- 1699 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
HAS ADAM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Her mahallenin bir delisi mutlaka vardır. Bizim mahallenin delisi de Deli Ömer’ di. Onu bütün çocuklar ve köpekler çok severdi. O da onları. Çok fazla konuşmazdı Ömer. Konuşmak canı istemediği zamanlarda onunla anlaşmak da zordu zaten. Kelimeler, homurtu halinden çıkardı ağzından. Yine de biz anlardık onun ne demek istediğini. Konuştuğu zaman da susturmak için para veresimiz gelirdi. Kirliydi, pisti ama ondan hiç rahatsız olmazdık. Etrafında pervane olurduk. Sanki ona bizi çeken bir tılsım vardı.
Mahallemizin gelir ortalaması birbirine benziyordu. O yüzden de kimse kimseyi, hiçbir konuda eleştirmez, ayıplamazdı. Dostluk vardı tabii ki. Arada bir çıkan kavgaları saymazsak barış içindeydi mahalleli. Kavganın sonunda da ne kadar şiddetli olursa olsun, bir mendilin kuruma zamanı gibi unutulurdu küslükler.
Ömer’ de bizim mahalleye Allah tarafından emanet bırakılmış bir garipti. Kendine ait bir gecekondusu vardı. O gecekondusunun en değerli eşyası da pilli radyosuydu. O radyoya gözünün içi gibi bakardı. Gelenlere asla el sürdürmezdi. Pili bittiğinde, mutlaka bir gönüllü bulur, ona aldırırdı pilleri. Sonra da düğmesini çevirir, sesini çok fazla da açmazdı. Neden böyle yaptığını hiç anlayamamıştık. Haber saati geldiğinde heyecanlanırdı. Radyonun içine girecekmiş gibi olurdu.
Biz üçlü, yani Mehmet, kerim ve ben(Murat) sokağın köşesinden çıkarken yakaladık. Onun neşeli olup olmadığını önce sınar, sonra alevlenirdirirdik konuşmamızı. Mahalleli bizden yaka silker olmuştu. Olmadık şaklabanlıklar, kimsenin aklına gelmedik şakalar icat ederdik mahallede. Hayattan o şekilde zevk almayı tercih etmiştik. Halinden neşeli olduğu anlaşılıyordu. Yanında korumaları Karabaş, Fıstık ve adını bilmediğim diğer iki köpeğiyle yürümeye başladık. Zaten ne o bizi davet etme gereği duyar, ne de biz ondan davet beklerdik. Sanki onun kulübesi halka açık bir yerdi. Tabii ki sadece sevdikleri için geçerliydi bu. O önden içeri girdi. İçerisi her zaman olduğu gibi dağınıktı ve pis kokuyordu. Bir yer bulduk ve oturduk. O sırada da haber saati başlamış olacaktı ki davranışları garipleşti. Hemen radyonun kulağını çevirdi. Canımız sıkılmıştı. Tam da Ömer’ i neşeli bulmuşken olacak şey miydi? Haberlere daldı mı dünyadan eliğini eteğini çekerdi Ömer. Bana göre en iyi vatansever Ömer’ di. Haberleri endişeyle dinler, onun yorumunu mimiklerinden okuyabilirdi karşısındaki kişiler.
Ömer’ in kısık sesli radyosundaki haberi duyamıyorduk. Sanırım kendisi de duyamıyordu. Kulağını hırsla çevirdi radyonun ve en sona yükseltti. Şaşırmıştık ve birbirimize bakıyorduk. Dikkatle dinledi haberi. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Haber, hiçbirimizi çok ilgilendirmediği için aklımda kaldığı kadar Meclisle ve Milletvekilleriyle ilgili olmalıydı. Milletvekillerinin sosyal hakları, özel istisnalarla ilgili bir şeylerden bahsediyordu. Ömer çıldırmıştı. Ağzından köpükler saçarak küfür ediyor ve etrafında dönüp duruyordu. Sanki biz orada değildik ve bizi görmüyordu. Sonra radyonun kulağını büktü ve kapattı. Radyoya doğru iyice döndü. Başparmağıylaorta parmağının arasından işaretparmağını çıkararak sallamaya başladı. Biz şaşkınlık içinde onu seyrediyorduk. Sonra ani bir kararla dışarı çıktı. Dışarıdaki köpeklere ıslık çaldı. Hepsi bir anda karşısında dizidiler ve ön ayaklarının üzerinde Ömer’ den gelecek talimatı beklemeye başladılar.
Ömer sakinleşmişti. Kendinden emin bir politikacı edasıyla onları süzdü. Sonra konuşmak için yutkundu, boğazını temizledi.
“ Arkadaşlar!
Bugün itibariyle siyasete atılıyorum. Sizleri çok iyi temsil edeceğim. Asla kendi menfaatime yarar şekilde davranmayacağım. Sosyal haklarımın iyileştirilmesini de istemiyorum. Öyle tedavi giderlerinde de ayrıcalık istemiyorum. Emeklinin, memurun benden ne farkı var. Trafik cezalarından da muaf olmak istemiyorum. Kuralı çiğnersem ben de diğer vatandaş gibi çekmeliyim cezamı. Ha dokunulmazlık konusuna gelince işte ona karşıyım arkadaş. Bana kimse dokunamaz. Hele bir dokunsunlar biliyorsunuz tikim var. Ana avrat düz giderim valla!
.Arkamdamı sınız?
“ Hav hav hav. “
Konuşması bitmişti. Bizse sessiz figüranlık yapmıştık sahneye. Memleketin hali, bizim Deli Ömer’ i bile iyice delirtmişti. Biz ise hala işin gırgırında, eğlencesindeydik. En dokunaklı tarafı da onu destekleyen dostlarının bakışlarıydı. İnançla bakıyorlardı Ömer’ e. Deliydi, meliydi ama has adamdı Ömer.
Nermin Kaçar/ BOLU
YORUMLAR
Yazılarımdan birisinde okudunuz mu bilmem, " Koş Hayri Koş" ismi ile yayınladığım bir öyküm vardı.
Deli diye sıfatlandırdığımız ama aslında hepimizden akıllı olan bir adam vardı çocukluğumuzda yaşadığımız mahallemizde.
Neden bilmem, öykünüz baştan aşağı okurken bana onu hatırlattı. Yanımda o vardı sanki. Adam olmak, hele ki "Has Adam olmak olmak ne zor meziyettir.
Çok güzel bir yazıydı Sevgili Nermin. Tebrik ederim.
Çok hoş, çok samimi, çok akıcı bir hikaye.
Her birimizin hayatında muhakkak sevimli bir deli vardır.
Galiba hayatın rengi, tadı onlar.
Onlardan öğreneceğimiz çok şey var.
Yeter ki,
onların da insan olduğunu fark edelim.
Nermin Kaçar
Nermin Kaçar
Azizi Nesin'lik bir yazı. Güldürürken düşündüren. Aslıda bu deliler akıllı akıllı olmasına da kendilerini akıllı sanan çoğunluk da(yani bizler) deliyiz. Biraz Ömer gibi olabilsek, işte o zaman milletvekili enflasyonu sıfır de kalır da adam gibi adamlar içimizden çıkar.
Hiciv, ironi kokan mis gibi bir yazıydı.
Teşekkürler nermin. Ellerine sağlık.
Selamlar saygılar.
Nermin Kaçar
Nermin Kaçar
delisi çok olan köyün bereketi vardır derlerdi yaşlılar......onlara bizler deli diyoruz halbuki onlar velidir veli...
çok hoştu can saygılarımla
Nermin Kaçar
Nermin Kaçar
Acaba deli olan bizler mi , yoksa Ömer mi?
Ahhh benim can bacım. Delilikle velilik bıçak sırtıdır.
Yazında çok güzel benzetmeler var.
"Bir mendilin kuruması kadar" gibi...Sonra ;
"Bir ıslık çaldı. Hepsi bir anda karşısına dizildiler"gibi..
Anlayan anladı vefakar bacım... Hahh şöyle gizemli yazılarını da okuyalım da yüreğimiz açılsın...Abin sana sevgi ve saygılarını gönderiyor. Kal sağlıcakla...
Nermin Kaçar
Has Adamdan bütün yönetenlere !
Büyük iddiaların adamları, büyük düşüncelerin sahipleri ,ölüm döşeklerinde son sözlerini söylerken; daha iyi, daha güzel dileklerde bulunurlar. Bu bir çaresizlik mi yoksa en büyük çare mi? Hayata anlam katmak, insanı rahatlatır. Bu anlam büyüdükçe, insanda büyümüş. Bunun aksini, insanlara yasatanlarsa, ölüm döşeklerinde hep yalnız ölmüşlerdir. Ve o insanların dillerinden düşen son sözler ,dileklerden çok bir yalvarış sesi olacaktır, ölmemek için.
Garip bir hüznü içinde barındıran insan, garip bir yolcudur. Ve yol uzadıkça, gariplikler o kadar değişir ki, insanın çalındığı gerçeği doğrulanmış olur.
Yıl benim yaşadığım dönemin çok ötesinde. İnsan bedenlerinin ulaşamadığı bu dönemde, dünyaya anlam veren ,düşünebilen tek varlık ,tenlerini hiç bir şekilde dünyaya değemediği ruhlardı. Ruhların bedensiz dolaştığı bir dünya ! Her birinin yüz ifadesi mum gibi. Yaşları istedikleri sınırda. Kim ne kadar güzellik istemiş ise onda.Kim nasıl bir görüntü istemiş ise, yine onda. Lakin ruhların tek isteyemediği şey, bir bedendi. Oysa teni bir başkasınınkine değmeyen, bir muhabbette gülüşemeyen, bir masada yemek yiyemeyen insanoğlu ,burada ruhsuz ve bedensizdir. Neden ?
Çünkü
Burası Araf’ın diğer tarafı !
Ve hiç kimsenin itirazı bile olamayacak bir yüzleşmenin tam ortasında ,dünya sahnelenmiş, roller verilmiş, oyun bitmişti. Şimdi bir gala niyeti taşımayan bu, ’dünya işlerini’ oynayanlara izletmektir, bu buluşma. Ön safları dolduran en büyük ilahlar, gaddarlar, zalimler, hainler ve benlik duygularına yenilen zavallı ruhsuzlardı. Hemen arkalarında canı, cananı, malı, insanın hakkını hiçe sayan mahluklardı.
Peki en arkada olanlar kimler ?
Kader çizgisinin öte yakasında yaşayan,insani duygularını kaybetmeyen,dünyayı bir han olarak gören;ve yaşamak için sadece fizyolojik ihtiyaçlarını talep edebilen deliler. Ve bir delinin hikayesi böyle başlamıştı. En büyük delilik bunları düşünmek değildi elbette. Delilik, bu dünyada yaşarken,bunca kötü şeye şahit olan deliler,insanın çalındığını sesli sesli söylemesiydi.
Evet ,deliler gördükleri her insanın kulağına eğilerek ’insanı çalmışlar’diye fısıldıyor.Size de bir deli yaklaşırsa, mutlaka konuştuklarını dinleyin.Konuştuklarının içinde yalan bulamayacaksınız.Bakın, bir deli yaklaşıyor...
Tebrikler
Saygılar, sevgiler