- 1702 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
CUMBULLU CUMBULLU ASLANIM ASLAN…
Yaz mevsimi gelmişti. Artık tarlalarda günebakanlar güneş ne ne taraftaysa kafalarını o yöne çeviriyor, kelebekler pır pır leyiii diye uçuşuyor, kuzucuklar annelerinin peşinde meme diye meleşiyor, aracı ve komisyoncular hangi meyve ve sebzeyi en kazık fiyattan vatandaşa sokuşturabilirimin hesaplarını yapıyorlardı.
Tüm tabiat canlanmıştı. Hatta Nurhayat Ablam bile…
Kafaya koymuştu : Senelerdir gardrobunda mahzun ve üzgün bir şekilde ‘’Beni ne zaman giyeceksin? ‘’ diye boynunu bükmüş olan bikinisini bu yaz giyecek ve Ege’nin kızgın kumlarından serin sularına cumburlop yapacaktı. Yaklaşık kırk sene önce giydiği o günden sonra bir türlü nasip olmadığı için hep entari ile denize girdiğinden dolayı neredeyse lime lime olmuş olan bikinisini bu sene mutlaka giyecekti. O bakımdan da sıkı bir diyete girmişti diğer ahretlileri gibi ( Ki onları biliyorsunuz artık. Tek tek isimlerini yazmaya sanırım gerek yok )
Evet. Hummalı bir gayret içindeydi kırk elli kilo kadar verebilmek için. 1. Resimde de görüldüğü gibi diyet etmişti Allah rızası için en az on kilo vermeye. O on kiloyu bir verebilse gerisi gelecekti. Çok emindi bundan.
Nurhayat Ablam tabii ki Osmanlı döneminden günümüze kalan bir hatun olduğu için öyle Hülya Karataymış, Ebru Şallıymış, Ender Saraçmış bilmezdi. Onun için dünyada tek diyet uzmanı vardı -Işıklar içinde uyusun, toprağı bol olsun- Dünyaca ünlü Romen Prof Ana Aslan(D. 1 ocak 1897-Ö.20 mayıs 1988) ( Resim 2)
Uzun ve yorucu bir diyet gününün ardından yorgunluktan bitmiş bir şekilde evine geldi. Sarf ettiği bu eforun karşılığında yeniden enerji toplaması gerekiyordu. Diyet programına göre akşamları çok hafif yemesi gerektiği için ta sabahtan kısık ateşte haşlamaya başladığı dana budunu aldı ocaktan. Ekmek kesinlikle yasaktı. O bakımdan ekmek sepetinden beş kadar lavaş çıkardı ve zarafetle kemiğinden ayırdığı etleri lavaşların arasına doldurdu. Ana Aslan ona zamanında ‘’ Sütü ve süt ürünlerini bol bol tüket ve sebzeyi asla ihmal etme ‘’ dediği için iki sürahi ayran doldurdu ve lavaşların içindeki etlerin üzerine bolca domates, biber, marul, soğan, turp, havuç hatta karnabahar, enginar, semiz otu, ebegümeci doldurarak dürümler yapıp kemal-i afiyetle mideye indirdi. Kahve de kesinlikle yasaktı. O bakımdan bir cezve kappiçino yaptı kendine yemeğin üzerine. Onu da içtikten sonra artık başı öne düşmeye başladı. Abdürrezzak enişte ile torunları Esra ve Emre usulca yatağına taşıdılar. Kıçı açıkta kalıp da kabuslar görmesin diye üstünü ince bir örtüyle de olsa örttüler o yaz sıcağında.
Nurhayat Ablam derin bir uykuya geçti. Kafasını yastığa koyar koymaz da rüya görmeye başladı. Rüyasında rahmetli Ana Aslanı gördü. ( O profdan bahsediyorum. Bildiğiniz ana bir aslandan değil… Ama gerçek aslana da bağlanacak olay birazdan merak etmeyin )
İlginç bir rüyaydı. Rüyasında Ana Aslan, etrafına bir sürü Kangal toplamış onlarla yiyip içiyordu. Her yer darmadağındı. Ana aslana ‘’ Ana ne bu hal, her yer darmadağın?’’ dedi. Ana Aslan ‘’ Aslan yatağından belli olur. Hem sen bizim dağınıklığımıza bakacağına kendine baksana. Bir gram bile verememişsin’’ Dedi.
Nurhayat Ablam teaccüble ( Yani mahcup bir şekilde ) başını öne eğince Ana Aslan devam etti: ‘’ Bu böyle olmayacak. Sen en iyisi temelli benim yanıma gel. Ben seni burada, bu sıcak atmosferde iğne ipliğe çeviririm’’Dedi.
Ana Aslan öteki alemdeydi ve bahsettiği sıcak atmosfer Nurhayat ablamı oldukça tedirgin etmişti. ‘’ Bunun başka yolu yok mu?’’ diye sordu. Ana Aslan ‘’ Bir diğer yol da safariye çıkıp aslan avlamaktır.’’ Diye cevap verdi. Aslında niyeti Nurhayat Ablamı aslanlara yem edip bir şekilde yanına gelmesini sağlamaktı ama tabii ki Nurhayat Ablamın böyle menfur bir emelden haberi olamazdı. O kadar da uyanık bir kadın değildi yani.
Sabaha kadar yatağın içinde döndü durdu. Sabahleyin kalkınca da ilk işi safari için hazırlanmak oldu elbette. Abdürrezzak eniştenin saf saf bakışları arasında ona da ‘’Hazırlan safariye gidiyoruz’’ dedi.
Tabii ki Abdürrezzak eniştenin onu durdurması, hatta böyle bir teşebbüste bulunması bile ceza sahasında yapılacak dokuz kusurlu hareketten daha da kusurlu bir hareket olacağından çaresiz o da safari için hazırlıklara başladı. Ama artık o da bıkmıştı durup durup icat çıkartan refikasından. ( Yani eşinden ) Meseleyi daha başından halletmek için ona ‘’ Hayatım sen şu silahı kullan madem.’’ Diyerek resim 3 deki silahı verdi. Nurhayat Ablam ‘’ Ben silahımı aldım, o sende kalsın ‘’ diyerek resim 4 teki III. Murat döneminden kalma tüfeği gösterdi.
Torunların şaşkın bakışları arasında bu iki yaşlı şaşkın Nurhayat Abla’ların resim 5 te gördüğünüz kaplumbağa model arabasına atladıkları gibi otogarın yolunu tuttular. Kendi arabalarını otogarda bırakıp şehirler arası otobüsle gideceklerdi safariye.
Hayret bir şeydir ki kazasız belasız otogara geldiler ve kendi arabalarını oto parka bıraktıktan sonra safariye giden otobüs firmasını aramaya başladılar. Aslında aramaları da gerekmiyordu. Çığırtkan onları çoktan görmüş ve yanlarına gelmişti bile.
-Hanım teyze, bey baba nereye?
Nurhayat Ablam ben olsam parlardı da bu sefer safari heyecanı ile parlamadı bu teyze lafına... Kibarca
-Safariye hangisi gidiyor? Diye sordu.
Çığırtkan ‘’Safari’’ kelimesini Safranbolu anlamıştı. Hoş yanlış anlamasa da fark etmezdi. Az mı göndermişti yolculuğu o otogarda sona erip de Aksaray’a gidecek servis minibüsünün nereden kalktığını soranları Aksaray iline. Her ikisini de kolundan sürükleye sürükleye Safranbolu Tur Yazıhanesine getirdi ve ‘’ Amca ile teyzeye birer tane Safranbolu kes’’ dedi. Nurhayat Ablam ‘’ Yanlışlık olmasın, biz safariye gidecektik’’ deyince de ‘’ Canım ablam atalarımız ne demiş: ‘’Safranbolu, safari dolu …Merak etme sen. Atla otobüsüne ve yolculuğun tadını çıkar. Çay kahve, kola, kek, kraker firmamızın ikramıdır.
Uzatmayalım…Sonunda geldiler bizimkiler Safranbolu’ya . Nurhayat Ablam sanki gençlik yıllarlına dönmüştü. Tüm evler çocukluğunun ve genç kızlık döneminin tarihi evleriydi adeta. Canlı bir tarih, tarihle bütünleşmişti. Ama oraya geliş amaçları çok farklıydı. Aslan avlayacaklardı.
Yaşlı bir dedeye sordular ‘’ Delikanlı acaba burada nerede aslan avlayabiliriz?’’ Yaşlı adam bu eski eserlere dikkatlice baktıktan sonra ‘’ Buralarda aslan olmaz ama siz isterseniz yine de ormana bir bakın. Belki şansınıza çıkar karşınıza’’ diyerek ormanın yolunu tarif etti. Onlar ormana giderken de arkalarından ‘’ Hasbinallah ve’nimel vekil…Tüm manyaklar da gelip beni buluyor.’’ dedi.
Derken Nurhayat Ablam ve Abdürrezzak enişte ormana daldılar. Üç beş adım gitmişlerdi ki bir kükreme duydular. Aman Allah’ım bu oydu. Nurhayat Ablam olduğu yere çakıldı adeta. Karşısında keyifle sigarasını tüttüren oldukça yakışıklı, süper karizmatik bir aslan duruyordu.( Resim 6 ) Çarpıldı adeta aslanı görünce. Daha önce aşık olduğu Clark Gable, Rock Hudson, Clint Eastvood, hatta Jerry Levis ve Charlie Chaplin bile tamamen silindi hayallerinden.
Abdürrezzak eniştem korkuyla ‘’ Nurhayat çabuk sık şuna ‘’ dedi ama ne mümkün. Nurhayat Ablam adeta Yusuf’un güzelliği karşısında parmaklarını doğradığı halde acısını hissetmeyen Mısırlı kadınların durumundaydı.
Abdurrezzak enişte bir kez daha yırtındı ‘’Sık şuna Nurhayat. Bak kalktı yerinden, buraya doğru geliyor.’’ Ama Nurhayat Ablam aslana sıkmayı bırak, kaş göz işaretleriyle işmara başlamıştı bile.
Aslan usulca Abdurrezzak eniştenin yanına yaklaştı ve ‘’ Gel bakalım birader. Nedir derdin bir anlayalım. Az yakından ilgileneyim seninle’’ diyerek ensesinden tuttu onu. ( Resim 7) Abdürrezzak eniştem tüm sevimliliğini takınarak güldü ise de aslan aldırmadı ve tek bir pençe darbesiyle enişte beyi Rahmet-i Rahmana yolladı. Karnı tok olduğu için ayrıca yemeyi düşünmedi bile.
Nurhayat ablam ‘’ Kime niyet, kime kısmet. Nurlar içinde yat Abdürrezzak ‘’ diyerek aslana sokuldu iyice. Baktı üzerinde kahverengi bir kıl var. ‘’ Ayol Abdürrezzak boşu boşuna gitti galiba. Baksana bu aslan çok çapkın. Üzerinde kim bilir hangi şıllığın saç teli kalmış’’ diye düşündü. Merakından ve kıskançlıktan kendi kendini yiyordu. ( Resim 8 ) Sordu ‘’ Ne o kahverengi saç teli?’’ Aslan umursamaz bir şekilde cevap verdi ‘’ Takma kafaya, az önce bir antilop yemiştim ondan bulaşmış’’ Nurhayat Ablam ‘’Ah şu erkekler, hep aynı yalan ‘’ diye geçirse de içinden, artık aşk gözlerini kör etmişti. Ufak tefek kıskançlıklar yüzünden böyle bir aslanı kaçıramazdı.
O gün el pençeye ( el ele olmaz tabii ki ) dolaşıp durdular akşama kadar. Nurhayat ablam aslan için türkü bile besteledi. Şöyle bir şey:
Evlerinin önü kahve dibeği
Dibeğe vurdukça oynar göbeği
Ne ben gelin oldum ne sen güveyi
Cumbullu cumbullu aslanım aslan
Cumbullu cumbullu aslan cumbullu
Cumbulluya diktirmişem her yanı pullu
Cumbulu cumbullu aslanım aslan
Sağ kolum yoruldu sol kola yaslan.
Böylece bu türkünün hikayesini de öğrenmiş oldunuz.
Evet o gün gezdiler, tozdular, koklaştılar ( Resim 9—Ama o resimde az fotoşop var. Nurhayat ablamın saçları öyle siyah olmadığı gibi kendisi de az daha iri ve yaşlıdır )
Artık akşam olmuştu. Nurhayat Ablam ‘’ Ben eve gideyim. Torunlara söyleyeyim de dedelerinin cenazesini kaldırsınlar. Yazıktır buralarda kurda kuşa yem olmasın’’ diyerek tekrar dönmek üzere aslandan izin istedi. Aslan ‘’ Haydi git madem ‘’ dedi ama bir gariplik vardı onda. Adeta Nurhayat bir an önce gitsin gibi bir havalardaydı. Resmen trip yapıyordu ama neyin tribiydi bu? Buna anlam veremedi Nurhayat ablam. Yavaş yavaş çantasını toparlamaya başlamıştı.
Çantasına malzemeleri doldurdu. Artık gidebilirdi evine. Son bir kez daha aslana sarılmak üzere geri döndü ki ne görsün? Aslan az uzaklaşmış oradan ve bir ayıya sarılmıştı.( Resim 10) Beyninden vurulmuşa döndü. Olamazdı. Bu kadar çabuk ihanete uğramış olması mümkün değildi. Ağlayarak aslana doğru yürüdü ama belli ki her yiğidin gönlünde bir aslan yattığı gibi her aslanın ( Ya da sadece bu aslanın ) gönlünde de bir ayı yatmaktaydı.
Ağlayarak ‘’Aslaaannn…Aslaaannnn’’ diye bağırdığı anda torunu Emre’nin sesini duydu ‘’ Ne oluyor babaanne. Ne aslanı?’’
Öfkeden kıpkırmızı olmuş bir suratla yataktan fırladı Nurhayat Ablam ve Emre’ye parladı ‘’ Ben sana kaç defa dışarıda yemek yok demedim mi. Niçin o geyiğin peşinden koşup duruyorsun bakayım?’’ ( Resim 11 )
Emre ‘’ Öf be baba anne . Ne geyiği, ne yemeği?’’ dedi.
Nurhayat Ablam tamamen uyandıktan sonra baktı Abdürrezzak Eniştem de sağ salim yanında yatmakta ‘’ Hadi yine iyisin. Bu sefer de yırttın ‘’ Dedikten sonra kafayı vurup yattı ama sabaha kadar da bu rüyasına için için gülmekten karnına ağrılar girdi.
Şu anda ne yaptığına gelince.
Duyduğum kadarıyla ‘’ Tüfeğim dolu saçma / Kaçma ey Sami kaçma ‘’ diye yeni bir türkü besteliyormuş.
YORUMLAR
Bence sen kaç.sağlama al kendini. ne olur ne olmaz Nurhayat bu :)))
Gece gülmekten yorum yazamadım. emeğine sağlık çok çok güzeldi
Selam ve sevgilerimle
sami biberoğulları
Yiğitliğin onda dokuzu kaçmak, biri hiç ortalarda görülmemektir derler.Tavsiyene uyacağım.))))))
Selam ve sevgilerimle.
Tüfekle tabancayla oynama,
Şeytan doldurur derler
dolduruşa gelme.
Bin sadece Ümraniye dolmuşuna.
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Gerçek hayatta tırnak çakısıyla bile işim olmaz.
Dediğin gibi Ümraniye dolmuşu neyimize yetmiyor )))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Hani, denir ya, "Memleketimiz gibisi yok" veya "Espri yeteneğimiz çok gelişmiş" diye, ne kadar fantastik olsa da anlatılan, sanki olağan yaşantımızın dışına çıkamamışız gibi görünür ve bu da zengin mizah kaynağımızı ispatlar...
"Cumbullu cumbullu" diyen türküyü garipsemezsiniz...
Hocam, bir de sizin gibi kalem erbabı varsa işin içinde, işte böyle, stresli hayatlarımıza rağmen gülüyor, ferahlıyoruz...
Yine keyifle okuduk hikayenizi...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Aslında hep böyle mizah yazmak istiyor gönlüm. Gerim gerim gerilmiş sinir tellerine de iyi geliyor. Lakin bazen dokunuyorlar bam telime işte o zaman başka sesler de çıkarıyorum.
İlginiz için çok çok teşekkürlerimle.
Selam ve sevgiler.
sen yine dolu tüfekten kaç hocam kalemine sağlık sabah sabah gülümsettin saygılarımla
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Hikaye, tebessüm denizlerinde hoş bir yolculuk yaptırdı yine bize.
Ancak,
son cümle,
resmen kahkaha fırtınası gibiydi.
Gülmekten alabora olduk sabah sabah.(Hanımın şaşkın bakışları arasında.)
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.