1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1048
Okunma
Ülkemizde insanlar umarsız duruma düştükçe, kendisi bir yerde görmek, birilerine beğenilmek, o kişiden yana olmak, sevilmek, beğenilmek istiyor. Modaya uyma, yozlaşan giysi, kılık kıyafet, konuşma ve yazma da buna dâhil edilebilir. Türkiye ani devinimlerle kentleşen ülke durumunda. Yeterince imar da olmadığı, belediyelerin toplum gerçeklerine, gereksinimlerine uymadığından plansız yapılaşmaya müdahale edemiyor, etmiyor. Seçilmişler nüfus patlamasından nemalanıyorlar. Göçten faydalandıkları doğrudur.
İşin kötü tarafı; köylülüğün bırakılmamasıdır. Dil gereksinim kadar, gerekli köylük kalım ve şekli ile konuşulup yaşanmıştır. Yeni bir sözcük ortaya çıkarılması etkileşim ve yaşanmışlığa dayanıyor diyebilirim. Ülkemizde çok hızlı gelişen kentleşme sıkıntılı olmaktadır. Kentsoylu olanlarla etkileşim düşüktür. Köyden kalkıp büyük köye gelen insanlarımız ve hatta okumuş, lise mezunu memurlarımızda kent kenarlarındaki yapılaşmanın içinde dar gelirli göçmüşlerin konutlarında ya da yakınlarında yaşadıklarından dil etkileşimi köylüleşmektedir. İyi ve doğru konuşma gayreti ortadan kalkmaktadır.
Kişi köyündeki, geldiği ilindeki yöresel dili kullanarak, kendini ortaya çıkması, tanınmayı sağlamak ereği başat duruma çıkıyor. Kişiler alfabemizde olmayan ama gereksinim duyulan,(x, q) seslerini marifet gibi kullanmamaya başladılar. Neden? Bir yere, zümreye, topluluğa ait olma ve güçlü olma isteği ya da dürtüsü. Birbirini tanımayan iki kişi konuşmak istediklerinde, önce rahat konuşmak için: “Memleketin ne” sorusu sorulur. Konuşma başlangıcıdır. O ile gitmemiş olsa bile edindiği bilgilerle ahkâm keser. İlle de o yöreden bir iletişim kanalı bulacak ve taviz alacaktır. “Ben orada sekiz ay askerlik yaptım.” Askerliğin yapılması bir dilleşme midir?