- 573 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DeLiLeR KöYüNDeN biri : KuLaKSıZ BaSiR
Kulaksız Basir… Böyle bahsederdi herkes ondan. Soyadı neydi ya da var mıydı kimse bilmezdi. Kimsesi olmadığı söylenirken, bir yandan da geçmişine dair birbirini tutmayan senaryolar üretilirdi. Kimine göre babasından çok dayak yemiş erken yaşta aklını kaybetmişti. Kimine göre sevdiği kıza kavuşamamış sonra da işi deliliğe vurmuştu. Kimilerine göreyse evli çocuklu bir adam iken eşi onu terketmiş o da o sinirle kulaklarını kesmiş. O cinnet anıyla beraber aklı da uçup gitmişti. Onun sokaktan her geçişinde insanların dalgın gözlerle ona baktığı ve onun garip hikayelerinden birinin perdesini kısa bir süre için araladığı ve hemen ardından bu hikayeleri aldıkları yere geri koyarak hayatlarına devam ettikleri görülürdü.
Kulaksız Basir yaz kış aynı kıyafetleri giyer bundan hiç şikayet etmezdi. Uzun siyah kabanı kış aylarında onu soğuktan korurken, yaz aylarında o sıcakta nasıl olur da o ceketi çıkarmazdı şaşırır kalırdık. Ya kaldığı yere ne demeli? Zaten biz çocuklar o yıllarda en çok onun evini merak ederdik. Annem onun dedemin fındıklığında küçücük bir kulübede yattığını söylerdi. Kışın kar yağsa da ordan ayrılmazmış. Bütün bu söylenenler merakımızı daha çok celbeder. O kulübenin içini herşeyden çok merak ederdik. Bir taraftan da onun cinlerle arkadaş olduğu bu yüzden onunla ilgili şeyleri çok fazla merak edenin başına gelebilecek kötü şeyler anlatılırdı.
Sanırım 9-10 yaşlarındaydım. Ağustos sonu geldi mi bizim orada fındık sezonu açılır. Herkes ya kendi bahçesinde ya da başka birinin bahçesinde ev bütçesine katkıda bulunmak için fındık toplamaya gider. Annem de dedemin bahçesine giderdi fındığa, o gün benim de artık büyüdüğüme hükmederek beni de götürdü fındık toplamaya. Aklıma ilk gelen kulaksız Basir in kulübesi olmuştu bir taraftan merak, bir taraftan korku içinde annemle gittim o gün. Bir süre fındık topladıktan sonra kulübeye yaklaştığımızda bir de ne göreyim. Bu bir kulübe değil olsa olsa mezar gibi birşeydi. İçine ancak bir tek insanın zar zor sığabileceği (o da yatarak), üstü naylonlarla kaplanmış, üçgen çatılı bir şey. Yani o an oraya ne isim vereceğimi bilememiştim. Rabbim burda bir insan nasıl yaşardı. Hadi yazın kaldı, kışın kar yağdığında ne yapıyordu bu adam. Zihnimi istila eden bunca soru…. Anneme sordum hemen kimse evine almıyor mu diye. Kabul etmiyormuş. Hatta kabul etsin diye kaç defa kulübesini dağıtmışlar ama nafile… Aynını yeniden yapıyormuş. Hal böyle olunca kimse karışmamış ona. Dedemde yaşayabildiği kadar yaşasın demiş. Böylece herkes onun bu halini normal karşılar olmuş.
Ha bir de size kulübenin içinden bahsetmedim. İçinde de yere serilmiş bir fındık çuvalı, yastık niyetine kocaman bir taş ve bir de mum vardı. Başka hiçbir şey yoktu, hiçbir şey…Şok olmuştum… O günü yıllar geçti hala bir çok değişik duyguyla içiçe hatırlarım.
Bir de Kulaksız Basir in sosyal hayatından bahsetmem yerinde olur sanırım. Her gün sabah saatlerinde fındıklıktan çıkar. Anayoldan karşıya geçer ve çarşının yolunu tutardı. Bizim evin önünden de geçtiği için onu hemen hemen her gün görürdüm. Ama ilginçtir ki hiç konuşmadım. Halbuki hiç kimseye zararı olmayan bir adamdı.
Çarşıya gidince Basir in ilk yaptığı iş kendisini seven ve para verebilecek olan kişilerin yanına uğramaktır. Bunlardan biri de babamdı. Kısa ve öz cümlelerle konuşup parasını da alıp çay ocağının yolunu tutar Basir. Orda çayını içer ufak tefek bir şeyler yer. Günün diğer öğünlerinde de manzara değişmez. Her gün aynı şekilde devam edip gider. Yalnız Basir bir günden ötekine hiçbir zaman para aktarmaz. Kendisine önceki gün verdikleri parayı ne yaptığı sorulduğunda artanını eve giderken ırmağa attığını söyler. Gerçekten de buna şahit olanlar gülseler mi kızsalar mı bilemezler önce. Ama zamanla buna da alışırlar…
Onunla dalga geçenler de vardır elbet. Onu rahatsız edenler. İlgilenircesine sorular sorup verdikleri cevaplara gülenler. Ama ne olursa olsun herkes böyle bir adamın dünyada hiçbir şeyi olmayan bu adamın bir şekilde yaşamını idame ettirmesine şaşırıp kalırlar.
Tüm bu nedenlerle sanırım Kulaksız Basir benim için unutulmaz olmuştur. Dünyada varlığını sürdürebilmek için ihtiyaçları azaltmanın insanı nasıl hafifleştirdiğini, dünya malının üzerine rağbet edilmese de bir şekilde nasibin kadarının seni bulacağını capcanlı gösteren bir tablo gibidir Basir. Bana göre ne cini vardı ne de çarpılmıştı. Belki aklını kaybetmiş, ya da ruhsal bir hastalığın pençesindeydi. Belki farkındaydı bazı şeylerin.. bunların hiç birini bilemiyoruz. Ama onu aramıza ibretlik bir tablo olarak gönderen Allah ın bir bildiği vardır demekle yetiniyoruz.
Ha şunu da belirtmeden geçmeyelim. Bu tarz insanları bir mahalle kültürü içinde benimseyip sahiplenen toplum yapısı giderek görünmez hale gelirken Kulaksız Basir gibi insanların yaşam alanlarının olabildiğine daraldığını görmek ayrı bir dehşete düşürüyor insanı. Bu anlamda belki vicdanları bir defa daha yoklamak icap ediyor.
Peki Kulaksız Basir e ne oldu? Şimdi nerde?
Bundan 6-7 yıl önce her gün geçtiği anayoldan yine bir sabah geçerken bir araba kazası ile Yaratıcı onu hayatımızdan çekip aldı. O gün nasıl bir burukluk yaşadığımı anlatamam. O mahallemizin temellerinden biri gibiydi. Bir bütündük ve şimdi eksilmiştik sanki. Bütün mahalle hatta ilçede onu tanıyan bütün esnaf çok üzüldü. Onu son yolculuğuna uğurlarken herkes bu ibretlik adamı bir daha göremeyecek olmanın iç burkuntusunu yaşıyordu. Bir hikaye daha burda sona ermişti. Şimdi o yok. Ama ona dair efsaneler belki onlarca yıl canlılığını sürdürecek. Onu özleyecek insanlar.
Bu dünyada kendine yaptığı yatak mezardan çok farklı olmasa da umarım öbür dünyada güzelliklere kavuşur.
Özlemle anıyorum…
Dilruba’dan bir anı...
YORUMLAR
mekanı cennet olsun..ömrünce üzülmüş ama inşallah huzur içinde uyumak nasip olsun amin....hüzünlü bir yazı olsada emeginize saglık güller diyarından fındık diyARINA SELAM OLSUN
dilruba...
teşekkür ederim, bizlerden de selam olsun ...