- 468 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Mustafa - Bölüm 9 – Allah’ın Selameti Zekiye Teyzemin De Üzerine Olsun
Kuyruk boyunca sıralanmış insanlar bir yandan homurdanmayı da bırakmıyorlardı. Laf etmeyecek gibi de değildi ama. Daha rahat, daha hızlı yolculuk yapayım diye günler hatta aylar öncesinden uygun bilet alıyorsun; hatta son anda ortaya çıkan önemli bir konudan dolayı yolculuk yapman gerektiğinde bileti bir de fahiş fiyattan satıyorlar ona maruz kalıyorsun ama hiçbiri şu sıra kadar koymuyor insana. Genç yaşlı demeden üzerindeki tüm metalleri sepete koymak için kemer çıkarttırıyorlar, gerekirse ayakkabı çıkarttırıyorlar, bozuk para anahtar bilmem ne derken mekân havaalanı görüntüsünü kaybedip hırdavat dükkânına dönüyor. Can sıkıcı, insanları yoran bu hallerin arasında arada gülümseten durumlar da yaşanmıyor değil. Mustafa neredeyse iki yıldır yolculuklarının tümünde bu sıraya girdiğinde aklına o unutulmaz Nevşehir – İstanbul uçuşu geliyor.
İki sene önce…
- Lütfen üzerinizdeki tüm metal eşyaları plastik kaplara koyun.
İnsanlar bu ikazların içerisinde üzerlerindeki metal eşyaları kutuya doldurmaya çalışıyorlar. Mont ceket gibi elbiselerini de üstlerinden sıyırarak onu da görüntüleme cihazının rayına koyup eşyalarıyla beraber geçerken kendileri de diğer tarafa hareketleniyorlar. Tabi bu her zaman kolayca gerçekleşmiyor. Elbiselerin üzerinde zamanla unutulmuş ya da akla o anda gelmeyecek metalik eşyalar sahiplerine sürpriz yapıyor, detektörlü kapıdan geçmelerine güvenlik görevlisiyle el ele müsaade etmiyorlar.
O anda altmışlı yaşlarını sürdüğünü düşündüğü, başındaki eşarbını omuzlarına kadar dökmüş, üzerindeki pardösüsüyle tonton babaanne görünüşünde bir teyze belirdi gözlerinde Mustafa’nın. Adının Zekiye olduğunu da şans eseri uçaktaki koltukta yan yana geldiklerinde öğrendi.
Zekiye teyze çantasını ve metalik imameli tespihini de kabın içine koydu. Kıyafetine herhangi bir müdahale etmemesinden üzerinde bunlardan başka metale çalan bir şeylerinde olmadığı anlaşılıyordu. Ama teyzenin önünde bir heyula alıp başını büyüyor. Zekiye teyze kapıya yanaşamadıkça önde sıranın ilerlemesini engelleyen bu olaya daha bir dikkat kesiliyordu. Tabi Mustafa bu arada hem olayı hem de tonton teyzeyi takipte…
Öndeki karmaşanın sebebiyse üzerindeki metallerden bir türlü kurtulamayan bir bey amcanın mücadelesinden kaynaklıydı. Kapıdan girmeyi çok defa deniyor ama kapı her seferinde yaramaz bir çocuğun kapı zilini uzunca çalması gibi çalıp duruyordu. Amca ise geçemedikçe hem sinirleniyor hem de bir an önce içeri girebilmek için üst başında hatırlayamadığım bir şeyler var mı diye aranıyordu.
Uzayıp giden bu durum teyzeyi de iyice streslendirdi. Bu adam bu kadar soyunup dökündü hala uğraşıyor ben pardösümle buradan geçmeyi nasıl başaracağım diye düşünüp duruyor, adamın işi uzadıkça teyzenin düşünceli hali gözle görünür şekilde artıyordu. Tam da o anda amca bir anda kapının sessizliğinden nasiplenip karşıya geçince sıra bir anda teyzeye geldi. Güvenlikçinin uyarılarının dozu artırılmış yüksek sesle üzerlerindeki metal ve demir maddeden iyice kurtulmaları gerektiği söylenmişti. Teyze unutulmayacak o şirinlik ve çekingenlikle yoğunluktan iyice bunalmış güvenlikçiye yanaştı, kısık bir sesle o anda merak ettiği en büyük şeyi sordu.
- “Polis oğlum!” dedi. “Bir bak hele.” Güvenlikçi şaşkın ama teyzeyi de kabullenir bir halde teyzeye yöneldi.
- “Geçen gün doktor demir ilacı yazdıydı. Unuttum çantama koymayı. Onu da bırakayım mı kaba, zarar verir mi şu durmadan çalan demir kapıya.”
Kastettiği kan ilacıydı. Belli ki anemi teşhisi konmuştu. Halk arasında kan ilacının adı demir hapı olarak da bilinirdi. Ancak güvenlikçi o yoğunlukta teyzenin sorusunu idrak etmekte güçlük çekiyordu. Ancak kısa sürede anlam yükleyince olanca sesiyle kahkahayı patlattı. Sadece o mu? Mustafa da bu diyaloğa şahit olmuş bir iki kişi daha teyzenin sorusuna gür sesleriyle gülmeye başladılar. Gülmeleri uzadıkça teyzenin şaşkınlığı da kabarıyordu. O bir meramını heyecanın da kabarttığı samimiyetiyle dile getirdi. Ama gel gör ki etrafında bir sürü gülen insan… Gülmelerin uzadığını gören teyzenin heyecanı da stresi de dağılıp gitmeye başladığında güvenlikçe zar zor nefes alıp teyzeye beklediği cevabını verdi.
- “Geç teyzem geç sen.” Nefesini zar zor toplayıp devam etti. “Ondan bir zarar gelmez. Belli ki başka bir şey olmadığından eminsin. O dediğin ilaç sorun çıkarmaz sana.”
Yoğunluğun getirdiği stresli hava bir anda dağıldı. Sırayla kapıdan ilerleyip uçaklarındaki yerlerine oturduklarında artık duyanı da eğlendirecek bir hikâyeleri daha vardı. Ama Mustafa’nın daha fazla hikâyesi oldu. Şans eseri tüm yolculuğu teyze ile yan yana yaptı. Birçok sohbet konusu daha geçti. Daha fazla güldü, gülümseyecek çok şey daha işitti.
Bu seferki yolculuk acaba nelere gebeydi? Allah bilirdi. Çantasını teslim etti, biletini kestirdi. Bir saat sonra kalkış yapması beklenen uçağını bekleme salonunun görece sakin bir noktasında kitap okuyarak beklemeye koyuldu.