- 1410 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
KAN KARDEŞİM
Uşak’ın yan yana sayılır iki camisi Burma Cami,Ulu Cami .
Cami önünde belirli günlerde bıçakçı sergi acardı.Çeşit çeşit bıçaklar demir saplısından ,kemik saplısından alacak müşterisini beklerdi.
Yıllar sonra bir tv proğramında boynuzdan nasıl bıçak sapı yapıldığını seyredince,kurbanda toplanan boynuzların ne işe yaradığını da böylece öğrenmiş oldum .
Ebelerimizin o zamanlar kullandıkları kemik tarakların da nasıl yapıldıklarını,kemikten nasıl tarak aşamasına gelmesini merakla izlemiştim .
Etinden ,derisinden ,yününden boynuzlarına kadar faydalandığımız hayvanlar .
Serginin önünde seyrederdik alanı satanı.Alıçı bıçağı açar keskin mi diye yüzüne bakar,evirir çevirir beğendiyse sıkı bir pazarlık başlardı .
Çocuk iken özenirdik bir çakımız olsun.Onunla ip keseyim,ağaçın küçük dallarını ayırmada kullanayım
Şimdiki çocuklar gibi belirli bir harçlığımız yoktu .Biriktirdiğim para ile kendime küçük kemik saplı bir çakı alacaktım.Demir saplılar daha pahalıydı.Cebimde çakı taşıyacaktım artık.
Cebimde taşıdığım o küçük demir kemik parçası güven verirdi bana.Kimbilir hangi hayvanın başında taşıdığı boynuzu cebimde taşıyordum .
Önceleri elmayı ısırarak yerken şimdi çakıyla kabuğunu soyar olmuştum.
Bir gün duymuştum falancalar kan kardeşi olmuşlardı.Nasıl olduklarını da anlatmışlardı.
Artık çakımı kullanma zamanı gelmişti.
Mahallede iyi anlaştığımız bir çocukla olacaktık kan kardeşi.
O hemen parmağını kesti ,sıra bendeydi.Özenle çakımı çıkardı ona bakıyordum o da çabuk ol gibilerden parmağından kan damlar olmuştu.Çabuk olarak ben de kesmiştim parmağımı.Parmaklarımızı üst üste getirip kanların karışmasını için bir az bekledik.
Artık kan kardeşiydi o benim.
O da,
Kesti parmağını.
Cebimizde taşıdığımız ,
Küçük çakıyla.
Koyduk üst üste parmakları,
Onun kanı benim kanım .
Artık kan kan kardeşiydik ,
Grupları uymasa da .
Başım sıkıştı ,
Neredesin .
Sen de çağıra bilirsin ,
Kan kardeşim ....
Cebimizde çakı ile Çokkozlara söğüt dallarından düdük yapmaya gide bilirdik artık.
Bazı zamanlarda bileği taşına sürtüp keskin olmasını sağlardık.
O günlerde ne hijenik ne mikrop kapar,ne de kan yoluyla hastalık bulaşır hiç aklımıza gelmezdi.
Bir yerimiz mi kesildi hemen örümçek ağına veya tütün basardık yara üstüne.Bulursak gazete kağıdıyla üstünü kapatırdık akmasın diye.
Kan anonsları yapılır kan verirler insanlar .
Kan kardeşi olurlar hatırlamazlar.
A.b. d. nin bir zamanlar topladığı kanlarla başımıza ne çorap örecek acaba...
YORUMLAR
Sevgili Kardeşim
Eğer Uşakta yaşasaydım çocukken kesin kan kardeşlerinden biri de ben olurdum. Çocukken çok kan kardeşim olmuştur ya hiç birini hatırlamıyorum lakin koca eşşek kadar adam olduğumda yine bir kan kardeşim oldu. Hem de bir kız.
Öğretmenlikten önce üç ay kadar görev yaptığım vergi dairesinde Nur adında bir bayan memure ile parmaklarımızı kesip kanlarını birbirine sürterek kan kardeş oldum. Ne o beni tanır ne de ben onu şimdi...
Bıçak ise apayrı bir hikaye. Lisedeyken taşırdım bir bıçak. Bir gün teneffüste sınıf tahtasına saplamaca attım. Bıçak tahtaya çarpıp yere düştüğü anda nöbetçi öğretmen girdi içeri. Bıcak kimin dedi. Tabii ki kimse söylemedi. Gitti bizim bıçak idareye. Bir daha da heves etmedim zaten.
Hey gidi günler hey...Nerelere aldın götürdün....
Selam ve sevgilerimle.
Hasan Özaydın
Anılara bir yolculuk yaptık Hasan Bey.
İnanın aynı duyguları sevinçleri ve çakı merakını bizde yaşadık.
ama asıl önemli olan yazının sonunda belirtilen endişeler...
haklı olarak tabii.
saygılarımla
Hasan Özaydın
Güzel bir çalışma.
Ben de çok severdim çakıyı.
babamın oldukça keskin ve küçük bir çakısı vardı.
Hiç yanından ayırmaz, oldukça da değer verirdi.
Küçük ağzı ile sıradan işleri yapar,
büyük ağzını ise sadece yiyecekleri kesmede kullanırdı.
Hep bir çakım olsun isterdim o zaman.
Bizim de sizin gibi paramız flan yoktu ve çakılar oldukça pahalıydı.
Sonunda,
sünnet olurken topladığım paralarla küçük bir çakı almıştım kendime.
Güzel günlerim geçti onunla.
Çok uzun seneler arkadaşlık etti bana.
Sonradan ne oldu bilmiyorum. Kayboldu gitti güzel çakım.
Yazıyı okuyunca, o günler canlandı gözümün önünde.
Güzel günlerdi gerçekten.
Güzel arkadaşlıklar vardı ve her nedense mikroplar da oldukça azdı yer yüzünde o günlerde.
Bir çok saçma sapan işler yaptığımız halde,
pek hastalık flan kapmazdık.
Babuna'mıydı neydi biri çıkmıştı bir zamanlar,
hastalık ayağına yatıp,
insanlardan kan topladıydı.
Veren çok oldu.
Ben ve yakınlarım vermedik.
İyi de yapmışız.
Adam, aldı gitti kanları Amerika'ya.
Sizin de yazdığınız gibi,
bakalım ne zaman kokusu çıkacak?
Hasan Özaydın
Bilinmez ki dost.
O ABD...
Bizlere savaş araçları satarlar...
Bunlardan bir tanesi de IFF (dostu düşmanı tanıma) aletidir.
Bu alet ne hikmetse ABD'yi, İngiltere'yi ve Yunanistan'ı düşman kabul etmez.
Bunu keşfeden Aselsan mühendisleri de garip bir şekilde intihar ederek (!) ölürler...
Bize sattıkları araç gereçleri isterlerse uzaktan kumandayla çalışmaz hale de getirebilirler.
Bilmem ne olur sonu...
Hasan Özaydın
Çocukluk günlerin özlemiydi.Eski çocukluk günleri of ki off.
Eskiden; kız çocuklarının oyuncak bebekleri bezden,erkek
çocuklarının silahları tahtadan,evlerde soba yakılır,merdiven
çıkılır,aidat ödenmez yönetici seçilmezdi.Karpuz kuyu'da
soğutulur,sokaklar lambasız,mahalleler bekçili olurdu.Haber
radyodan dinlenir,defterlere kenar süslemesi yapılırdı.Evlerde
salça,makarna,turşu,küplere peynir tuzlanırdı.Her gün yaşanacak
bir şey vardı,kesintisizdi.Çocuklar dünya bahçesinin çiçekleri,hiç
solmasınlar.Yazınız çocukluk hatıralarının boğazımıza düğümlenmesi
ve ruhumuzda kekre tatlar bırakmasıydı.Kutluyorum.
Saygı ve selamlarımla.
Hasan Özaydın
Teşekkür ederim hemşehrim saygılarımla.