Kuşlar
Kahvaltımı mutfakta yaptığım için, elimi yüzümü yıkadıktan sonra ilk işim çayı ocağa koymak ve daha sonra pencereden dışarı bakmak olur.Bugün yine öyle yaptım.İnceden nazlı nazlı kar yağıyordu.
Kendi haline bırakılmış eskiden bahçe olan, şimdi arsa olarak müteahhidini bekleyen yere bakışlarım indiğinde bir sürü güvercinin çöp bıraktığımız bölgeye yayılıp, kalan artıkları kapış kapış yediklerini
görüp izlemeye başladım. Daha sonra dört ala karga ve kara karga da kahvaltıya katıldı. Güvercinler
yola göre ön tarafta, kargalar ise biraz arkalarında bir şeyler yiyorlardı. Acaba birlikte bir paylaşım yapıyorlar mı diye gözlemledim ki karga yanına gelip onun yiyeceğinden almak isteyen güvercinin yanına yaklaşarak
buradan git diye uyarıyordu. Kargaların arasına katılan birkaç güvercin uyarıya rağmen yine de onların
yiyeceklerine ortaklığı sürdürüyorlardı. Bir de güvercinlerin arasına katılıp onların bölgesinde deyim yerinde otlanan kargalar vardı. Güvercinler bunların aralarında yemesine bir şey demiyordu.
Güvercinleri ve kargaları izlerken bir sürü serçe kondu güvercinlerin arasına.Daha sonra hemen onların yanındaki kuru otların arasına daldılar. Az ilerde bulunan evin önündeki vişne ağacını geçen gün nasıl serçe ağacına dönüştürdükleri geldi aklıma. Evin önündeki yoldan geçerken cıvıltılı serçe sesleri karşılamıştı beni. Öyle hoşuma gitmişti ki bir şiir yazmıştım bu konuda.
Sanıyorum kuşlar küçük bir ses ve kımıltıda korkup uçuyorlar. Yine öyle oldu. Önce serçeler havalandı
sanki. Bir gurup havalanan kuşlar ayrı çatılara uçup kondular.
Bir kaç ay önce balkonumda gördüğüm güvercinleri düşündüm kuşları seyrederken. Bir güvercin neden
nasıl oldu bilmiyorum evimin balkonunun en dip yerinde yani balkon akıntısının olduğu yerde ölmüş.
Önce orada duruyor sandım. Sonra yanına gidip baktım hiç kımıltısız duran kuşa. ölmüştü.Akşamdı.Bu
yüzden götürüp atmadım. Ölü kuşu seyrederken bir güvercin daha geldi ölü güvercinin yanına. Balkon
korkuluğunun üstünde onu seyretti. Yanına giderek orada ölü kuşu seyretti. Kuşlar hep çift çit uçuyor,
bir yere konacaklarsa birlikte konuyorlar. Bu iki güvercini de bir süre seyrettim. Canlı güvercin dedim yoksa ölü güvercini hâlâ canlı mı sanıyor. Belkide öldüğünü bilerek bekliyordur başında. Ertesi sabah
balkona baktığımda güvercin yine oradaydı; ölü güvercinin başında. Hayvan iken hayvan bile eşini bırakmıyor diye düşündüm. Ya insanlar.Eşlerine nasıl davranıyorlar. Bırakmak şurada dursun her türlü
kötü davranışı, dayak ve aç bırakmak, terk etmek dahil her şeyi yapıyorlar. Acaba neden bir kuş kadar olamıyorlar. Kuş beyinli dedikleri eşlerine karşı. Demek ki sorun beynin küçük, büyük olması değil. İçini nelerle dolduğu ile ilgili.
Başımı klavyeden kaldırıp arkama pencereye baktığımda lâpa lâpa kar yağdığını görüyorum. Sahi kuşlar bu soğuk havada nerede dururlar. Evlerin çatısının aralarında mı? <eski evimizin penceresinden
görürdüm. Karşı evin arada bulunan tahta çıkıntısına iki güvercin yuva yapmıştı. Yuva öyle dardı ki ikisi birden sığışamaz diğeri az ilerideki tahtada çırpısız yerde diğerini beklerdi. Yuvanın çırpıları yere dökülürdü bazen tekrar çırpı getirerek onarırlardı bu küçük yuvayı.
Yuvasız kuşlar da vardır, oradan buradan kovalanan. Yuvasız insanlar gibi. Bu güzel kar yağışını seyretmek sıcak yuvası olanlara, yuvalı kuşlara güzel.
16. 02. 2015 / Nazik Gülünay
.
YORUMLAR
Çok güzeldi Nazik Hanım...
Yazının içinde ne çok da mesaj vardı. Tabi ki kuş beyinli diye hitap eden, o beyinsizler buralarda olamadıkları için yazılarınızı da okuyamazlar.
Olsun: Alkıştan anlayan elleri, alkıştan anlayan eller alkışlamalı.
Sizi sonsuz kere alkışlamak isterim.
glenay
gönülden teşekkürler,
sevgilerimle..
pc yi açarken aklımda ct sabahı caddenin köşesindeki kadını seyrettiğimi.. birilerinin birşey sorup gittiğini anlatacaktım..
ve şöyle devam edecekti..
çok yaşlı kadın demet ettiği ıspanak ve afyon(yeşil haşhaş) için
"-demedi 2 lira" diyor herkes gidiyordu..
bir kağıt para bşr de 1.-TL verip
"-anacığım pahalı diyorsun" dedim
"bu gün pazar var, bunların kilosu bu para" diye uzattım..
verdiğim paraları iki elinde tutarak
"-ben sana üste ne vereceğim" ya da
"sen ne alıyorsun" der gibi baktı
belli ki parayı tanımıyor,
neyi kaça sattığını da bilmiyordu
"bak bu beş lira.. bir de bu altı etti
iki lira afyon..
ikişerden 4 lira da ıspanak"
tamam dedi..
onun yerinde olan değil..
daha genç olanlar, eli ayağı tutanlar,
okuma yazma olarak bile bu devlete masrafı olmadan yaşlanmış bir insan
yaklaşık 90'larında
elleri üşümüş
yüzü güleç
görüp görmediğinden de emin değilim,
dilenmeyi ar eden biri olduğu belli..
iki ay önce de böylesi bir mutluluk yaşamıştım..
pazar girişindeki Yeşil Yayla köyünden anacık'ın bana ilkel pazarlama tekniğini yemiş, nesi var nesi yoksa kakalamasından memnun ayrılmıştım.. bu ifade dışarıdan bakanların ifadesi idi, benim değil..
daha küçük bir poşete önce saman koydu (40 yıl önce ebem de pazara yumurta koyacağında sepete böyle yerleştirirdi..
o bir yumurta daha koydu güya ikram..
yer elmaları da pek güzelmiş, yarım kilo kime yetermiş.. kuru bamya, acı biber, bulgur, tarhana,
pazarlık etmiş olmak adına yarı fiyatını verdim.. kabul etti o hepsine gene ikram etti, ben kilo parasına yarım kilo aldım,
dilenmek aklına gelmeyen insanlar..
eşime selamla, tarif etti ne nasıl pişer, amcayı sordum..
anladım ki hala sevgililer..
ve 14 şubattan haberleri yok..
günü birlik çiçeklere boğulmamışlar..
kuşlar dedin ya
ben bunu anlatacakmışım
anlattım
bu yazıyı yayınlayayım
teşekkürler Güzel İnsan
glenay
deftere yazsana diyecektim.
Ben de sana bir pazar öykümü anlatayım.
Pazarı yanında yöresinde de köylü pazarımız vardır.
Köylüler yetiştirdikleri ürünleri satarlar.
Ramazanda bir hafta önceydi.
Köylü pazarına ne var ne yok diye bakıyordum.
Şimdi ne olduğunu hatırlamadığım bir şey almıştım.
Arkadan 30-40 yaşlarında bir kadın önüme bir tutam ot uzattı.
Bu otu pancar yaprağına benzettim. Bahçeye ekerdi annem.
Kadına ne otu bu dedim, dolma yapmayacağım ben.
Ispanak gibi yumurtayla kavurur yersin dedi.
Hadi hatırı kalmasın onu da alayım dedim.
Ispanak gibi pişirdim ama yerken zehir gibi acıydı.
Galiba biberi çok kaçırmışım diyerek ağzımı adeta parçalayan
bu otu bir tabak bile bitiremeden yemeyi bıraktım.
Ertesi gün hadi bol kıymalı yaptım, ısıtııp az daha yedim,
acıya zorlanarak.
Ve sonuç, ağzımın yarası şurda dursun, bir de midem ağrımaya başladı.
Her yediğim lokmada ve suda midemde bir bölüm acıyordu.
Doktora gittim ve daha midem yei yeni iyileşiyor..
Bu köylü kadınların her sattığını almamak gerek.
Uzattım.
Teşekkürler,
kolay gelsin,
selâmlar..
Besin pramidiydi bize ilk öğretilenler arasında fenbilimi dersinde. Şimdilerde farklı isimler altında olsa da insanın en tepede olduğu sonucu değişmiyor.
İnsan insanı bile yedi tarihte. Böyle bir canlı türünün üyesi olmak zor bir iş. Allahtan düşünebilen canlılarız.
Kimimiz yuvasız kuşları
Kimimiz yuvasız çocukları
Kimimiz sokak hayvanlarını
Ve inanıyorum
Bir gün mutlaka dünya kimsenin korkarak yaşamadığı ve kimsenin aç ve susuz kalmadığı ve yuvasız bir yer olacak mutlaka.
Kutlarım hatırlatıcı yazınızdan dolayı. Selam ile.
glenay
Yoksa ne olurdu halimiz.
Anlamlı yorumunuza,
çok teşekkür ederim,
sevgilerimle..