ARKASI YARIN
ARKASI YARIN
Tiyatro zevkim ilkokul yıllarımda Küçük Ali piyesini izlemekle başladı. Bir 23 Nisan şenliklerinde ağabeylerin sergilediği Küçük Ali adlı piyesi izledikten sonra köyümüzün erkek çocukları olarak hemen hepimizin kararı, Küçük Ali olacak, olamazsak seneye 23 Nisanda kesinlikle Küçük Ali rolünü oynayacaktık.
Düzce’deki ortaokul yıllarımda Bolu Erkek İlk Öğretmen Okulu öğrencilerinin oynadığı piyes, tiyatroya hayranlığımı biraz daha perçinledi. O günü görmeliydiniz. Öğretmen okullu ağabey ve ablalar Düzce’ye ayrı bir hava getirmişlerdi. Gündüz çarşıda dolaşmaları, hayranlık uyandırıyordu. Bayram sinemasında yapacakları gösteriyi çok merak ediyorduk.
Akşam oynadıkları PAYDOS adlı piyesle gönülleri bir kez daha fethettiler. Başkalarını bilmem ama oyunun etkisinden yıllarca kurtulamadım.
İki yıl sonra ben de öğrencisi oldum, Bolu Erkek İlk Öğretmen Okulu’nun.
Son sınıftaydık. Bir gün, edebiyat öğretmenimiz Sabriye Aladağ, Ankara’ya iki günülüğüne geziye gideceğimizi duyurdu. Çok sevindik. Anıtkabir, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Gazi Eğitim Enstitüsü gibi görülesi yerlerin gezilmesi, akşamları da büyük tiyatrodaki etkinliklerin izlenmesi plânlanmış.
Mümin adlı arkadaşımız tiyatro yüzünden geziye katılamayacağını beyan etti. Öğretmenlerimizin samimi ikna çabaları sonuçsuz kaldı. O, tiyatroyu panayırlarda kurulan çadır tiyatroları gibi bir şey sanmış. Mümin’in geziye katılıp katılmadığını hatırlamıyorum. Ancak tiyatroda izlediğimiz Büyük Jüstinyen oyunuyla mest olduk. Haluk Kurdoğlu, Jüstinyen’in komutanı rolündeydi. Ona bağlılığını, artistik bir söyleyişle “Size sağ elim kalksa sol elim onu kırar!” sözleriyle belirtmesi salonda coşkun alkışlarla karşılanmıştı.
Ertesi gün izlediğimiz “Kismi Keyt” (Öp beni Keyt) operasını hiç beğenmedik. Çünkü konuşmalar, bestelenmiş sözlerdi ve biz hiç birini anlamadık.
Sonra Gazi Eğitim Enstitüsünü gezdik. Öğrencilerin hal ve davranışlarını, yüksek okul havasından hayli etkilendim. Gazi’de okuyanların ne mutlu öğrenciler olduğuna inandım ve onlara özendim. Zaman ilerleyince orada öğrenci olmam da kısmetmiş. Öğrenciliğim süresince bol bol tiyatro izleme fırsatı buldum.
İlimizde tiyatro olmasa da ara ara özel ve devlet tiyatroları gelirdi. Son yıllarda onlar da gelmez oldu. Tiyatrocu olamadım. Olmayı aklımın ucundan bile geçirmedim. Ama yine de iyi bir tiyatro sever, iyi bir tiyatro izleyicisi olduğuma inanıyorum.
Bir dostum, İstanbul’un kahrını tiyatro sevgim yüzünden çekiyorum demiş ve ilave etmişti. Tiyatrosuz beldede yaşayamam. Hak veriyorum, arkadaşa. Tiyatro, insanı insana insanla, insanca anlatan sanattır. Tiyatro sanattır, tiyatro aşktır sevdadır. Nitekim Anadolu’muzda bizden önce yaşayanlar, bulundukları, buldukları uygun yerlere devasa tiyatro yapıları inşa etmişler. Demek ki bir bakma tiyatro ihtiyaç, aynı zamanda uygarlık göstergesidir de…
Büyük şehirde yaşamıyorum ama bulunduğum yerde saat 09.40’ı iple çekiyorum. Çünkü o saatte radyoda “arkası yarın” başlıyor. Hem de cumartesi pazar demeden her gün bir damla tiyatro dinliyor, mutlu oluyorum.
Tiyatro özlemimi böylece gidermeye çalışıyorum…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.