da yapmamız gereken bir şey var mı? Cahilliğime verin. Her hangi bir ritüeli var mıdır böyle ziyaretlerin?” dedim. Adam güldü. “Hayır yok. Zaten baba şu an yanımızda, merdivenlerde karşıladı sizi” dedi.
Orda tepeden aşağı beyazlar giymiş, 45 yaşlarında, yüzü ışıl ışıl çok zayıf ve çok zarif bir Hanımefendi karşıladı bizi bahçede. Telefonda konuştuğum hanımmış. Zeynep Hanım. Babanın gelini. Ve sedyede tamamen felçli bir adam vardı. Baba O’ymuş. Sedyenin arka kısmını hafif kaldırmışlar, hafif oturuyor gibi, ama başını dahi oynatamıyor. Gözlerini dahi çevirip bize bakamıyor. Tepeden aşağı bembeyaz kıyafetler var üzerinde. Kendisi de beyaz tenli, tertemiz bir adam.
“Baba 6 yıldır bu durumda, konuşamaz ama söylediklerimizi anlar” dedi Zeynep Hanım. Türbedar ilk girdiğimizde babanın sağ ayağını öptü. Bağdaş kurup yere oturdu ve 10 dakika sonra izin istedi bizden. Tekrar sağ ayağını öptü ve ayrıldı.
HAB: Allah yar ve yardımcısı olsun. Şifa versin inşaallah...
K: Âmin.
Biz de çok kalmadık zaten. Daha önceden biliyor muydunuz mübareği? Rüya nasıl oldu?” gibi sorular sordu hanım bize. Ben de “İsmini dahi duymamıştım” diye cevap verdim. Ve öyle gerçekten de hiç duymamıştım.
Şimdi hatırladım, biz türbedeyken türbedar bana, “Baba insanların ne görünüşüne, ne de namazına bakar. Baba sadece kalbine bakar K. kardeş” demişti eğilip de kulağıma.
HAB: Felç olayının nasıl oluştuğunu söylediler mi?
K: Kendisi zaten tıp doktoruymuş baba denilen kişi. Bir hastalıkmış bu. Adını da söylediler ama şimdi hatırlamıyorum.
HAB: Allah sabırlar ve şifalar versin inşaallah.
K: Orda bir kabın içinde dut vardı. Siyah ve beyaz dutlar… Zeynep Hanım, “Size dut ikram edeyim, bunlar son dutlar” dedi ve abi dut tabağını babanın ayak bilekleri üzerine koyup, sedyeyi bize doğru çekti. Dut tabağı, babanın iki ayak bileğinin üzerinde duruyor. Biz S.’yla hiç bir şey demeden yedik dutlardan ve hanım “Ustaların biri anlatmış sonra da ikram yapmış, “Hep Allah için konuştuk, biraz da nefsimiz için yiyelim” demiş. Buyurun biz de biraz nefsimiz için yiyelim” dedi. Ben de “Hanımefendi, ben dut sevmem ama şu an, ikramınızı çevirmek istemediğimden Allah rızası için yiyorum” dedim. “Ne kadar güzel” dedi. Ve biz izin istedik. Ben sordum kadına, “Belli bir dersiniz, uygulamanız var mı? Rüyada “Benim yolumu izleyin” demişti mübarek. Bu yolun bir uygulaması olmalı” diye.
O adam bizi bırakınca yol üstündeki bir simit evine girdik S.’yla bir şeyler yiyip içip durumu konuşalım diye. Ben S.’ya, “Hiç konuşmadın, beni yalnız bıraktın türbede” dedim. O da, “Sizin konuştuklarınızın bir kısmını duymadım bile. Siz konuşurken hazret yanımıza kadar geldi ve senin için “Bir daha gelecek buraya” dedi.” dedi. Ben de “Ben mi? Ne zaman gelecekmişim?” dedim. O seni çağıracakmış, hatta bunun dışında 2 türbe ziyaretin daha olacakmış. Zamanı gelince sana bildirilecekmiş” dedi. “Sana da bir şeyler dedi mi senin için?” diye sormadım.
HAB: Bu yaşadıklarınız o hüddamın sizinle bağlantısını mı sağlayacak acaba? O hazretlerden dua mı alıyorsunuz? Hikmetini sormadınız mı? Neden türbeleri ziyaretiniz isteniyormuş?
K: Bilmiyorum abi. Ben zaten bir şey görmüyorum ki. S. görüyor. Zaten türbedar O’nun gördüğünü anladı. O’na türbedeyken kabrin kenarını gösterip, “Ellerini buraya koy” dedi. S. koydu. “Harflere bak” dedi. Sonra sordum S.’ya. “Sağ elimin altında vav harfleri vardı taşın üstünde. Sağ elimi bir kuvvet çekti, yapıştırdı taşa. Omzuma kadar alev alev yandı. Sol elimi koydum. Buz gibi omzuma kadar yandım ama bu kez soğuktan” dedi. Aynı taşa ben de baktım. Dümdüz granit bana göre, hiç harf falan yok.
Biz simit evinde otururken güçlü bir titreşim aldım. S.’ya baktım. “Tam arkanda” dedi. “Kim? Baba mı?” dedim. “Evet” dedi. 5 dk. Kadar sarstı bizi. Sonra kafede o kuvvetle çalan müzik azaldı, azaldı ve bir ney sesi, türbede çalınan gibi.
HAB: Arkanızda olan seninle irtibat sağlamaya çalışan mı?
Maşaallah.
K: S.’ya baktım. “Sen de duyuyor musun?” dedi. “Evet” dedim. “Çok güzel ney çalıyor”. Abi biz 5 dk. Kadar öyle sakin sakin ney dinledik. Sonra ney bitti, tekrar kafedeki o cangır cangır müzik duyulmaya başladı.
K: Arkamda olan o felçli adam. Bizi dolaştı.
HAB: Başka bir boyuta geçtiniz yani.
K: Akşam ben tekrar Çanakkale’ye dönecektim. Terasta oturuyoruz S.’nın. Yine o titreşim. “N’oluyor?” dedim S.’ya. “Burda, ama benim üzerimde çalışıyor, kafamın içinde ölçüp biçiyor” dedi. “Sen de bekle, seni de ölçecek” dedi.
HAB: Suphanallah.
K: Döndüm. O gece yattım, ama uyumadım. Zikir çekiyorum yattığım yerden. Bir çınlama kulaklarımda, bir uğultu… Ama harika hissediyorum. Odada bir esinti oldu. Gözlerim kapalı. Her yer yıldız, pırıl pırıl. Hoş bir maviliğin içindeyim. “Tamam” dedim, “Baba geldi, şimdi de beni ölçecek”.
Abi hani tomoğrafi cihazları olur ya, sanki onun içindeyim. Resmen “zıııızzztt” diye bir o tarafa bir bu tarafa gidip geldim bir koridorda. Ama çok kuvvetli bir titreşim. Sonra başımın arka tarafından kafamın içine girdi. Orda biraz gezindi. Sonra tam göğsümden, iki kaburgamın arasından “vup” diye bir vakumla girdiğini hissettim. Orda da biraz çalıştı. Sonra çıktı gitti. Ara ara geldi bir kaç kez daha. Namazdayken geldi bir seferinde de. Ve ben size daha önce de söylemiştim, “Göğsümde bir şey çırpınıyor. Sanki çaydanlık kaynaması gibi fokurduyor” diye, şimdi o fokurtu öyle arttı ki…
HAB: Allah Allah... Ne ilimler var demek... Doğrusu ne okudum, ne duydum... Manevî bir ameliyat yani.
K: Boynumla göbek arası sürekli kaynıyor fokur fokur, anormal bir artış bu. Daha zikir çekmeye başlarken kaynamaya başlıyor ve namazda sanki ayaklarımın seccadeyle teması kesiliyor. Sanki yükseliyorum. Fizik kurallarına ters bir durum ama öyle hissediyorum. Yükseliyorum sanki.
Ve bugün bana türbedardan mesaj geldi.”K. kardeş, günlük zikrimiz budur” yazmış.
1 Fatiha,
11 İhlas,
1 Felak,
1 Nas,
100 Besmele,
100 “Estağfirullah”,
100 “Lâ ilahe illallah, Muhammed’ün Rasulullah, vel hamdülillahi Rabbil âlemin”,
129 “Ya Latiyf”,
100 “Ya Allah”.
İşte olan biten böyle abi.
HAB: Kolay bir usul. Her zikir ehli bunu rahatlıkla yapabilir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.