- 1025 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Cemrelerin Düşsün Yüreğimin Ovalarına
Yangın müptelası gönlümün kıraçlarına düş, yeşillensin ovalarım
Umutlar sürgüne dursun katran gecelerde, iyileşsin ah yaralarım
Uykusuz gözlerime perde çek ellerinle, sona ersin artık ağlayışlarım
Tutkuları sağalım seninle birlikte, mevsimleri değiştirsin okşayışların
Hüzünlerin sıvası dökülmüş odalarında dilimizde eski bir şarkıdır yalnızlık. Nice bayramlarda içine boğulduğumuz, nice halaylarla seyrine durduğumuz o görkemli düş aynasında ararız suretimizi. Kimi hüzünle, kimi sevinçle, kimi de umutla.
Bir külün ezgisidir, akıp giden günlerin tortusu, göğsümüzdeki köprüleri yıkıp, selleri denizlere taşıyan. Hayatın o derin sularına kimi anılar, kimi anları taşır rüzgâr, kayıp bir hırka gibi kayar gider usulca omuzlarımızdan.
Seslendikçe geciken cemrelere, kırılmış seslerini dinlerim eskiyen günlerin. Hangi hücremde daha çok kahır bilmiyorum, hangi usumun sundurmasından bakıyorsun sen uzaklara, göremiyorum. Korkuları taşıyan kuşların gagalarında sevda polenleri var yine bu bahar, sensizlik denen mevsimleri bu yüzden sevemiyorum.
Kan içiyor yarasalar yokluğunda dilimden, kükreyen ruhumu pençelerle ayırıyor yırtıcı hayvanlar, kanım nehirlere karışıyor, gözlerin sokuluyor ömrümün raylarına böylesi anlarda ve ben uykusuz günlerin yosunlarına bayram sevinçleriyle yaslanıyorum.
İşte yeni bir mevsim daha başlıyor sevda bakışlım. Kuşlar en bilinmez şarkılarını cıvıldaşıyor bahar müptelası ağaçlarda. Sular derinlerden sızarak nehirlere karışacak, nehirler az giderek, uz giderek denizlere karışacak. Fışkın bakışların saracak dalları, şiir bakışlarının çoğul kırlarında kelebekler aşka kanat açacak.
O çoğul yaşlarımızla bu yarı doygun, yarı aç atlasta dolaştığımız bir sonsuz yolculuktur yaşamak gül bakışlım. Asırlardır kimliğini arayan yurtsuzlarla, ölümü uğurlayan ülküsüzlerin coğrafyasıdır. Her yaşam ilmeği ölümle, hayatı ayraçlara bölen hüzzam bir elem ağrısıdır, baharlar bu yüzden her mevsim yüreğimizdeki en asil ağrıdır.
Bütün aşklar kaybolmuş suretlerin sandalıdır. Durmadan değişen ve özünü kaybeden bu ömrün sarı sularında gezinen resimlerinde tuz yakar yarayı ve biz kuytu sevinçlere atarız yüreğimizi. Ay yansır düşlerimizin yakasına, tutunuruz sevdanın düşsel haritasına. Yine de ipekten bir öpüştür aşk, meçhul sevdalarla yaşamı resmederiz yüreğimizin derinliklerinde.
Yüreğimizin kırbaç vuran yağmurlarıyla, göğsümüzün köpüklü çağlayanlarıyla tropik bir çağın ıssızlığında kendi resmimizi çizeriz yalnızlığın kumlarına. Bütün siluetlerin kristal dökülüşleriyle bir sevdanın resmidir göğsümüzde ışıldayan, hayata kadeh kaldırıp kendimizi aradığımız gecelerde sessizce kayboluruz, dönüşümsüz yolculukların duraklarında adımızı unuturuz. Yüreğimizi ağrıtan o karantinadaki bekleyişlerin sarmal yokuşlarında çiçekli gülüşlerle ıslak yüreğimizi soğuturuz.
Yürek bekleyişlerinin o dar odasında, içimizin ılıman mevsimlerinden bir buz dağına tırmanırız, hayata inat, yaşamaya ole demek için. Hep birileri bekler kapının ardında, ya da kaf dağının öte yamacında. Uzun bir bekleyiş öyküsüdür aslında hayat ve biz o bekleyişlerin içerisinde var olan yürek havarileriyiz. Ne yana gittiğimiz değil, bazen nereden geldiğimizi öğrenmek isteriz. Ruhumuzun kılı kırk yaran düşünüş odalarında bir iki bozuk cümle, birkaç yırtık parça gibi bir yerlere dikilmeyi bekleriz.
Yankısına yürüdüğümüz bir yaşamın toprak desenli yollarında gönlümüzün kımıltılı özlemlerine vururuz alnımızın kader çizgilerini. Her bekleyişin kandilini öfke söndürür ve ışıkları dışarıya kapalı bir evde şiir yudumlar bir kadın, göğsündeki hüzzam ateşlere sevdanın gözlerini atarak. Anla ki yar, sen son cemremsin benim, gözlerinden hayata şiir olup döküldüğüm. Umut polenleri savuruyorum seni sevdikçe havaya, suya ve toprağa ve seni sevdikçe çürümeyecek tohumlarım.
Selahattin YETGİN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.