- 1049 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Üniversiteye Hazırlık
Hep bu gün için yaşamıştı kızım . İlkokul, lise çocukça şeylerdi ona göre, üniversite için doğmuştu, hatta ergenlik çağı uzun atlamayla geçilen bir dönem olmalıydı. Çocuk olmayı kendine yediremiyordu. Bir ara dövmeci bir genci İnstagram’dan takip ediyordu. Genç adam sevgililer günü paylaşımına, çiçek böcek cinsinden bir şey yazmıştı. Kızım ise bu paylaşımının yorum kısmına, çiçeğin gereksiz bir şey olduğunu yazmış, günlerce telefonundan , cevap yazıp yazmadığına bakmıştı. Bir gün o değil ama başka biri , yorumuna cevap yazmış, kızım ağlayarak odasına kapanmıştı. Ben küfür ettiğini düşündüm önce, sonra da sıkıştırdım ne söylediğini bana söylemesi için, haddini bildirecektim güya. Ağlama kirizi geçip biraz rahatladıktan sonra söyledi. Bu genç adam meğer, kızıma "sen sus bebe" diye yazmış. İçimden kahkaha attım ama belli etmedim" ya demek öyle yazmış" demekle yetindim. Mimiklerimi kontrol edebilmek için çok uğraştım, her an gülme kirizine tutulabilirdim, bu da hiç iyi olmazdı. Bebe neydi? Sanki bebe miydi? bebe onun anasıydı.
Nihayetin de ..Üniversiteye hazırlanan yetişkin bir kızdı.
Böyle başladı her şey. Senenin başında, son gaz bir çalışma azmiyle, Mimar Sinan üniversitesini kazanmaktı hedefi.
Sonrası..
"okumak şart mı? kazanamazsan evlenirim, hem kadının yeri evidir.Kadın erkek eşit değildir"
Neyse ki kısa sürdü, şimdi iyi.
Sınava yaklaşılan zamanlardı. Babaların çay servisi yaptığı, "oğlum-kızım, kazanacağım diye bu kadar kasma, bulunur bir yol" dediği zamanlardı. Tıp okuyacağım diyen Sıra arkadaşı, ticaret yapacağını söylediği,
Kızımın cinnet geçirdiği zamanlardı.
Arada sinir krizleri geçiriyor, ne kadar sınav kağıdı varsa yakıp, hocalara eyvallah deyip kaçıp gitmek istiyordu? Babasıyla ben sustalı maymuna dönmüştük, tv’nin sesi dahi açmıyor, aramızda fısıltı halinde konuşur olmuştuk.
Dershane, toplama kampına dönüyordu gitgide. Kafes sistemi diye bir şeyden bahsediyorlar, sınıfa girdikten sonra kapıları kitleyeceklerini söylüyorlardı; "Girmek serbest çıkmak yasak heh-heh derken ne kadar ciddiler kestiremiyorduk. Üniversiteye hazırlanan her genç alık birer insana dönüştü gözümün önünde. Hatta başka bir canlıya dönüştü. Mesela kızım uzaya fırlattı beynini, geri dönüşüm kutusunu bekliyordu. Benim bile aklıma çok kötü düşünceler geldi. Çocukların başına bir şey gelmesindi. Belki de hiç bir zaman çıkamayacaklardı bu odadan, gizli bir tünelden hücreye benzer bir salona alıp, işkence edeceklerdi evlatlarımıza. Tabi bunun sadece etüt olduğunu anladık, lakin niye kafes ? maynun mu bunlar?
Hadi kalk dedim sinemaya filan gideriz" ne sineması nee sineması, benim daha çözmem gereken binbeşyiz soru, dörtbin dokuzyüz ezberlemem gereken anlaşma var" ama dedim bu film "Grinin elli tonu". Ergenlikten çıkmış olabileceğini düşündü, bir an için büyüdüğünü.Hııım demek artık yetişkindi. ( bu arada kızını o filme götüren kaç anne vardır? ) Kızımı tanırdım, o filme gitmeyi isterdi , düşündüğüm gibi de oldu" iyi hadi" dedi. Sinemaya doğru yol aldık, gişeye geldiğimiz de iki bilet istedik, hangi film diyen gişe sorumlusuna gururla "Grinin Elli tonu " dedik. Ama hiç hesaplamadığım bir şey oldu, kızımın yaşını sordu" ee 17, hıım 18 e beş ay var" falan filan .
sonuç
Hayır alamayız.
İki adım geri gittim, tam bu noktada patlayabilirdi kızımın içinde ki bomba, kulaklarımı tıkadım , kara kara düşünmeye başladım. Öyle bir sinirlendi ki kız korktu karşınında duran kızın surat ifadesinden. En son" almazsanız almayın, yaşım küçük olabilir ama ruhum yaşlandı bile, sayenizde" Eyvahlar olsun ki, moral vereceğim derken, moral bozmak diye buna denirdi.
Bir an elini yüzünü koyup düşündü, cebinden telefonunu çıkarıp bir şeyler hesapladı, sonrada havada zıplar gibi bir hareketle çığlık attı" işte bu! Yıla göre ben 18 yaşındayım". İçimden " şükürler olsun" dedikten sonra, gişeye tekrar gidip kimliğini gösterdi. Kız yüzümüze bakıp müdürüne telefon edip, yıla göre 18 yaşında olduğunu, bizi alıp alamayacağını sordu. Müdür onaylayıp girebileceğimizi söyledi: sanırım bize bulaşmaya bulaşmaya niyeti yoktu. Çok psikopat görünüyorduk.
Filme girdiğimiz de ilk sahnelerin biraz duygusal olması rahatlatmıştı beni, sonra film sapıttı. En ufak bir ses duyulmuyor, herkes nefesini tutmuş filmi izliyordu. Ben kitabını okumuştum, kızım kabul etmiyordu bir türlü, arkadaşımdan aldığımı söyledim. Bir an yüzüme baktı sonra güldü. Bana güneniyormuş ama arkadaşlarıma güvenmiyormuş. Filmden çıktıktan sonra bir gülme aldı yürüdü, salonda hiç bir erkek yerinden kalkmamıştı. Yinede mutlu etmiştim kendimce, artık ne kadar doğruysa ? Asıl mesele 18 yaşında olmasıydı, en önemlisi, bunu kanıtlamış olmasıydı.
Yolda hayallerinden bahsetti, ayrı eve çıkacağını, tek başına yaşamak istediğini söyledi. Beni evde bulamayınca ağladığı aklıma geldi birden, güldüm içimden. Bu arada ben filmle ilgili gerekli mesajları veriyorum başka yollardan ,ama öyle zeki ki anlıyor. En sonunda" üff yeter ama, sanki anlamıyorum, üstü kapalı verdiğin mesajı, korkma ben sapık olmam" dedi. O akşam sımsıkı sarıldı bana, gece yanımda uyudu. Tıpkı bir bebek gibi sakin, anne karnında bir cenin gibi bana bağlı.
Para kazanmak adına yatırım yapmak gibiydi günümüz de meslek seçimi. Hayallerin değilde mesleğin öne çıkması, belkide bütün hayallerimizin içine etti. Hukuk kazanabileceği halde radyo televizyonu isteyen kızım, seveceği bir mesleğin peşinden gidiyor, senaryo yazmak, kısa film çekmek gibi yeteneğini kullanabileceği meslekler istiyordu. Sanat alanında başarı sağlamak, bu ülkede ne kadar yapılabilirdi? Yıllarca piyano ders aldığı halde, hiç kimse piyanoya devam et demedi, hatta o meslekte para yok dendi,hiç kimse sormadı ne istediğini, yinede vazgeçmedi hayalinden. Bu yolda ne kadar yol alır bilinmez, tek bildiğim en azından ne istediğini bildiği.
sınav sonucunu yaşayınca yazalım
devamı gelecek..
YORUMLAR
Her zaman empati, anlamanın en güzel anahtarıdır.
Güzel ve akıcı bir dil.
Bence gün yazısı.
Tebrikler