- 724 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
rüzgar saçlı çocuklar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Rüzgar Saçlı Çocuklar
Bir diş ağrısı gibi başlar inceden ince.Bir yudum su, bir lokma ekmek çoğalır ağzınızda.Artık son noktadır.Son nokta olduğu kadar da kör bir nokta.Dokunduğunu, değdiğini bilmek düşünmek yaralar insanı.Acıtır içten içe.Gün gelir geçer herşey bilinir oysa.Çok çok izi kalır..Zamanla o kaba iz de yontulur,incelir incelir..İnce bir sızı gibi derinlere bir yerlere yerleşir.Kimin neyin sızısıdır o bile unutulur..
Herşey yeniyken tazecikken vakit geçmez sanılır.Akrep yelkovanı kovalamaz.Durağanlaşır herşey.Azalır hareket.Bu yavaşlama insanın kanını dondurur.Yavaş yavaş çekilir kan parmak uçlarından,parmaklardan,elden koldan.Bir bakarsınız-ki bakmak kolay bir eylem değildir-ruhunuz ve bedeniniz ayrışıvermiş.İki büyük parça iki dünya ufalanıvermiş.Etrafınız can ve ten kırıklarıyla dolmuş..
Herhangi bir şeyin tadını bir insanın yürüyüşünü özleyip özlemeyeceğinizi merak edersiniz.Kaygılı bir iç ses bastırır sesinizi.Giderek yükselir ses.Kulaklarınızı sağır eden bir gümbürtüye dönüşür.Patlak bir davuldan çıkan ses gibi ahenksiz ve renksiz.
-Bir yüzün kalmadı sonunda Analia,dedi Azize.Böyle hor kullanınca her santimini.Tükendi, bitti gitti..
Analia ne uzağında ne yakınındaydı Azize’nin..Aziz, Azize, Habib, Habibe..Usunda tekrarladığı bu sözcüklere bir anlam bir resim yüklemeye çalışıyordu.
-Dinle sevgili diyecekti Analia.Sustu.Birşey söylemedi.Her kötüye gidiş her kötü his yorar insanı.Biraz daha uzaklaştırır insanı insanlardan.Oysa yaşam bir dönme dolap gibidir..Çokluk onun akışında sürüklenir gidersiniz..
-Kaç adım atmıştı?Sen bilirsin Analia..Ah Analia!..
En fazla bir adım.Belki iki yada üç diyecekti.Yorulabilir miydi bu yüreğe sahip olan ayaklar.Rüzgar kanatlı bir at gibi yürümez uçardı o.
Gözünde siyah beyaz resimler...Dilinde ’adı bende saklı’ tümcesi.Uzaklara bakıyordu Analia.Karşı dağlar karlıydı .Bu soğuk günler de insanın kanını donduruyor hareket isteğini azaltıyordu.Soğuk yakışıyor muydu insana dağlara yakıştığı kadar.Hele kar..Dağları bir taç gibi süsleyen o ak örtü.Uzaktan bakınca güzeldi.Tıpkı acıların kırılmışlıkların bir söz olması gibi.Sadece bir örtü.
Kar üstüne bir kızıllık..Bir karanfil miydi?Kan mı?Ne karanfil kokusunun yanıklığı vardı ne de kan damlalarının sıcaklığı.Sıradan bir kızıllık ..
-Ah yanılgılarımız!.. Bazan ne çok şey ararız bir görüntünün ardında.Birkaç damla çiğ sütte ana sıcaklığını bulmak isteriz.Bir göğsün altında bir yürek.Seviyle dokunan özleyen acı çeken bir insan..Başımızı yaslayıp uzaklara dalmak gelir içimizden.Zamanı koklamak, zamanı duymak isteriz baktıklarımızda.
-Azize..
Ardına dönüp baktığında yoktu kimse.Az önce kendisine seslenmişti.O sıcak sesiyle.Belli bir sitemi vardı yada çok küçük bir isteği.Şimdi nerdeydi?Neden haber vermeden çıkıp gitmişti.Bunca birlikte geçirdikleri zamanın anısına yakışır mıydı böyle bir şey..
-Burdayım Analia.Sen mi seslendin?Ben de söylediklerime yanıt vermeyince yalnız kalmak istersin diye düşünmüştüm.
Rüzgarın dallar arasından geçerken çıkardığı hışırtı sessizliklerini hem çoğaltıyor hem de çevreliyordu.aAzize mutfak penceresini kapatıp perdeyi çekti.Rüzgarlı havaları oldum bittim sevmezdi.Böyle havalarda Analia daha içine kapanır saatlerce gözünü uzaklara diker öylece kalırdı.Onu bir mağazanın vitrinindeki mankenler gibi hareketsiz görmek Azize’yi hem üzer hem de endişeye sevk ederdi.
-Çay hazırlıyorum.Sen de ister misin,diye seslendi içeriye.
İçerden kesik boğuk bir sesin evet mi hayır mı dediğini pek anlamadı.Tepsiye yerleştirdiği iki çay fincanıyla içeriye girdi.Analia hala pencerenin önünde gözleri de uzaklardaydı.
Azize çay fincanına tek şeker attı.Ağır ağır karıştırdı.
Ardından özenle dilimlenmiş bir dilim limonu tabağın kenarına bıraktı.Derin bir nefes aldı.boğuluyor gibiydi.Analia’nın aklından geçenleri düşünüyordu.Onun gözlerini bu karlı dağlara sabitleyen şey ne olabilirdi?En olmazından düşünceler birbiri ardı sıra bir geçide başlıyordu.Kara yüzlü, kara sözlü üç beş adam, yağız bir delikanlıyı sıkıca tutmuş itmeye çalışıyorlardı.Ufak tefek şeytani yüzlü bir adam da gerdanının altında kaybolmuş kıravatını düzeltmeye çalışıyor bir yandan da diğer eliyle saman renkli bir kağıdı düşürmemeye çalışıyordu.
Azize birden Analia’nın sözüyle içine düştüğü karanlığın kendini ne çok azalttığını farketti.
-Azize,dedi Analia.Bak geliyorlar.Dağlardan geliyorlar Azize.Görüyor musun, bir çığ gibi dere boylarına, vadilere, ovalara akıyorlar.Bembeyaz yüzlerini, altın sarısı saçlar çevrelemiş.O saçlar nasıl da uçuşuyor rüzgarda.
Azize Analia’ya doğru bir iki adım attı.Eliyle Analia’nın omzuna dokundu.Siyah başörtünün altından omuzlarına dökülen gümüş renkli saçları iki eliyle düzelterek:
-Kan ayaklım,kor yüreklim,dedi.Bu gün de çok yorgunsun.Ben diyorum ki azıcık dinlensen biraz yatıp gözlerini kapasan..
Kağıt bir banknot gibi tam ortasından bölünüverdi Analia..Boş bir çuval gibi Azize’ye tutunma çabasıyla yere yığılıverdi..
Şimdi dağların karı Analia’nın bakışlarındaydı.Donmuştu zaman.Bir haziran gününde tan yeniden ağarana dek donmuştu..
Yetmişli yıllardan kalan eski radyodan cızırtılı bir ses okuduğu şiirle
dinleyenlerini hoş tutmaya çalışıyordu.Dışarıda esen rüzgarın sesi radyodaki zayıf ve cılız sesi çok uzaklara taşıma telaşındaydı..
bir ilkyaz sabahı
dağlardan
tepelerden inecek
rüzgar saçlı çocuklar..
dağlardan tepelerden..
üzü.m gözlü kız...papaty..
10/101/2015
ödemiş
tmolos edebiyat şubat 2015