ŞİVE VE DİL
Ülkemizde insanlar umarsız duruma düştükçe, kendisi bir yerde görmek, birilerine beğenilmek, o kişiden yana olmak, sevilmek, beğenilmek istiyor. Modaya uyma, yozlaşan giysi, kılık kıyafet, konuşma ve yazma da buna dâhil edilebilir. Türkiye ani devinimlerle kentleşen ülke durumunda. Yeterince imar da olmadığı, belediyelerin toplum gerçeklerine, gereksinimlerine uymadığından plansız yapılaşmaya müdahale edemiyor, etmiyor. Seçilmişler nüfus patlamasından nemalanıyorlar. Göçten faydalandıkları doğrudur.
İşin kötü tarafı; köylülüğün bırakılmamasıdır. Dil gereksinim kadar, gerekli köylük kalım ve şekli ile konuşulup yaşanmıştır. Yeni bir sözcük ortaya çıkarılması etkileşim ve yaşanmışlığa dayanıyor diyebilirim. Ülkemizde çok hızlı gelişen kentleşme sıkıntılı olmaktadır. Kentsoylu olanlarla etkileşim düşüktür. Köyden kalkıp büyük köye gelen insanlarımız ve hatta okumuş, lise mezunu memurlarımızda kent kenarlarındaki yapılaşmanın içinde dar gelirli göçmüşlerin konutlarında ya da yakınlarında yaşadıklarından dil etkileşimi köylüleşmektedir. İyi ve doğru konuşma gayreti ortadan kalkmaktadır.
Kişi köyündeki, geldiği ilindeki yöresel dili kullanarak, kendini ortaya çıkması, tanınmayı sağlamak ereği başat duruma çıkıyor. Kişiler alfabemizde olmayan ama gereksinim duyulan,(x, q) seslerini marifet gibi kullanmamaya başladılar. Neden? Bir yere, zümreye, topluluğa ait olma ve güçlü olma isteği ya da dürtüsü. Birbirini tanımayan iki kişi konuşmak istediklerinde, önce rahat konuşmak için: “Memleketin ne” sorusu sorulur. Konuşma başlangıcıdır. O ile gitmemiş olsa bile edindiği bilgilerle ahkâm keser. İlle de o yöreden bir iletişim kanalı bulacak ve taviz alacaktır. “Ben orada sekiz ay askerlik yaptım.” Askerliğin yapılması bir dilleşme midir?
YORUMLAR
önce benim yazım üzerine mi kaleme alındı dedim, daha eski..
sanırım bu yazının yazılmasına müsebbip olan benim gibi biri..
ve sanırım yazuının devamı düşünülmüş ve bu güne kadar yayınlanmadığına göre gerek görülmemiş..
köyümden değilse bile köy şartlarından çıkmış biriyim, ve yazının muhatabı benim..
sormadığınız halde cevapkayayım
inek şaban ya da o serilerden gelen diğerleri gibi ciddiyetsiz sözde FİLİM lerde gülüyorsunuz, defaatle seyrediyorsunuz demiştim İstanbul'cuya.. Demizli, Trabzon, Rize Kayseri Tekirdağ demiyorum bile..
zor olanı seyretmek işmizie gelmediği için değil mi demiştim.. biz de öyle tembel tabiatlıyız..
bizde konuşmalarda kişinin uydurduğu kelimeler ile
suyun nereden.. ne yagar yükseklikten nasıl aktığı belli
kelime yapıcı bilir sertlik ya da vutgulamanın ne olduğunu.. nerede nasıl bir notalama yapavağını ve ikilemeyi cağıl cağıl, coğul coğul.. siz çağlayan deyip geçiştriyorsunuz.. çağlayan bilmezlikten belki..
biz gamyon diyoruz zorlama yok ama traktör diyoruz tekelekteki dişlerin ne işe yaradığını bildiğimizden
kamyon değil..
kölge deyişimiz zıt iki rengin kesişmesinden koyuluktan
geyik sıçramasından..
İstanbul bunu biliyordu ama onlar da devlet olmanın verdiği güçle
ben böyle istiyorum diye köylülüğü yok saymasından olabilir mi?
siz sanırım bir şeyler söyleyeceksiniz
bildiğiniz var diye düşünüyorum
Sizi tanımaktan geç kaldığımın utanç ve pişmanlığı içinde
elbette şahsınıza saygısızlık aklımdan geçmez. dün de bunları söylemiştim, unutmadan bir çok yeri atlayarak..
keşke bu itilmişliği yaşatmasa idi İstanbul..
sahi aynı iklimde olmamamıza karşın Azerice bize uzak değil neden?
Saygılarımı kabul buyurun