Kömür Karası Bir Sene
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Her zamankinden daha güler yüzlüydü o sabah. Normalde hep yorgun, bir şeylerden fazlasıyla bıkmış ya da uykusuz bir görüntüsü olurdu. Önce beraber kahvaltı yaptık. Hemen yanındaki sandalyede oturuyordum. Her zamanki gibi yerimde duramıyor, kahvaltımı yaparken sağa sola sallanıyordum. Ben sallandıkça gıcırdayan eskimiş, ahşap sandalyeye bakarak
“Bunlar da epeyce eskidi. Yenisini almak lazım” demişti. Annem ocağın başında, kulpu kırılmış eski demlikteki yumurtaları rafadan kıvamında pişirmek için yüze kadar saymakla meşguldü.
“Geç kalmamak lazım. Servis neredeyse gelir” deyip usulca kalktı masadan. Gitmek istemiyor gibiydi sanki. Bunu anladığım anda boynumu bükerek gözlerime ikna edici bir bakış yerleştirmiştim.
“Ne olur bu gün işe gitmesen. Hem bak bu gün hasta olacağım sanırım. Sen yokken bir şey olursa üzülürsün sonra “
Yüzünde o her zamanki mahzun gülümseme yine belirmişti
“ Peki, hasta olursan doktorun verdiği ilaçları ne ile alacağız küçük hanım?”
Haklıydı, sustum.
Önce lavaboya gidip ellerini yıkadı. Babam ellerini ne kadar yıkarsa yıkasın tırnaklarının arasında kalan siyah kömür tozları asla gitmezdi. Çok uzun süre onları babamın bir parçası zannetmiştim. Sonra yatak odasına gidip üzerini değiştirdi. Sadece yemek saatlerinde temiz elbiselerini giyerdi. Geç saatlere kadar yerin altında çalıştığı için evden kirli tulumları ile çıkar, gece de aynı tulumlarla, yorulmuş ve olması gerekenden daha fazla yaşlanmış bir halde dönerdi.
Başımı okşayıp da sokak kapısına doğru yöneldiğinde fırladım yerimden. Önce fark etmedi ona doğru koşuşumu. Sonra bana doğru dönüp
“Annene iyi bak” demişti. Ne kadar da büyük bir sorumluluktu bu. O gün anlayamamıştım
Birbirinden kirli ve eskimiş tulumlarıyla işçileri taşıyan otobüs büyük bir tıslama ile durmuştu kapıda. Otobüse binene kadar arkasından baktım o gün babamın. Yürüyüşü hep ilginç gelmiştir bana. Benden başka herkesi onun düşmanı olmaktan korkar sanırdım. Sert bir görüntüsü vardı. Asla çok konuşmaz, hiçbir zaman kahkaha atarak gülmezdi. Ama o pekmez karası gözlerinden her zaman sevgi dolu bir ışık yayılırdı. Bakmasını da iyi bilirdi hani.
Sonra akşam oldu. İlk defa o gün geri gelmedi. Uyumak istemedim önce. Beklemek istiyordum o kapıyı çalana değin. Annem odama geldiğinde gözlerimi kapatıp uyuyor numarası yaptım. Aslında inanmadı bana ama yine de sesini çıkartmadan ayrıldı yanımdan.
Derken zor bela sabahı ettim, kapı çaldı ve o içeriye girdi. Doyasıya sarıldım boynuna. bir daha yapamayacakmışım gibi çektim kokusunu içime. Üstü başı kirliydi her zaman olduğu gibi.
“Hiç gelmeyeceksin sandım”
Beni kucağına oturtmuş, kömür karasına bulanmış elleriyle yanağımı okşuyor, parmaklarını saçlarımın arasında gezdiriyordu. Yüzümü iyice yasladım göğsüne. Kokusu üstüme sinsin, o yokken de idare etsin istiyordum
“Bak, geldim işte”
Tekrar sıkıca sarıldım boynuna. Hem de bir daha hiç bırakmamacasına.
“ Hoş geldin babam. Hoş geldin rüyama…”
Tam bir yıl oldu girdiği madendeki karanlığa gömüleli. Ama beni hiçbir zaman bırakmadı. Her akşam söz verdiği gibi geldi. Sözünün eridir benim babam. Doyasıya sarılır, içime çekerim kokusunu. Hem, rüyalarımda daha rahat oluyoruz. Doyasıya oyun oynuyor, kahvaltı masasında şakalaşıyoruz onunla. Uyanmak istemiyorum çoğu zaman. Ama her gün sabah olduğunda, yine o uyandırıyor beni acı veren, sözde gerçek hayata.
“Haydi güzel kızım kalk. Okula geç kalacaksın. Akşam olup da uyuyunca devam ederiz yarım kalan oyunumuza.”
YORUMLAR
Hüzünlü bir öykü, ancak üslubu güzel, lirik, gerçekçi. Hayatını yerin altında geçiren madencilerimizin derdini, kederini ve yaşam mücadelesini ne güzel resmetmiş... Yazarını kutluyorum, maden kazasında vefat eden işçilerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun.