- 490 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Karın Kırk Yılda Bir Yağdığı Şehir
Karın kırk yılda bir yağdığı şehirde, adamın biri yağmakta olan karlara basa basa gökyüzüne çıkar. Gecenin bu vakti bulutlarda kimse yoktur. Sadece kocasını bekleyen bir kadınla, bisikletini çaldırmış bir çocuk vardır. Onlar da kendi dertlerinden buluttan buluta atlamaktadırlar.
Adam kendine tam da sandalyeye benzeyen bir bulut beğenir, oraya yerleşir. Yumuşak bir bulut olduğundan içine gömülür. Ama yeryüzünü görmekte zorlanır. Bu durum canını sıkar. Daha sert bir bulut aranır. Birazcık ileride ata benzeyen bir buluta rastgelir. Hani şu leyleklerin göç yolunda hep üstünden geçtiği bulut. Ona oturur. Karın kırk yılda bir yağdığı şehir buradan açıkça görülmektedir. Sokaklarına, bakkallarına, kaldırımlarına, saçları dökülmüş de peruk takmış insanlarına bakar. Şehrin yüzü parlamaktadır.
Ceplerini kontrol eder. Bolca fatura ve fiş arasından bir mızıka çıkartır. Faturaları yine tortop edip cebine tıkıştırır. Mızıkayı dudaklarına götürür. Sanki biraz canlanmıştır çocukluğu. Ama yine de ne kadar silik, ne kadar karanlıktır. Çalmaya başlar. İlk gençlik dönemine ait şarkıyı bulutların da seveceğini ve ona yardım edeceklerini düşünerek çalmaya başlar. Lakin bulutları sinirlendiren bir melodidir çaldığı. Çünkü bu şarkı rüzgarı anımsatır. Bulutlarsa rüzgarı hiç sevmez. Onları sürekli şekilden şekile soktuğu için.
Aşağılardaki bir bulut ilk sinirlenen olmuştur.
-Kes şunu çalmayı!
Diğerleri de sinirlenen buluta destek verirler.
-Evet. Kes!
-Ya kes! Ya defol! buradan.
Böylesine büyük bulutlar birine kızarsa muhakkak sözlerini dinletirler. Adamımız korkar. Büyük umutlarla çıkıp geldiği yerde bulutlar ona pek fena davranmıştır. Bir kırk yıl daha buraya çıkmayı bekleyemez. Mızıkayı karın kırk yılda bir yağdığı şehrin arka sokaklarından birine fırlatır. Göz ucuyla bulutlara bakar. Sonra bulutlara döner.
-Rahatınızı bozdum. Kusura bakmayın. Ahmaklığım üstümde bugün. Der.
Bulutlar yumuşamışlardır. Ve bunu yaparken hiç zorlanmamışlardır. Mızıkanın gitmesinden memnun olmuşlar, sözlerini dinletmenin verdiği gururla şişinmişler ilginç şekiller meydana getirmişlerdi. Doğru zaman gelmişti. Adam korkarak:
-Kusura bakmayın, ne olur.Ben buraya bir şey aramaya geldim.
-Hemen söylemezsen seni aşağıya atarım der bulut. Timsaha benziyordur.
-Benim hiç çocukluk hatıram yok. Onları arıyorum.
-Doğru yer burası değil, der. Çok üstlerden bir bulut.
-Hayır, hayır. Çok doğru bir yer der. Kumruya benzeyen bir bulut.
-İkiniz de yanılıyorsunuz. Aslında şu küçük tepeciktir, der. Paramparça olmuş bir bulut.
-Ne saçmalıyorsunuz? Onun aradığı şu gölde, der. Küçük bir bulut.Büyük bir göl dolunay sayesinde parlamaktadır.
Küçük bulutun ahkam kesmeye çalışması büyük bulutları daha da sinirlendirir. Üstlerdeki bir bulut kuvvetli bir şimşek çakar. Her yer titrer. Küçük bulut hemen karşılık verir. Timsah ve kumru bulutlar da kavgaya katılır. Herkes bağırıp çağırıp kendi sözünü dinletmeye çalışır. Kim kiminle kavga ediyor belli değildir. Gökyüzü karışmıştır.
Şimşekler havada uçuşur. Bu kavgada, bisikletini çaldırmış çocuk üzüntüyle uykuya dalar. Kocasını bekleyen kadının umutları iyice azalır. Adamımız ise aradığını bulamadan geldiği gibi yağan karlara basa basa iner. Adam o gün bir daha bulutlara bakıp dalmaz. Çocuk da, kocasını bekleyen kadın da. Bulutlarda umut yoktur. Bulutlara bakmak faydasızdır. Karın kırk yılda bir yağdığı şehirde kar, yağmura dönüşmüştür.
Fatih Karagül
/pages/A%C5%9Fina-Manzaralar/311443092367957
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.