BÝR ÇENGELKÖYLÜ’NÜN ÖYKÜSÜ
BÝR ÇENGELKÖYLÜ’NÜN ÖYKÜSÜ
Sevgili Çengelköy,1965 yýlýna kadar doðup büyüdüðüm Havuzbaþý’ndan 1966 yýlýnda, (þimdi boþ bir arsa olan) Çengelköy Börekçisi ve Boðaziçi eczanesinin hemen yanýnda ki iki katlý bahçeli ahþap eve taþýndýk.
Artýk delikanlý çaðlarýmýz baþlamýþtý. 1965 yýlýnda yazýldýðým Anadolu Hisarý Ortaokulu’ndan sonra bu okulu bitirip 1968 yýlýnda Haydarpaþa Lisesi’ne yazýlmýþtým. Bu lisenin orkestrasýnda gitar çalýp, futbol takýmýnda da oynuyordum. Bu arada da biz Kemalettin Tuðcu caddesindeki Ulaþ Apartmanýna taþýnmýþtýk.
1976 yýlýnda sevgili eþim Sevil Tuna’yla evlendikten sonra, Bakýrcýbaþý Sokakta ki manzarasý mükemmel ahþaptan dönme tel sýva 3 katlý evin 2.katýna taþýndýk. Annem ile birlikte oturmaya baþladýk. O zamanlar ben hem Marmara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesin de öðrenci, hem de Ý.Ü Fen Fakültesi Matematiksel Fizik Anabilim Dalý Baþkaný Ahmet Yüksel Özemre’nin yanýnda laborantlýk yapmaktaydým. Aile dostumuz olan Ahmet Yüksel Özemre eþim ile benim niþan yüzüklerimizi takan insandý. Eþim Sevil Haným Deva Ýlaç Fabrikasý’nda imalat þefi idi.
Ýkinci senenin sonunda bir erkek, iki yýl sonra bir kýz, iki yýl sonra da bir erkek çocuðumuz olmuþtu. Ancak Allah bize 12 yýl sonra bir erkek evlat daha verdi. Bizim eþim ile gençliðimizi ve çocuklarýmýzýn çocukluklarýný doya doya yaþayabildiðimizi söylersem hiç de abartmýþ olmam. Çünkü Çengelköy o tarihlerde bizim çocukluðumuzda ki gibi deðildi tabii... Ancak daha tüm güzelliklerini yitirmemiþti. Komþuluklar daha sýcak, insanlar daha mutluydular. Köyümüzün o yemyeþil dokusu ve mis gibi kokan çiçeklerin görüntüsü, çoluk çombalaðýn oyun oynayacak yerleri henüz kaybolmamýþtý.
Her akþamüstü Yenimahalle’nin o küçücük toprak sahasýnda bizler futbol oynarken çocuklarýmýz da yemyeþil çayýrlarda güvenle oynarlardý. Onlarý sýk sýk maça götürürdüm. Hatta sadece benimkileri deðil, mahallede ki diðer çocuklarý da götürürdüm. Fenerbahçe, Ýnönü ve Ali Sami Yen Statlarýnda kiminin tuvaleti gelir, kimisi susadým der, kimisi sýkýldým gidelim der, biz evelallah hepsini idare ederdik. Maçlardan sonra da bir arabaya doluþup bayraklarýmýzý açar, baðýra çaðýra Çengelköy’e ve gururla mahallemize girerken, herkes bizlere imrenir “Havanýz Batsýn” derlerdi.
Akþam futbol maçlarýmýzdan sonra mahallenin gençleriyle bir müddet çayýrda oturur çeþitli konulardan uzun uzun konuþurduk. Yenimahalle çayýrýnýn mis gibi kokan çimleri ve o toprak kokusu, alacakaranlýkta, henüz daha kaybolmamýþ “ateþ böcekleri” nin arasýnda, konu konuyu açar, gençler dertlerini anlatýrlardý. Biz büyüklerde onlarý yönlendirmeye çalýþýrdýk. O günün yorgunluðunu önce sporla sonra da tatlý bir muhabbetle üzerimizden atar, gerçekten deþarj olur ve hafiflerdik.
Bazen Cumartesi günleri, herkes evlerinden yiyecek bir þeyler getirir, artýk kim ne içiyorsa alýnýr ve çilingir sofrasý kurulurdu. Ben bazen gitarýmý getirir, yavaþ yavaþ demlenir, þarkýlar söylerdik. Biz büyükler ben(Hüseyin),Tv’ci Galip, abisi Kemal, Muhtar Ahmet abinin oðullarý Asým(kurt) ve Aydemir, rahmetli Þefik hoca, kör Ýzzet, tazý Mehmet, kel Recep..Küçüklerden ise (þimdi hepsi çoluk çocuða karýþtýlar ya) Sepet Ali, Apo, kardeþi Ayhan, kahveci Süleyman ve kardeþi Arif,Yücel,yeðenim Ali ve oðlum Cafer Tayyar’ý sayabiliriz.
Kamil abinin çiçek bahçesinin üstünde ki kullanýlmayan arazide, eskiden dikilmiþ yüzlerce kan kýrmýzý ve kokulu gülfidaný kalmýþtý. Herhalde bu fidanlar yedi veren gülü olmalýydýlar. Çünkü her mevsim o tarla kýpkýrmýzý güllerle doluydu ve mis gibi de kokarlardý. Bu gülleri, rahmetli þoför Yaþar abi, ben Hüseyin, Kurt Asým ve Aydemir her akþam kucak dolusu topladýðýmýz halde bir türlü bitirememiþtik.
Ýlkbahar ve sonbaharda üç dört aile toplanýr Küçüksu Çayýrý’na giderdik. Çayýr Boðaz Köprü görevlilerinin þantiyesi olduðundan eskisi kadar geniþ deðildi ama yine de mýsýr kazanlarý ve mesire yeri olarak oldukça ferahtý. Hanýmlar evlerinden yaptýklarý yemekleri çýkarýrlar, yer sofrasý kurulur, artýk Allah ne verdiyse… Örneðin; zeytinyaðlý dolmalar, üzeri acýlý domates soslu patlýcan biber kýzartmalarý, iþte peyniri, zeytini, börekler, salatalar, kavun karpuz vs. bunlar hepsi sofraya serilirdi.
Ýçki içmek isteyenler içinse Yeni raký açýlýr, neþe içinde yer içer keyfimize bakardýk. Bazen oraya gelen diðer ailelerin erkekleriyle futbol maçý yapardýk. Gerçekten o temiz havada ne içtik, ne yedik belli olmazdý. Bazen de Yaþar abinin kýrmýzý minibüsüyle Aðva, Kerpe, Riva, Poyraz gibi yakýnca yerlere günü birlik giderdik. Bu hem bizler, hem de çocuklar için çok deðiþik bir gezi olurdu. Az bir masrafla çoluk çocuk indi bindi olmadan bu güzel yerleri de görüp tadýný çýkarýrdýk.
Sevgili Çengelköy gelecek yazýlarýmýzda sizlere eski Küçüksu Plajý ve orada ki tatlý anýlarýmýzdan seçme hatýralarý sizlere aktarmak üzere þimdilik hoþçakalýn diyorum. Saðlýkla kalýnýz.
Hüseyin A. Tuna
T u n a c a n
YORUMLAR
Henüz yorum yapýlmamýþ.