Darağacında Bir Kadın: Şalcı Bacı
24 Kasım 1925 yılında Erzurum’da meydana gelen Şapka İsyanı’nı bundan on onbeş yıl kadar önce sanal ortamda Erzurum forumlarında ilk defa duymuştum. İsyan sonunda yirmi üç kişi idam edilmişti. Bu yirmi üç kişiden birisi kadındı. Adı Şöhretti. Halk arasında Şalcı Bacı diye anılıyordu. Şapka ile bir kadının ne alakası vardı? Şal örerek hayatını kazanan bu fakir, dul kadın ne suç işlemişti ki idama reva görülmüştü?
Sefer Darıcı’nın yazdığı “Şalcı Bacı” adlı romanı geçen yıl internette kitap sitelerinin birini gezinirken tesadüfen (tevafuken belki daha doğru kelime) gördüm. Başlığın altında “Türkiye’de Asılarak İdam Edilen İlk Kadının Öyküsü” alt başlığı yazılıydı. Kitabı alıp okumak şimdi kısmet oldu bana.Yüz doksan yedi sayfalık kitabı iki günde bitirdim. Kitapta çok duygusal satırlar var.İnsanı hüzünlendiriyor. Yukarda sorduğum soruların cevabı da bu kitabın satırları arasında.
Şalcı Bacı idam edildikten halkta infiale sebep olunmaması için Kumandan Hasan Paşa’nın emriyle yüzü bir un çuvalıyla örtülüyor. Şalcı Bacı’nın o andaki sözleri kitapta şu ifadelerle veriliyor:
“Ula kavat! Sen nasıl adamsın? Hem kadın kısmını asıyorsun, hem de kadındır belli olmasın diye korkundan un çuvalı geçiriyorsun. Ödlek herif! Yüreğin varsa kadın astım desene.”
Şapka İsyanı sonucunda Şalcı Bacı’nın yanında Kullebi Akif Ağa, Hacı Galip Efendi, Çulfa Mahmut Efendi gibi Erzurum halkı tarafından sevilip sayılan şahıslar da asılır. Erzurum’un düşman işgalinden kurtuluşunda gösterdiği hizmetleriyle tanınan Kırbaşzade Fevzi Bey de iki askerin kurşunlarıyla arkadan vurulur.
Halka korku salmak için günlerce sehpada asılı tutulan cesetlerin çöp arabasına üst üste doldurularak kefenlenmeden, dini merasim yapılmadan hendeklere atılması da o zamanki ceberrut idarenin diğer bir ayıbı olmuştur.
Kırbaşzade Fevzi Bey’in ölümden önceki son anlarını anlatan satırlarla yazımı sonlandırıyorum:
“Kırbaşzade Fevzi Bey önden çıktı. Hemen beş adım arkasından ise iki asker geliyordu. Vilayet binasından bir iki sokak uzaklaşmışlardı. Kırbaşzade Fevzi Bey yürüyor, arkasından gelen askerlerin de ayak seslerini işitiyordu. Fevzi Bey, Ermenilerle savaştığı bu sokakları çok iyi bilirdi. Derken Fevzi Bey’in gözü iki katlı kagir bir binanın camına ilişti. Duraksadı. Kafasını kaldırıp baktı. Gülümsedi.Tam o sırada silahlar patladı. Sırtında dayanılmaz bir acı vardı. Vurulmuştu. Hem de kendini takip eden askerler tarafından sırtından vurulmuştu.
Yedi yaşındayken kendisini Esatpaşa Camii’ne götüren Hacı Muhammet Baba’nın sözleri geldi aklına. ”Seni sırtından vuracaklar. Ama sakın korkma! Dönüp ardına bile bakma! Cennetinin anahtarı zaten karşında olacak!”demişti. Kime sorduysa ne demek istediğini bilememişti.”Demek ki” dedi içinden, “bu anı kasdetti.”
Korkmadı. Dönüp arkasına bile bakmadı! Cennetinin anahtarı karşısındaydı nasıl olsa! Evin camında, tam karşısında, Ermenilerin elinden kurtardığı gelin kız ve kendi adını koyduğu minik Fevzi vardı. Ne garip bir durumdu…Karşısında hayatını kurtardığı hamile gelin kız ve şükran duyup kendi adını koyduğu minik Fevzi, sırtında ise kurulması için canını verdiği devletin kurşunları vardı.
Acısını minik Fevzi’ye belli etmek istemiyordu. Sağ elini kaldırdı. Gülümseyip, asker selamı verdi. Gelin kızın gözlerinden dökülen yaşlarla birlikte o da öylece toprağa düştü...”
YORUMLAR
Bu sitede '' Şalcı Bacıdan İlker Başbuğ'a içimize sinmeyen idamlar'' Başlığı altında bir kaç bölümlük bir yazı dizisi yazmıştım.( İlker Başbuğ elbette idam edilmedi ama idam cezası kalkmamış olsaydı ve de mahkeme daha kısa sürmüş olsaydı cezası buydu O Bakımdan onu da katmıştım yazı dizime..Ancak baktım ki bizim millet bazı şeyleri henüz kaldırabilecek olgunluğa erişmemiş. O bakımdan bitirmedim diziyi )
Tabii ki benim başladığım böyle bir yazı dizisine öncelikle Şalcı Bacı'nın idamı ile başlamıştım ancak Şalcı Bacı'nin katledilişi ile ilgili sizin yazınızdaki ayrıntılar yoktu benim yazımda. Şimdi burada okuyunca bazı ayrıntıları da öğrenmiş oldum. Çok çok teşekkürler değerli arkadaşım.
Selam ve sevgilerimle