KUMBARAYA DÜŞEN GÖZYAŞI
Geceydi, arkadaşlarla bizim evde toplanmış oturuyorduk. Her şeyden konuşuyorduk, koyu bir sohbet vardı aramızda. Sigarayla çayda eşlik edince sabaha kadar oturacağımızı düşünüyordum. Sonra birden söz döndü dolaştı Pakistan’da yaşanan depremden açıldı. Depremde çekilen acılardan ölen insanlardan bahsetmeye başladık. Hüzün doldu sanki odanın içine, kahkahalar yerini hüzünlü susuşlara bıraktı. Dünyanın bir yerinde insanlar hiç beklemedikleri bir anda sevdiklerinden, umutlarından, hayatlarından olmuştu. Yıllarını paylaştıkları evleri gözleri önünde un ufak olmuş.Toz yığını haline gelmişti. Çok sevdiğim bir sözü var Mevlana’nın “İnsan kendini ne kadar çok insan yerine koyarsa o kadar insandır” diye. Ne kadar insandık gerçekten, ne kadar paylaşabiliyorduk ve sahipleniyorduk birbirimizi. Ne güzel söylemişti Yılmaz Güney: ”Biz kendimizden çok herkesin acısını acımız bildik sevgili”diye. Evet acı vardı yaşanıyordu da, ama yaşatmaktan ziyade telafi edilmesi gerekilmez miydi? Ben üzülmekten ziyade nasıl her şeyin telafi edileceğini düşünenlerdenim. Bir şeyler yapmak gerekiyordu. Okulda para toplanıyordu, ülke genelinde herkes her yerden yardım elini uzatıyordu. Bizde bir şeyler yapmalıydık.Bir şey ama ne? Birden aklıma bir şey geldi.”Çocuklar dedim caddeye çıksak şimdi. Bir kartondan kumbara hazırlasak, bağırsak depremzedelere yardım diye, topladığımız parayı da okuldaki yardım kampanyasına versek“. Herkes de tatlı bir heyecan başlamıştı.”Ya polis karışırsa” dedi bir arkadaş,karışmaz dedim”. Hem bir insana yardım elini uzatmak isteyene kim ne karışsın. En azdından deneriz ne kaybederiz “dedim.Derken kızlar güzel bir kumbara hazırladı.Üzerine gülümseyen bir çocuk resmi yaptı,resimde okuyan bir arkadaş.Hırkalarımızı giydik üzerimize.Dışarı çıktık,şehrin en kalabalık caddesinde bir kenara iliştik kumbaramızı koyduk taburenin üzerine.İlk siftahı biz yaptık herkes cebindeki öğrenci harçlıklarını attı kumbaraya.Bir mutluluk dalgası yayılmıştı hepimize soğuğa aldırmıyorduk.Sonra bağırmaya başladık’depremzede çocuklara yardım,yardım arkadaşlar,herkesin bir tuzu olsun,depremzedelere yardım’ diye.1 saat geçmişti hiç yardım toplayamamıştık seslerimiz kısılmıştı bağırmaktan.Soğuktan mora kesmişti ellerimiz ama aldırmıyorduk.Derken usul usul adımlarla küçük bir kız yaklaştı yanımıza.Islak mavi gözleri merakla süzüldü.Yamalı bir pantolonu eski bir hırkası vardı üzerinde.Saçlarını dağınıktı.Ama öyle güzel bir ifade vardı ki yüzünde.Birden sağ elinde tutuğu poşeti fark ettim.İçinde selpak mendiller vardı.Kızın yüzü aşina gelmeye başlamıştı,bu civarda selpak satıyordu bu küçük kız hatırlamıştım.Onun o halini görünce,başındaki bereyi çıkardı bir kız arkadaş.Kızın başına geçirdi,gülümsedi küçük kız.Bir arkadaşta atkısını çıkartıp doladı ince zayıf boynunu.Sonra birden bana döndü küçük kız.”Ağabey siz ne yapıyorsunuz burada diye sordu”.Gülümsedim.”Dünyanın öbür ucunda bir ülkede deprem oldu duydun mu?"dedim,evet dedi.Oradaki çocuklar yaralı şimdi, gözleri yaşlı, aç... Sen olsan onlara yardım etmek ister miydin dedim? Biz de burada elimizden geldiğince onlara yardım ediyoruz, bir umut bir lira kapatmaya çalışıyoruz kendimizce onlaraın yaralarını. Mavi gözlerine hüzün yayıldı kızın. Sıcak bir tebessüm okşadı gözlerini. Elini poşetine uzattı,kumbaraya doğru gitti. 2 selpak koydu içine.Bana baktı, bununla da yaralarını gözyaşlarını silsinler emi ağabey dedi. Tüylerim diken diken olmuştu,hiç birimiz konuşamıyorduk. Bu kız gerçek miydi gerçekten, masal gibi Ahmet Arif şiiri gibi bir şeydi. Susmuştuk, konuşamıyorduk. Konuşsak hün hüngür ağlıycaktık biliyordum. Geldiği gibi usul usul gitti ıslak mavi gözlü kız. Kumbaranın yanına gittim mendillere bakıyordum. Gözyaşım düşüyordu kumbaraya...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.