- 836 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
449- inek ahırda doğurmuştu... ard. öyk. yeniyazım
Dudum ( Dursun Dayı) ineği doğurtmuştu.
Dana anasının ayağının dibindeydi.
Başı ters dönünce buzağının paniklemişlerdi. Çıra elde ahıra koşanlar. Telaşa kapılmışlar.
Dudum akıllara gelmiş.
Yunus koşmuş.
Dursun Dayıyı almış, gelmiş.
Dana’nın başı ters dönmüştü.
Dudum çengelle danayı çekti çıkardı. Gözünün kenarındaki kemiğe taktığı çengelle vücudunu da aldı getirdi.
Yeni Dünya’ya yeni bir soluk geldi.
Havanın oranında değişen kütleler.
Yeni bir küçük soluktu.
Çırayı eline geçiren ahıra dolmuştu. Ahır, kapıdan itibaren ineğin dibindeki dana’nın başına yeten birinci adama kadar dolmuştu. Figüratif resimlerin insan sayısından çok azdı insan sayısı.
Köylü ahıra tıkılmıştı. İnek doğumlarında, yardımlaşma maksadıyla herkes gelirdi.
Dursun Dayı doğurttuğu danayı az bu yan da seyrediyor. Yorulduğunu; elini koyduğu çenesinin aşağı düşmesiyle ifade etmişti. Burun deliği inip kalkıyordu. Herkes soluğunu kendi kulağının dibinde işitiyordu.
Doğmak; merağa uğramıştı.
Ölü gören biri: şaşalar ya! Buradakiler de aynı: Şeytan şapalağı görmüşler gibi kurumuş kalmıştılar.
Ama...
Kazın ayağı o muydu? Hayır!
Kakaçlamış, kalmıştılar; her baş da duran beyin kitlenmişti.
Ahır da her doğmada ki gibi, bu yine oluyordu. Doğmağa seyre gelen ve seyreden birşey anlamadan, kilitlenmiş kuruyup kalıyordu.
Sonuç değişmiyordu. Aynı. Hep aynıydı.
Naro Hala ve Sıtkı Dayı boynu bükük yeni doğan’a bakıyorlar. İkisinin bir nesebi olmamıştı.
Yazgıları buymuştu.
Bükük boyunları...
" Modliagni"nin portresindeki kişiler gibi pırasa boyunları, uzundan kısaya birden büküldü... İkisinin başı yana yattı.
Boyunlarını burdular. Murazları yarım kalmıştı. Umsunmuşlardı ama olmamıştı.
" Kırço" adını almıştı buzağı. Canlı; soluğuyla ahırda hayata merhaba demişti.
Bunun tesellisi az mıydı?
"Pullu" ineği seviyordular. Güzel inekti. Çalımlı ve kolik boynuzu gösterişliydi.
Celil Ağagilin tosundan boğaya gelmişti. Boğayı o sürmüştü ineğin semtine. Bu vesile de katkısının olması ona bir şeyler bahşediyor gibiydi. Bu tesellisi doğmamaya dair bir takım sualleri uçurup aparıyordu. Başın selamete erinceye değin...
Bir romanın ismi: "Boynu bükük öldüler"di...
Naro Hala ve Sıtkı Dayı, ahırda essahdan boyunları bükülmüştü....
İçeriği hemen hicrana ve hüzne biçmediyordu. Ki bu inanılacak şey değildi! Bir çift boyun bu manaya bu kadar mı anlam denizi olunurdu?
Eğri- büğrü birşeyin eğrilirken ben " Hüzünüm" diye belliklenmesi.
Van Gogh’un "Ayçiçekler" in de çiçekler şekilken birden bire anlam’a vurgu yaparak Sıtkı Dayıgilin vaziyetine benziyordu.
"Pullu İnek danasını yalayarak paklıyor."
Buzağı soluk almanın dışında bir şeye karışmayı düşünmüyordu. Kafası getirecek gibi de değildi. Çengellen kapı içeri edilmesinden acısı pek hafife alınacak cins acı değildi.
Aklı başına gelmeğe zaman isterdi.
Emine Bacı buzağının rengine bakınıp duruyordu.
Erkek cinsiydi. Yanında süt beyaz olması değer sayılıdığından sahibi sevinçle yaşaran gözünü eteğinin bir katıyla sildi. Kontun dalında yaptı. Ve burnunu da çekti. Şükür etti.
" Bu inek hiç insanı hacil etmez," dedi.
Herkesin işiteceği tonda seyircilerden, duyanlar:
" - Allah için doğrudur. Adamı mahcup etmez!...." dediler.
y.yılmaz- 07/10/2009